İMAM!..
Muharrem ayındayız. 7 Ekim ile başlayan hafta aynı zamanda Din Görevlileri ve Camiiler haftası olarak kutlanmaktadır. Diayanet’te çalışan Din Görevlileri de ne yazık ki bendensin değilsin diye kategorize edilmiş bulunmaktalar. Herkes hükümet edenler gibi düşünmek zorunda bırakılmakta, gerektiğinde tetikçilik yapmaya zorlanmaktadır. Dahası beni benimsemek zorundasın anlayışı burada da sürdürülmektedir. Bizim yanlışlarımızı hatalarımızı onaylamak zorundasınız, bizim gösterdiğimiz sendikaya üye olmak zorundasınız. Yoksa en ufak bir hatanızı büyütürüz, kubbenizi habbe yaparız ve sizin sözlerinizi de çarpıtırız. Soruşturmalarla görevlendirmelerle sizleri yıldırmak bizim görevimizdir.
İşte size üç örnek;
Fuat Yıldırım Dolmabahçe Bezmi Alem Valide Sultan Camiinde müezzindi. Geziparkı olayları sırasında göstericiler kaçarken camiye sığınmışlardı. Sayıları bir değil beş değil tam üç bin kişi camiinin içinde bir o kadarı da bahçeye sığınmıştı. Üç günün sonunda ortalık duruldu ve göstericiler dağıldı. Saptırmacı basın ve kimi siyasiler camide içki içtiler diye sürekli algı oluşturmaktaydı. Müezzini polis ifadeye çağırdı. Müezzin ben içki içildiğini görmedim. Yalnızca bir ezilmiş bira kutusunu kapının dışında gördüm dedi. Siyasiler öfkelendi ve talimatlar yağmaya başladı. Sen misin Ağa nın sözü üzerine söz eden diye, Müezzin Fuat Yıldırım evine doksan kilometre uzaklıktaki Kayaşehir Hazreti Hüseyin Camiine sürgün edilmişti. Üstelik eşi de Lösemi tedavisi görüyordu. Olay basına düşünce geçici olarak Karaköy Arap Camisinde görevlendirildi. Taltif edilmeyi bekleyen müezzinin suçu doğru konuşmaktı ve Türk Diyanet Vakıf Sen üyesiydi.
Azmi Koç –Beykoz Ortaçeşme Camii İmam Hatibiydi. Temmuz ayının ortalarında arabası çalınmıştı. Kimin çaldığını tespit etmişti vatandaşlık numarası dahil hepsini savcılığa vermişti. Ama bir türlü gereken yapılmıyordu. Yıl 2014 Ağustosun dokuzuydu. Cumhurbaşkanı seçimine bir gün kalmıştı. Çay bahçesinde arkadaşına dert yanıyordu. Savcılığa dilekçe verdim sanki hırsızları koruyorlar, bu nasıl iş. Bir türlü arabamı bulup getirmediler diye yakınıyordu. Onun imam olduğunu bile iş güzarın biri imamı şikayet etmişti. Gerekçe Cumhurbaşkanına hakaret etmekti. 2015-2 Ekim Cuma günü saat 10.00 da Cumhurbaşkanına hakaretten mahkeme edildi. Azmi Koç un sözlerini çarpıtarak dava açmalarının nedeni zaten bu Türk Diyanet Vakıf Sen üyesidir bundan beklenir mantığından başkası değildi.
İnanç İlke sen Diyanette örgütlenen bir sendikadır. Bu sendikanın Genel Başkanı bir Tweet attı. Tweette “Musalar Firavunlar için gönderildi” deniyordu. Cumhurbaşkanına hakaretten hakkında idari soruşturma açıldı. Söyledikleri yanlış mıydı? İbrahim Nemrut’a baş mı eğmişti. Musa Firavunla mücadele etmemiş miydi? Burada da güdülen mantık bizim sendikadan değilse muhaliftir. O zaman söyledikleriyle Cumhurbaşkanını kastetmiş olabilir ve soruşturma açılmalıdır mantığından başkası değildir.
Oysa Türk İslam tarihinde dini önderlerin söylemleri her zaman dikkate alınmıştır. Meşhur Kanunin karıncaları kırmak yani öldürmenin günah olup olmadığını Ebu Suut Efendiye sorunca Hakkın divanında hakkın alır karınca diye cevap vererek imamların hükümdarın değil Allah’ın emrinde olmasını öneriyor.
O bir imamdı, imamların serdarıydı ve müminlere şöyle sesleniyordu: “ Haksızlık karşısında eğilme, eğilirsen hem hakkını hem de şerefini kaybedersin.” “Haksızlığa isyan etmeyenler onlardan gelecek felakete razı olmalıdırlar.” İlim ehli olan Hz. Ali haksızlık karşısında hayatına da mal olsa direnmesini bilmişti.