Şüphesiz ki Cumhuriyetimizin 100. Yılına Türk Yüz yılı diye bilmek bu yüz yıla damga vurmak ya da bu anlamda gerçekten önemli gelişmeler katetmeyi başarmak anacak eğitimle mümkün olacaktır. Eğitimin ise ana aktörü öğretmenlerdir. Ancak öğretmen yetiştirme modelimiz dahil olmak üzere birçok konuyu gündeme taşıyanlar bunun esas nedeninin yönetenlerin yanlış uygulamalarından kaynaklandığını bir türlü dillendirmeye cesaret edemiyorlar. Her şeye rağmen mevcut öğretmenlerimizin daha verimli olmaları için gerekli ortamın hazırlanması yönetenlerin asli görevidir. Bu yüzden diyoruz ki hayallerle değil gerçeklerle yaşamalıyız.
Hayaller yeni bakanımızla birlikte öğretmenlerimizin itibarı artacaktı. Gerçekler öğretmeni gelenin vurduğu gidenin vurduğu bir kum torbası olarak görmek oldu. Ne yazık ki gerçek budur. İşte somut gerçekler; 5 Ekimde Kahraman Maraş’ta öğretmene saldırı düzenlendi ardından 10 Ekimde Beylikdüzünde öğretmenler odası adeta tahrip edildi ve 13 Ekimde de Adana’da ardından Urfa’da Okul Müdürüne bir saldırı gerçekleşti. Ne yazık ki başta sağlık olmak üzere tüm kamudaki saldırılar ne ilk ne de son olacaktır. Öğretmene saldırı bitmiyor bunu anladık, ancak öğretmenin esas üzüntüsü Milli Eğitim Bakanlığının bu saldırılara karşı sağlık bakanlığı kadar duyarlı olmamasıdır.
Hayaller öğretmenler odasının sesine kulak verilecekti. Gerçekler; Öğretmen odalarındaki gündem kiraların yüksekliği, enflasyonun azgınlığı ve tabiki doğurduğu sonuç geçim sıkıntısı. Gerçekler öğretmenin alım gücünün 2006-2010 yıllarında maaşıyla 21 çeyrek altın alabildiğiydi. Bugün ise ancak 9 çeyrek altın alabildiğidir, yani yaklaşık üç kat yoksullaştığıdır.
Hayaller mutlu öğretmen başarılı eğitimdi. Gerçekler; Bölünmüş binlerce öğretmen ailesinin varlığıdır. Eş durumu tayini istiyemedikleri için parçalanmış ailelerin seslerinin bir türlü duyulmamasıdır.
Hayaller okul öncesi öğrencilerine ücretsiz yemek verilecekti ve bu okullarda aidat alınmayacaktı. Gerçekler şimdi hem aidat hem de ücretli yemek süreci başlatmak oldu.
Hayaller okulların temizlik ihtiyaçları İş Kur tarafından karşılanacaktı. Gerçekler iki bin mevcutlu okullara tahsis edilen iki ya da azami üç personelin ortaya konulan ağır şartlardan dolayı bulunmasında yaşanan zorluklardır.
Hayaller eşit işi yapan ve aynı bölgede aynı şartlarda çalışan öğretmenlerin eşit hizmet puanı almasıydı. Gerçekler; öncelikli bölgelerde çalışan öğretmenlerin hizmet puanlarının bir türlü eşitlenmeyerek adaletin sağlanmamasıdır.
Sahada gördüklerimiz bize şunu gösteriyor ki yukarıda sıraladığımız pek çok sorunla karşı karşıya kalan eğitim çalışanlarının esas gündemi ile bakanlığımızın gündemi birbirinden farklıdır. Bakanlık son yaptığı atamalarla bir sendikayı memnun etmek derdindeyken veya beyaz önlük ile mülakat ile rotasyonla ya da son tahlilde 13-17 Kasım ara tatilindeki seminerlerin iş yerlerinde takibini dayatırken öğretmen odasının sesini pekte dinlemediği açıkça görülmektedir.
Sonuç olarak eğitim ülkenin geleceğidir. Hayallerle değil gerçeklerle yönetilmeli ilmin, irfanın, ispatın, deneyin- deneyimin –gözlemin ve ortak aklın ışığından faydalanmalıdır. Zümrelerin geleceği değil milletin geleceği düşünülerek uzun vadeli kararlar alınmalı uygulamaya geçilmelidir. İşte o zaman iş ehline verilmiş olur, işte o zaman hayallerle değil gerçeklerle Türkiye Yüz yılına hazırız diyebiliriz.