Öncelikle İslam dinine mensup bir Müslüman’da olması gereken ana özellikler;
Müslüman; salim, selim, olgun, samimi, dürüst güvenilir kişi demektir.
Siyasi ümmetçi/Arapçı ise; İslamı ve Müslüman’ı sömüren, kullanan, satan, bundan getirim ve haram para kazanan, dürüst olmayan, oy ve millet malını çalan, kul hakkı yiyen, beytülmali soyan, yalancı, üçkâğıtçı, nefsine yenik, takiyeci, milliyetsiz, demokrasi ve hukuk düşmanı icraatların içinde yer alır.
Halkının çoğunluğu Müslüman olan hiçbir ülkede İslam ve Müslümanlar söz sahibi değildir. Şekil, üslup, sembol olarak İslamı dibine kadar kullanan, satan, haramzade siyasi ümmetçiler hâkimdir, dışa bağımlı ve bir büyük emperyal devlete hizmet eden, projelerinde rol alan şahıslar hükümrandır. Bu böyle devam ettiği müddetçe Müslümanlar sahte, sözde İslamcıları, siyasi ümmetçileri başa geçirttikçe, onlardan nema peşine koşmaya devam ettikçe, ne İslam ne Müslüman ayağa kalkamayacak, devamlı emperyalizme yenik düşecektir.
*
Bu manada Atatürk dinle değil, din adına oynanan trajedi ile din adına ulusu medeniyet dünyasından ayıran, ulusu cahil bırakan, geri bırakan, yoksul bırakan kafa ile düşünce ile inanışla savastı.
O halde Laiklik ilkesine her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır:
Bu sebeple din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması, dinin asla devlet ve dünya işlerine karıştırılmaması ve herkesin inanışında serbest olması lazımdı. Laiklik bu idi ve hiç vakit kaybetmeden devletin laik olması gerekti.
*
‘’Her şahsın fikir, vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır. Bu hak, din veya kanaat değiştirme hürriyetini, dinini veya kanaatini tek başına veya topluca, açık olarak veya özel öğretim, tatbikat, ibadet ve ayinlere izhar etme hürriyetini gerektirir.’’Bu ilkelerin uygar toplumlarda gerçeklik kazanması, yüzyıllar boyunca süren bir fikir savaşı sonunda kazanılmış bir başarıdır.
*
Biz her vasıtadan yalnız ve ancak bir bakımdan faydalanırız. O da şudur: Türk ulusunu uygar dünyada, layık olduğu mevkie çıkarmak ve Türkiye Cumhuriyeti’ni sarsılmaz temelleri her gün daha ziyade kuvvetlendirmek… Ve bunun için de istibdat fikrini öldürmektir
Bu bakımdan cumhuriyetin en büyük eseri laiklik devrimdir. Cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, milliyetçilik, devrimcilik ancak laik bir fikrin temelleri üzerinde yükselebilir.
Bütün devrimlerimizin temeli olan laiklik zedelendiği anda, bu temel üzerine kurumlu olan bütün devrim düzenimiz büyük bir çöküntüye uğrar.
Sonuç olarak diyebiliriz ki laiklik yani fikir ve vicdan hürriyeti, bütün devrimlerimizin temeli, ruhu, özü hatta kaynağıdır.
‘’Tanrı ile kulun arasına girilmez.’’atasözümüz, laikliğin Türk ruhundaki özlülüğünü ne güzel belirtmektedir.
*
Bir toplantıda, Mustafa Kemal kürsüye çıkar ve sorar; ‘’Arkadaşlar, buraya gelmeden önce hepinizden Bakara Suresi’ni 288’e kadar okumanızı rica etmiştim. Kimler okudu Bakara’yı 288’e kadar?’’
Salondaki bütün eller istisnasız olarak bu ricayı yerine getirdiklerini belirtmek için havaya kalkar. Bunun üzerine Mustafa Kemal sözlerine devam eder:
‘’Beyler iste kuracağımız devletin neden din temeline dayanamayacağının açıklaması ortadadır. Bakara Suresi yalnızca 286 ayettir.’’