Kendisine bir kutsiyet yüklediğiniz ya da inandığınız her değeri siyasi mülahazalar dışında tutmak zorundasınız. Aksi olursa bu değeri taraf yapmış olursunuz ki tarafları ve karşı tarafları olacaktır. Hal böyle olunca bu düşüncenin sağlıklı olmadığını savunanlar ya fertlerin davranışlarından dolayı ya da o siyasi hareketin mensuplarının yaptığı her hatalı işi kudsiyet adettiğiniz harekete mal ederek yıpratma yarışına gireceklerdir. Bu karşı duruş ve kavgalar din, mezhep ve millet üzerinde olunca daha vahim sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Ne yazık ki tarih bunun örnekleriyle doludur ve en acı örneği de Hz. Ali ve Muaviye arasında geçen anlaşmazlıktır.
Hz. Osman’nın katledilmesinden sonra Hz. Ali halifeliğini ilan eder ve Hz. Osman’ın katilini aramaya başlar. Ancak isyancı gurubun içinde bizzat katilin kim olduğu tespit edilemiyordu. O zaman Şam valisi olan Hz. Muaviye adalet-i isafiye savunarak “milletin selameti için kulun hukuku feda edilir” demiş, o isyancı grubun tamamının cezalandırılmasını istemişti. Hz. Ali de (r.a) adalet-i mahzayı savunarak “Hak haktır. Ferdin hukuku hiçbir şeye feda edilmez” demiş, o isyancıların içindeki asıl katil veya katillerin tespit edilmesi için çalışmaları sürdürmüştür. “Bu bakış açısı üzerinde uzunca düşünülmelidir” Katilin tespiti gecikince rahatsızlık had safhaya varmıştı. Arada İslamiyet’in zayıflığını isteyen fitnecilerin de körüklemesiyle iki tarafın ordusu karşı karşıya gelir. Eğer bu bakışın altında başka gerekçeler yatmamış olsaydı Emirül mümin hz. Ali’ydi ve onun kararı Şam Valisi olan Muaviye içinde geçerli olacaktı. Demek oluyor ki siyasi ihtiraslar çoğu zaman kutsal değerler kullanılarak hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.
Son günlerde ülkemizde bir referandum süreci başlamış ve özellikle bununla ilgili sosyal medya üzerinde atışmalar bütün hızıyla sürdürülmektedir. Din eksenli bir tartışmaya yeni bir değerimiz eklenmiştir o da Türk Milleti olmuştur. Ne Mutlu Türküm Diyene yazıp aralarına EVET serpiştirenler bunun karşılığında aynı ifadeyi kullanıp aralarına HAYIR serpiştirenler. Ya da Türk Büyükleri, Edebi şahsiyetler üzerinde EVET ve HAYIR kampanyasını sürdürenler amaçlarına ulaşmak için her yol mübahtır anlayışıyla hareket etmektedirler. Bu davranışların sonucunda aşındırılan değerlerimizden başkası değildir. Hayır diyen veya Evet diyen de vatan evladı olduğuna göre kendisini Türk ve Müslüman gördüğüne göre hangi hakla değilsin deme yetkisini kendimizde görüyoruz. Bu işin bir beratı veya diploması varsa nereden alındığını söylemelisiniz ki insanlar yaftalanmamak için gidip alsınlar.
Aslında bu tür yarışlar demokratik olgunluğumuzun göstergeleridir. Ne yazık ki en tepedekinden en alt ilgisizine kadar bu anlamda sınıfta kalmış görünüyoruz. Döverim söverim, etiketlerim, linç ettiririm. Ben güçlüyüm seni sinek gibi ezerim. Lafımla döverim çevremdeki gücümle ürkütürüm daha birçok tehdit adeta toplumu sarmış sarmalamıştır. İşin acı tarafı bunu söyleyen kişiler bu ülkenin ne kadar birliğe beraberliğe ihtiyacı olduğunu en çok vaaz eden kişilerdir. Nutuk konusunda mahir istismar konusunda bir o kadar cevval olan kişilerdir.
Sonuç olarak bu ülkeyi sevmek söz ile değil icraatla mümkündür. Fikrini zikrini yaşantısını beğenmediğimiz her kişiyi değerler üzerinde linç etmeye kalkarsak, hedef göstermeye kalkarsak bu ülkenin birliğini sağlamamız imkan dışıdır. Birlik olmayınca büyük hedefler yakalamamız bir o kadar hayaldir. Gelin yalnızca size ait olmayan toplumun tüm kesimlerine ait olan değerleri istismar etmeyelim, onlar üzerinde toplumu düşman yapmayalım. Bu değerler kardeşliği tesis için vardırlar bizi ayrıştırmak için değil bunu da farkına varalım!...