Bir dönem içerisinde yaklaşık dört yüz, dört yüz elli okulu dolaştığımız için okullarda olup biten şiddet olaylarını yakinen görme şansına sahip oluyoruz. Ve ne yazık ki gördüğümüz manzara pek de iç açıcı değildir. Özellikle son zamanlarda moda olmuş ya da dile pelesenk olan sözlerden bikaçı şöyledir. Seni süründürürüm, şu kurumda yakınım vardır, seni işinden ederim ya da ben kim olduğumu biliyor musun tehditleridir. Bu tehditler öyle bir hal almış ki en küçük bir hoşnutsuzlukta bile kullanılarak sıradanlaşmıştır. Çocuğuma kaşlarını çattın, psikolojisini bozdun, çocuğum geç geldiyse geldi, çocuğum arkadaşıyla kavga etmiş size ne ya da benim çocuğa bağıran o veledi getirin hesap sorayım diye okul basan hadsiz velileri saymakla bitiremeyiz.
Kendi çocuklarının şiddet dolu her davranışını meşrulaştırmaya çalışan her kim olursa olsun mutlaka bir gün bunun karşılığını bulacaktır. Bu tehditler okullarda disiplin olayını bitirmekle kalmıyor, her isteğimi bağırarak, tehdit ederek ya da şiddet kullanarak alırım anlayışıyla yetişen bir nesilin geleceğini bize gösteriyor. Kimse unutmasın ki şiddete meyilli her genç yarın ya kendi anne ve babasını ya da başkasının yüreğine yangın düşürmeye hazır bir ateştir.
İşe bundandır ki şimdiden kimi okulllarda sürekli polis araçlarını görmeğe başladık. Ancak güvenlik güçleri vasıtasıyla durdurulabilen bir gençlik bu ülkenin geleceği adına bir tehddittir. Bu tehdit aynı zamanda okula yalnızca okumak için gelen, gelecekte iyi bir yerde olmak için gayret gösteren çocukların da hakkını gaspetmektir. Bir velinin şiddeti meşrulaştırması hem kendi çocuklarının geleceğini kararttır hem de başka çocukların geleceğini karartmış olur. Bu yüzden velinin öğretmene ya da idareciye saldırması sıradan bir olay değildir ve bu saldırıların en ağır şekilde cezalandırılması, azaltılması gençliğimizin geleceği için de kaçınılmazdır.
Okulda şiddet, hastahanede şiddet, yeşil sahalarda şiddet yetmiyormuş gibi bir de camide şiidet olayına tanık olduk. Nedendir bilinmez tehditlerin, fiziki saldırıların ardı arkası bir türlü gelmiyor. Şundan emin olun ki basından duyduklarınızın çok daha fazlası yaşanmaktadır ve basına yansıyanlardan daha fazlası sessizce geçiştiriliyor. Çünkü amir kurumunda problem olmadığını üstüne göstermek için çırpınıyor, memur ise adının çıkmasından çekiniyor.
Vatandaşın kamuyu bilmemesini anladık da bir devlet memuruna saldıran vatandaşı bir başka devlet memurunun korumasını bir türlü anlayamadık. Çünkü veli öğretmene parmak sallarken gücünü daha üst amirden aldığını ifade etmekten çekinmiyor. Aynı şekilde sağlık çalışanına saldıranlar da bir başka üst merciyi adresi göstermekteler. Şurada dayım var, burada dostum var. Seksenler dizisinde komiserin polis memurunu haritanın önüne dikerek bu haritada kendine yer beğen ifadesi aleni bir şekilde söylenmekte ve memura hem hakaret hem de tehdit içeren sözlerle gözdağı verilmektedir.
Kamu görevini yapan bir memura saldırmak aslında devlete yapılan saldırıdır. Devlete yapılan saldırıyı hoş gören ya da saldıran kişinin arkasında duran bir amir asla o makamı haketmez. Elbette memur da insandır hata yapabilir, vatandaşa iyi davranmayan da çıkabilir. Bunu düzeltmenin yolu vatandaşların yasalar çerçevesinde haklarını aramalarıdır. Şikayet haklarını kullanarak üst mercilere başvurmalarıdır.
Sonuç olarak kamu çalışanın görevini severek, hakkıyla yapması ve toplumun geleceği için memura yapılan ister sözlü ister fiziki her saldırı devlete karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendirilip en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.