Sayın Cumhurbaşkanı seçim beyannamesini okurken mülakatın kaldırılacağını söyledi e haliyle mülakat bir kez daha gündeme geldi, tartışılmaya başlandı. Çünkü mülakat adaletsizliklerin en temel kaynağıydı ve kaldırılması kamuoyunun talebiydi.
Yıllardır savunduğumuz en temel prensiplerden biri işin ehline verilmesi ilkesidir. Ne yazık ki mülakatla alımlar bu anlayışa en büyük darbeyi vuran uygulama olmuştur. Mülakat kötü bir şey midir, elbette değildir. Ancak kötü amaçlar için kullanılınca tüm iyi şeyler gibi o da kötü olmaktan öte gidemez.
Mülakat özel sektörde işe alımlarda oldukça önemli bir aşamadır. Çünkü burada yapılan mülakatlarda ölçüler nettir, esas alınan yegâne ölçü kişinin yeterliliğidir. Dayı oğlu, hala oğlu, teyze oğlu dikkate alınmadığı gibi cemaati, vakfı, partisi de sorgulanmaz. Ehliyeti nedir, iş tecrübesi nedir, referansları var mı, kanıtlanmış bir başarısı var mıdır ve saire birçok kriter ortaya konmaktadır.
Bilindiği gibi bizde 2002 yılına kadar memur alımlarında mülakat bile yapılmıyor, kart hamili yakınımdır, dostumdur notu yeterli oluyordu. Daha sonra son koalisyon hükümeti tarafından 18.03.2022 tarih ve 2002/3975 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla kamuya alımlarda kısa adı KPSS olan Kamu Personeli Seçme Sınavı uygulandı. Bu durum okul kurum müdür ve müdür yardımcıları, unvan değişikliği, görevde yükselme gibi pek çok alanda görüldü.
Fakat 2014 yılında başlayan ve dershane yasasına ek olarak ilave edilen bir madde bir anda her şeyi değiştirdi. Bu arada o meşhur 1709 Şube Müdürü ataması gelmişti. Bu kişiler güya sınava girmişlerdi, fakat sınav puanı dikkate alınmamış, mülakatlarda alınan puanlar esas alınarak atamaları yapılmıştı. Tabi ki bu arkadaşlar diyet borçlarını ödeyeceklerdi. 2014 Ağustos ayına gelindiğinde sözde değerlendirme komisyonları oluşturulmuş, bir gün dahi görevden alınan okul müdürleriyle çalışmayan bu zatı muhteremler bu komisyonlarda görev almış ve değerlendirme yapmışlardı.
Sonuç ne mi olmuştu? Kurum müdürleri, müdür yardımcılarının tamamı bila istisna yeniden değerlendirme bahanesiyle görevden alınmıştı. Sözde değerlendirmede bir sendikanın üyesi olanlar görevine devam etmiş, kalanlar ise ağzında kuş tutsa bile güle güle denilmişti.
Garip olan bu arkadaşların içinde devletin yaptığı hatta mevcut hükümet döneminde yapılan sınavları kazananlar da vardı. Anlayacağınız sınav hiçbir anlam ifade etmemişti. Kurt kuzuyu yiyecekti bahane üretilecekti ve bunun silahı da mülakatlar olacaktı.
Ne yazık ki sonraki yıllar tam komediydi. Öğretmen alımları dahil birçok alanda yaygınlaştırılan mülakat birçok kişinin devlete küsmesine sebep olarak onlarca ah olarak kayda geçti. Özellikle Mülakata giren Türk Eğitim Sen üyeleri tiyatro sahnelerini aratmayacak bir muameleye tabi tutulmuşlardı. Bunu kanıksayan arkadaşlar mülakata giderken geçmelerinin mümkün olmadığını sırf tarihe not düşmek için girdiklerini ifade etmekten kaçınmıyorlardı. Sen müdür olunca neler yaparsın diyen bir yöneticiye, beni müdür yapmazsınız biliyorum deyince o zaman niye geldin diye soran şube müdürüne belki beni görünce canın sıkılır diye geldim ifadesini kullanmıştı.
Sonuç olarak; mülakat bizde hak verme değil, hak yeme aracı olarak kullanıldığı sürece tehlikelidir ve yapılmamalıdır. Sınavlar kesinlikle yeterliliği ölçecek düzeyde olmalı ve buna göre hazırlanmalıdır. Görevlendirmeler, 76. Madde atamaları son bulmalı ve sınav düzenli aralıklarla yapılmalıdır.