Partili Cumhur Başkanının süre gelen geleneği bozarak Boğaziçi Üniversitesine atadığı rektörle alakalı, liyakatli, demokratik üniversite talebiyle şiddet içermeyen protestolar düzenleyen Boğaziçili gençlerlerin tek amacı rektör atama yöntemine karşı bilimin ve üniversitenin onuruna sahip çıkmaktır.Söylemleri bu anlamda. Üniversitenin akademisyenleriyle birlikte gösterilen eylemde gençlere şiddet uygulandı, yerlerde sürüklendi, joplandı. Yetkili makamlar onları dinlemediği gibi terörüst damgasını yediler ve birçoğu tutuklandı. Terörüst olmadıkları anlaşılınca(!) tümü serbest bırakıldu. Gençlerimize yönelik ötekileştirici ve haksız ithamlar da böylece kadük duruma düşmüştür. Gençlerimize, sevgili ailelerine ve sevenlerine geçmiş olsun.
Yaklaşık bir aydır devam eden protostalar bitmiş değildir. Nedeni açık:
Partili Cumhur Başkanlığı Hükümet Sisteminin ana ekseninde ‘’Devlet Aklının yerini Siyasal akıl almıştır’’
*
Ülkeye hizmet etmenin bin bir çeşit yolu vardır. Bunlardan bir tanesi ama en önemlisi siyasettir. Nitekim siyasi partiler ülkeye hizmet etmenin araçlarıdır.
Her şeyden önce gelen, asıl olan, özne olan ülkedir; millettir. Partiler, politikalar, stratejiler ve bütünüyle siyaset ülkenin var, milletin daim olması için ortaya konan hizmet araçlarıdır.
Siyasetin halk için yapılanı demokrasiyi, kişi için yapılanı baskıyı, servet için yapılanı yozlaşmayı doğurur.
Sonuçta nasıl ki su gider kum kalırsa, gün gelir partiler ve politikalar da gider ülke/millet ve devlet kalır.
Diğer yandan siyaseti ahlakileştirmek için yola çıkanlar bunun çok zor olduğunu görünce ahlakını siyasileştirmek gibi bir yola sapmaktadır.
Bunu da amacı kutsallaştırarak, yasal eylemde bulunanları prövekeke ederek yapmaktadırlar.
Amacı kutsallaştırmak ve kendi kutsadığı amaç için her aracı meşru görmek de ahlakın siyasileştirilmesi anlamına gelir.
Ahlakın siyasileşmesi gerçeği gerçek, dini din, bilimi bilim, insanı da insan olmaktan çıkarır.
Siyasileşmiş ahlaklar her şeyi algı yönetiminin aracı haline getirirler.
Böylece amaçlar araç, değerler paspas, inançlar martaval haline gelir.
Bir iş insanı Robert Bosch, "İnsanların güvenini kaybetmektense zenginliğimi kaybetmeyi tercih ederim..." der.
Siyasetçi de en azından 'halkın güvenini kaybetmektense iktidarı kaybetmeyi tercih ederim' diyebilmelidir.
Halk için değil kendi kişisel iktidarı için siyaset yapanlar ancak ahlaki olmayan bir mantıkla 'her şey iktidar içindir' diyebilir.
Bir biçimde bir makamı eline geçirenler orada kalmak için her aracı kullanmayı mubah sayarsa ne olur?
Bilinmeli ki, hakikati haykıran bir sesi, 'Hapishanelerle' tehdit etmek, ancak darbecilerin yapabileceği bir iştir.
Bir cumhurbaşkanının, millet vicdanına ivme kazandırarak tercüman olması, siyasi değerleri ve milli bütünlüğü sağlaması ana görevlerinden değil midir?
Ülke insanının tümünü temsil edemeyen partili cumhurbaşkanlığı sisteminde toplumda var olan manzum değerler sisteminin erozyona uğradığını izlemekteyiz, esefle seyretmekteyiz…
*
Hukuk devleti" niteliğindeki tahribat...
Yargının siyasi "talimat"la işler hale gelmesi...
Baskının, tehdidin, hakaretin "vakayı adiye"leşmesi...
Hepsi rezalet de...
Aklımızla bu denli aleni alay ediliyor, zekâmızın böylesine küçümseniyor hatta yok sayılıyor olması, açık açık "aptal yerine" konuluyor olmamız ayrı feci...
"Tepeden" bakınca, toplum olarak bu kadar mı akılsız gözüküyoruz sahi!