İnancımız Kur'an Dininin temel ayaklarından başlıca biri ''Adalet kavramı'' üzerinde odaklanır.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in peygamberliği yanı sıra bir devlet başkanıdır aynı zamanda. Kurduğu Medine Şehir Devletinin başkanıdır.
Devlet yönetimini üçayak üzerine oturtmuş olduğunu görüyoruz: ''Şura/meşveret/ ortak akıl-Adalet-Liyakat/ işin ehline verilmesi'' kavramları olmazsa olmazlarıdır.
Bu kavramlar, günümüzde geliştirilerek '' Hukukun Üstünlüğüne dayanan Demokratik Parlamenter Sistem''olarak çağdaş yerini almıştır;’’Liyakat Kavramı’’ kalkınmanın/ gelişmenin motor gücüdür.
*
Hz. Ömer’in adaletiyle ün yapmış bir Halife olduğunu biliriz ilgili kaynaklardan. Yaşanmış onca fiillerden sadece iki örnek verelim:
Şikâyet üzere gelen bir Yahudi, arsasının bir bölümünü de içine alan yere cami yapıldığını söyler; Hz. Ömer’in cevabı nettir: ‘’Camiyi yıkın, ama adaleti yıkmayın.’’
Yine, arkadaşlarına, yanlış yapacak olursam ne yaparsınız, diye sorar. Sahabeden biri kılıcını göstererek ‘’Seni eğri kılıcımla doğrulturum.’’ Der. Aldığı cevaptan memnun kalan Ömer, Allah’a yüzlerce kez şükreder; yanlış yaptığında kendini uyaracak insanların var olduğunu görerek. İşte o kılıç bugün hukuktur. Şimdi soralım; hangi İslam ülkesinde, herhangi bir yöneticiye bunu söyleyebilecek bir babayiğit çıkabilir? Velev ki çıktı diyelim, başına neler gelebileceğini bir düşünün...
*
Teokratik sistemle yönetilen Osmanlı Türk devletinin en parlak döneminde devletin yönetim şekline ‘’adaletin kılıcı mutlak hâkimdi’’.Yani’’ Mutlak/tavizsiz Hukuk Sistemi’’.
Osmanlı yönetimine mührünü vuran yaşanmış bir örnekle konuyu taçlandıralım:
Cihan Padişahı Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’un fethinden on yıl sonra Rum asıllı Mimar Atik Sinan’a, kubbesi Ayasofya’dan daha büyük bir cami yapması için emreder. Atik Sinan her ne kadar bu işe ‘’Emrin başım Üstüne’’ diyerek başlasa da yaptığı cami Fatih’in istediği ölçüde heybetli olmaz.
Fatih, yeni yapılan camiyi görünce ‘’Kubbesi Ayasofya’dan daha büyük olsun…’’’emrine neden uyulmadığını sorar.
Ayasofya’dan daha küçük yapma zorunda kaldığını ve bu yüzden sütunları kestirdiğini söyler.
Fatih, mimarın hem Ayasofya’yı özellikle kayırdığını düşündüğü için, hem de kendinden izin alınmadan böyle bir işe kalkıştığı için ‘’Mermer sütunları kesen ellerin kesilmesi’’ emrini verir…
Kolu kesilen mimar Osmanlı adaletine güvenir ve ‘’İstanbul’u fetheden, fatihler fatihi, Padişah Fatih Sultan Mehmet’i mahkemeye verip hakkını aramak için Kadı Hızır Bey’e şikâyet eder.
Bizzat Fatih Sultan Mehmet tarafından atanmış, Osmanlı adaletini simgeleyen Kadı Hızır Bey, mimarı dinleyip dava açılması için haklı sebep olduğuna kanaat getirir ve Fatih Sultan Mehmet’in mahkeme edilmesine karar verir…
Fatih, mahkemeye gelir ve duruşma başlar. Fatih Sultan Mehmet Mahkeme olmadan kendi cezasını verdiği için suçlu bulunur ve kadı kararını açıklar:
‘’Padişahın mühür vurduğu sağ eli kesilecek’’.
Fatih Sultan Mehmet, karara tepkisiz kalır bir tek cümlesine bile karşı gelmez. Bunu duyan Mimar Atik Sinan kulaklarına inanamaz ve kadıya yalvararak şikâyetini geri çeker. Kadı; bunu göz önünde bulundurarak, cezayı maddi tazminata çevirir ve mimara yüklü bir miktarda para verilmesine karar verir…
Mimar Atik Sinan huzurdan çekilince, Fatih ‘’Eğer ki benim padişahlığıma aldanıp farklı bir karar verseydin kafanı kılıcımla koparırdım’’ der.
Kadı Hızır Bey, Fatih Sultan Mehmet’e dönerek’’ Eğer padişahlığına güvenip de benim verdiğim karara karşı gelseydin şu gördüğün topuzla senin kafanı ezer seni oracıkta öldürürdüm’’ der…
*
Moda tabirle ‘’Yeni Osmanlıcılığa soyunanlar’’ Osmanlı torunu olacaksanız önce Osmanlı’nın adaletine öyküneceksiniz…