Gerçek şu ki şu anda eğitim camiasında faaliyet gösteren sendikaların neredeyse tamamı parti olmasa da ülke siyasetinin birer parçası durumundadırlar. Ne yazık ki ülke sosyolojisi veya gerçeği budur. Fakat garip olan siyaset sayesinde semirenler, hatta oburlaşıp asla doymak nedir bilmeyenler bir başka sendikayı siyasetin emrinde gösterme çabasından asla vazgeçmiyorlar. Yani “Derh eden dinimize bari Müselman olsa” sözünü icra ediyorlar. Her şeyden önce hangi sendika neyin mücadelesini önceliyor ona bakmak daha yerinde olur kanaatindeyim.
Bu işin sendikal boyutu ya tam teslimiyetçiyim ya da tam reddiyetçiyim diyenlerle sendikal kazanımları alkışlayan, memurun aleyhine olanlara ise karşı çıkanlar arasında geçmektedir.
Devlet memuru kavramını ve devletin ne olduğunu bilmeyenlerle bilenler arasında geçmektedir.
Memur ve emeklinin alım gücünün son yirmi yılın en düşük durumda olduğunu görmeyenlerle görenler arasında geçmektedir.
Bu mücadele aslında devleti kendi çıkarları için tahrip edenlerle devletin itibarını korumaya çalışanlar arasında geçmektedir. Benim olsun çamurdan olsun diyenlerle liyakat ve ehliyete göre atama yapılsın diyenler arasında geçmektedir. Adaleti tahrip ve tahrif edenlerle devlet adaletle hükmederse daha güçlü olur diyenler arasında geçmektedir.
Ayrıca Türklük kavramını hazmedemeyen, cumhuriyetin kazanımlarını yok sayan, kurucu irade ile barışık olmayanlarla bunlarla barışık olanlar arasında geçmektedir.
Yetkili sendikanın Genel Başkan yardımcısı siyaseti ilgilendiren birçok konu üzerinde Türk Eğitim Sen’i hedef alırken sendikal başarılarını sıralamaya çalışmış. Yardımcı olmak adına yetkili oldukları dönemdeki başarılarından bazılarını unutmuş olabilir biz hatırlatalım istedik.
Örneğin 2010 yılında eski ortakları ile birlikte hazırladıkları Anayasa Değişikliği ile devleti nasıl tahrip ettiklerini yazmayı unutmuş.
2010 KPSS de yapılan soru çalma hırsızlığını yapanlara nasıl sahip çıktıklarını yazmayı unutmuş.
Aktif Sen ile birleşme başarılarını ve ayrılmalarını yazmayı unutmuş.
2013 yılında başlayan çözüm sürecine destek için eski genel başkanlarının akil kişi olarak toplumu uyutma çabalarını yazmayı unutmuş.
2014 Yılında binlerce okul müdürünü bir gecede nasıl görevden aldıklarını yazmayı unutmuş.
Yeniden göreve getirdikleri müdürler için hazırlanan listelerin nerede nasıl yazıldığını yazmayı unutmuş.
2014 Yılında mülakat puanı esas alınarak atanan şube müdürleri için listeleri nasıl hazırlayıp bakanlığa verdiklerini yazmayı unutmuş.
2014-2018 Yılları arasında gerek idareci atmalarında, gerek öğretmen atamalarında nasıl bir tiyatro oynadıklarını kimlerin haklarını gasp ettiklerini yazmayı unutmuş.
Arpa öğütür gibi çatır çatır kul hakkı yiyerek nasıl şişmanladıklarını yazmayı unutmuş. Allah var ötekileştirmede, kul hakkı yemede çok başarılısınız!..
Türk Eğitim Sen’in en büyük kazanımı zulme karşı duruşu olmuştur. Maddi kazanımlarını görmek için 2004- 2010 yılları arasındaki memurun alım gücüne bakmasını ve o yılları bugün ile kıyaslamasını tavsiye ediyoruz.
Sonuç olarak medeniyetimiz önce insan diyor, insanı yaşat ki devlet yaşasın diyor. Yukarıdaki uygulamalarda insana bakışı çok net gösteriyor. Nasıl can yakıldığını, devlete küskün yaratıldığını, benden ise yaşama hakkın var yoksa bu hakkın asla olmaz diyen zihniyetin asabiliği aslında devletin normalleşme eğilimi göstermesinden başka bir şey değildir. Devlet kurallı kaideli hale gelip liyakate, ehliyete önem verdikçe, sırtındaki safraları attıkça daha güçlenecektir. Başka yolu yok “Ya devlet başa ya kuzgun leşe”