Siyasi iktidarların esas görevlerinden biri de yönettiği milletin güvenliğini, milli bütünlüğünü hassasiyetle korumaktır, güçlendirmektir. Görünen o ki seçim meydanlarında, dini mabetlerde pot üzerine pot kırılıyor; bilerek ya da bilmeyerek.
Siyasi iktidarlar devlet değildir. Görevleri, yasal zeminde devletin kendilerine tanıdığı imkânlar harekete geçirerek Türk milletine çağın gerektirdiği hizmeti vermektir. Milletin değerlerini sömürme saçmalığında bulunmamaktır
***
Haberlerden, sosyal medyadan izlemişsiniz; sözde bir din görevlisi dua yapıyor; cemaat da ‘’âmin!’’ diyor. Özetle dua,31 Mart ta (2019) yapılacak yerel seçimlerle alakalı bir yakarış;
-Allah'ım bu seçimler İslam'la kâfirin mücadelesidir... Ak Parti'yi bu seçimden zaferle çıkar Ya Rab.. Oy vermeyen kâfirleri de ıslah eyle Ya Rab...
Bu tür yakarışı yapabilmek için din görevlisi iktidar gücünden cesaret alıyor ki, inanç noktasında toplumu manipüle edecek ve ayrıştıracak dua yapabiliyor?
Bu inanç fukarası din görevlisi Müslüman olabilir ancak samimiyeti içerir iman noktasında’’ mümin’’ olabilir mi? Kur’an’ın öngördüğü inanç sistemiyle bir bağlantısı olabilir mi?
Çünkü benim dinim, böyle bir pespayeliği reddeder..
Çünkü benim dinim, 'Dinde zorlama yoktur' diyecek kadar geniş yürekliyken, bu bozuntu, işi siyasi parti tercihinden kâfir üretmeye kadar getirmiş..
Çünkü benim dinim, kardeşlik derken, bu bozuntunun işi gücü kardeşler arasına nifak tohumları ekmek olmuş..
Çünkü benim dinimin Hazreti Peygamberi, Medine'deki Ensar ile, Mekke'den gelen Muhaciri kardeş yapmış bir gönüldür..
Bırakın düşmanlığı, kardeş yapmış…
Hz. Peygamber,’’ Mensubu olduğunuz kavminiz/ milletinizi seviniz, ancak, kavmiyetçilik/ ırkçılık yapmayınız’’ der.
***
Muhteremlerin, seçmenin zekâsıyla alay eden açıklamalarına bakın;
-- Milli Eğitim Bakanlığı yapmış bir zatın, bu iktidarı destekleyenler (AKP) kendine cennetin kapılarını açmış olur, mealinde demeç verebiliyor. Bu tarz söylemlerin, davranışların Müslüman Türk insanına yapılabilecek bir hakaret olduğunu vurgulayalım öncelikle.
--AKP ye rey verene ‘’cennet’’ vaat eden Millet Vekiline ne dersiniz?
--İktidarın aday yaptığı biri meydanlarda,’’ karşı ittifaka verilen rey haramdır’’diyebiliyor.
--İktidarın aday gösterdiği başka biri çıkıyor meydanlara, ‘’Nazım Hikmet, Bahriye Uçok, Uğur Mumcu’’ gibi; Laik Cumhuriyetin hukukun üstünlüğüne dayanan demokratik parlamenter sistemle taçlanmasının yıllarca kavgasını veren ve Türk aydınının saygınlığını kazanmış bu üç seçkin yurt severe’’ vatan hainidir diyebiliyor.
Cumhurbaşkanı camiye girdiğinde, "Sayın Cumhurbaşkanı camimizi şereflendirdi’’ diyebilen bir imam varken ülkede, bu ortak zihniyetin nifak serpiştirmesi sıradan bir durum olunca…
Camiye giren tanınmışlar camiyi şereflendirmez; kendileri şereflenir.
Dini öne çıkaran bu zevat, Kuran’ın ön gördüğü iklimle değil, çöl iklimiyle soluklanmış aymazlardır.
Ve bu zevat, Türk Milletine mensup olmaktan da rahatsızdırlar. Ümmetçi olduklarını söylerler; İslam dininden bi haber Müslüman müsvetteleridirler.
Türk milletini bölüp ayırıp,’’bunlar iyidir, bunlar kötüdür,’’bunlar vatanseverdir, bunlar vata hainidir.’’ Diyebilen ve aydın geçinen bu zevatın taşıdığı kültür genlerinin beslenme kaynağını incelemek gerekir.
