Milli Mücadelenin muzaffer komutanı, Cumhuriyetimizin kurucusu, son yıllarda değerini daha iyi anladığımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti Türk geçliğine emanet ederken,’’Cumhuriyeti biz kurduk onu yaşatacak sizlersiniz’’ diyordu. Başka beyanlarının birinde ise
‘’Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır. Ve Türk milleti güven ve mutluluğun kefili olan ilkelerle, uygarlık yolunda tereddütsüz yürümeye devam edecektir.’’diyecekti. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, sonsuz âleme kanat açarken arkada bıraktığı ve sonsuza dek yaşayacak eseri Cumhuriyetle ölümsüzler kervanına katılmış oluyordu.
Özetle
Türkiye Cumhuriyeti, milletimizin kanıyla canıyla insanlık tarihine altın harflerle yazdırdığı bir mücadelenin ürünüdür.
Bizler birinci vazifemizin Türk İstiklal ve Cumhuriyetini sonsuza kadar korumak ve kollamak olduğunun bilincindeyiz.
Varlığımızın ve geleceğimizin tek temelinin bu olduğunu da biliyoruz. Bu nedenle Cumhuriyete sahip çıkmanın yalnızca törenlerde boy göstermek olmadığına inanıyoruz.
İşkâlcı postallar altında inleyen vatanın kurtuluşudur Cumhuriyet. Semalarımızda ezanın, göklerde bayrağımızın muhafazasıdır Cumhuriyet. Cumhuriyete sahip çıkmanın sağı solu yoktur. Bunun farkına vardığımız gün önümüzde hiçbir engel kalmayacağının bilincindeyiz.
Bağımsız bağlantısız özgür Türkiye Cumhuriyetini kurarak Türk Geçliğine emanet eden Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk hakkında ABD li tarihçi Pof. Dr. Justin Mc Carty ne diyor?
‘’Atatürk olmasaydı, Türk belki Özbekistan’da olurdu ama Trakya ve Anadolu’da kalmazdı. Yüzyılda tüm civar büyük coğrafyadan sürülmüş ve katledilmiş Türklerin Konya Ovasından sürülmeleri ve atılmaları ne kadar sürerdi sanıyorsunuz? Atatürk olmasaydı ne Türk ne de Türkiye kalırdı. Mustafa Kemal sadece ülkeyi kurtarmadı, Türk neslini kurtardı’’.
ABD’ li yazarın bu ifadesi dramatik bir gerçeğin ifadesiydi. Çünkü Türk milletinin Yunanlılara karşı verdiği Kurtuluş Savaşının aslında ABD ile verildiği tarihi vesikalarla bilinmektedir.
***
Gazi Paşamız Atatürk hastalanmıştır, doktorların koyduğu teşhis, ‘’şistozoma’’türü parazitler yüzünden siroza yakalandığı kanaatidir. Hastalığının ölümcül olduğunu biliyordu. Vasiyetnamesini yazarak noter huzurunda tutanak halinde resmileştirmiştir. Mal varlığının tümünü devlete bağışlamıştır. Durup dururken neden böyle yaptığına, Trabzon’da neden o gün böyle ani bir karar verdiğine kimse anlam verememişti. Hâlbuki… Hastalığının ne olduğunu tam olarak bilmiyordu ama sağlığının iyi olmadığını kesin olarak biliyordu.
Öleceğini biliyordu. Devlet işlerinin aksamaması için kendisinden sonrasına hazırlık yapılması için, yaklaşık ölüm tarihini kestirmeye çalışıyordu.
***
Ne hazindir ki Mustafa Kemal’e içki yüzünden siroz oldu diyen, bunu söylemekten pek hoşlanan karşı devrimciler, hayatında hiç içki almayan İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un da aynı hastalıktan rahmetli olduğundan hiç bahsetmezler.
1930’ lu yıllarda Türkiye’de sirozun ne kadar yaygın olduğundan, Gaz i Mustafa Kemal’in Suriye-Filistin cephesinde İngiliz’e karşı savaştığı yıllarda, siroz hastalığının bu coğrafyayı perişan ettiğinden hiç bahsetmezler.
***
29 Ekim 1938…Bitkindi.
Cumhuriyet Bayramı törenlerine katılabilmesi imkânsızdı.Manevi evladı kızı Sabiha Gökçen başucundaydı, gözyaşlarını içine akıtarak ‘’gelecek seneki törenlere katılırsınız’’ diye moral vermeye çalışıyordu ki… El işaretiyle sözünü kesti. ‘’Bana gelecek bayramdan bahsetme Gökçen’’ dedi.’’Hatta gelecek aydan da bahsetme, ekim ayını çıkarabilirsem bile kasım ayını çıkarabileceğimi sanmıyorum!’’
O büyük insan artık kendinde değildi. Günden güne kötüleşiyordu. Bir ara başını sağa çevirdi, ‘’aleykümselâm’’dedi. Son kelimesi buydu. Aleykümselâm.
9 Kasım istem dışı kasılmalar, aşırı ter vardı. 10 Kasım Perşembe saat 9’u beş geçe… Gazi Paşamız Mustafa Kemal’i kaybettik. Henüz 57 yaşında idi.
***
Kurduğu Cumhuriyetin ulusal ve uluslar arası güvenlik kilidi olan‘’Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’’ parolasıyla Cumhuriyeti emanet ettiği gençliğini ve milletini uyarmıştı özellikle.
Başta Gazi Paşamız Atatürk olmak üzere, silah arkadaşlarına, aziz şehitlerimize ve gazilerimize olan ve vadesi hiçbir zaman dolmayacak ulusal borcun ödenmesi Türk Milletinin hizmetinde olmakla, O büyük insanın koyduğu devrimleri yaşatmakla, vatan için katma değer üretmekle mümkün olacaktır bir nebze.
Son durakları Yüce Yaratanın vaat ettiği cennetler olsun; Ruhları şad kabirleri nur içinde kalsın!