Üzülerek söylemek gerekirse bu tür söylemler tesadüfî değildir. Mafyavari çalışan dış güçlerin içte çalışan hain odaklarıyla işbirliği desteğinde ‘’ulus devlet’in altını oymayı başarabilirlerse, gerisi çorap söküğü gibi gelir; böylece anayasal kimlik olan ‘’Türklük’ bile tartışılır duruma gelebilir.
Nitekim akademik çevrelerde ‘’Türk’’kimliği yerine mikro-milliyetçiliğin, etnik-milliyetçililiğin, şoven-milliyetçiliğin körüklendiği; ulus- devlet düşmanı/ulus bilinci düşmanı,/ Türklük düşmanı tarikatçıların kontrolüne geçtiği üniversitelerden… Şu anda ülkede ulusal bilinç çökmesi nedeniyle, bilim yapma atmosferinin ve rasyonalizminde tamamen çöktüğünden bahseden akademisyenlerin yazılarını okuyoruz.
***
Bilindiği gibi, 31 Mart günü Yerel İdari seçimler, muhtarlık seçimleri yapılacak ülkemizde; sandığa gideceğiz. Seçilmeye aday adaylarımız vereceği hizmetlerle alakalı projelerini anlatarak seçmeninden seçilmesi için izin / rey isteyecektir.
Özellikle yukarıda bahsedildiği gibi, siyasi iktidar çevrelerinden nelere tanık oluyoruz halkın karşısında yapılan söylemlerinden anlaşılan; At çamuru, ver iftirayı, tutarsa ne ala. Bu durum, Türk halkına karşı yapılabilecek iğrenç bir saygısızlık değil midir?
Bildiğimiz kadarıyla bu iftira politikasını işleyenlerin alınları da secdeye gidiyor(!).
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın resmî web sitesinden size Kur'an-ı Kerim'in sadece bir hükmünü aktaracağım.
Nûr Suresi - 23, 24, 25. Ayet Tefsiri
"İftiraya uğrayanlar her zaman Hz. Âişe kadar şanslı olamazlar, kendilerini temize çıkaramaz, iftiranın izini silemezler. Bu sebeple hem iftiraya uğrayıp temize çıkamayanların teselliye ihtiyaçları vardır hem de dünyada ettiklerinin yanlarına kaldığını zannedenlere bir mânevî yaptırım gerekmektedir.
Bu dünya fânidir, ebedî âlemde hesap, kitap, mahkeme, şaşmaz adalet, reddi kabil olmayan tanıklıklar, ispat vasıtaları, dünyadaki ile kıyas kabul etmez büyük cezalar vardır.
İftira edenlerin imanları varsa bunları ve dünya hayatını lânet içinde geçirdiklerini düşünmeleri gerekir. İftiraya uğrayanlar da bu dünyada mâsum olduklarını ispat edemedikleri için üzülseler bile kendilerini yiyip bitirmesinler; bilsinler ki Allah, dünyada yakalarını kurtaran iftiracılara cezalarının tamamını ahirette verecek, onları cümle âlemin önünde rezil rüsva edecektir."
Siyasiler için bu hükümler geçerli değil mi?
Türk Milleti Çatısı altında kurulmuş Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısını ayrıştırmaya yönelik çalışmalardan biri de, dış mihraklardan beslenen dini tarikatlar olduğunu bu ülke son FETÖ olayı ile yaşadı.
Bu tür tarikatlar, bazı zaman dilimlerinde siyasi iktidarları değişik enstrümanları kullanarak ele geçirmeyi başarabilmiştir.
***
Unutulmasın ki, beşbin yıllık tarihi süreç içerisinde Türk örf ve adetleriyle, töreleriyle milli benliğini / milli kimliğini oluşturmuş, Kur’an’ın kültürüyle beslenerek kıvam bulmuş, yaklaşık bin yıllık Anadolu kültürü ekseninde, değişik Türkmen ağırlıklı boylara/ etnisitelere haiz Anadolu insanı, bu kültür sarmalında egemen olan tek millet olmuştur.
Anadolu halkı, değişik milletlerden oluşan Osmanlı’nın dağılması sürecinde yaşanan tecrübeler sonucu, bağımsızlığını kaybetmesi noktasında Çanakkale Savaşları Kahramanı Başbuğ Mustafa Kemal’in ve kadrosunun öncülüğünde/ önderliğinde işkâlcı ülkelere karşı verilen amansız savaşlar sonucu bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni kuruyor. Diğer bir ifadeyle, Mustafa Kemal’in oluşturduğu ordu, o bin yıllık Anadolu Kültürünün kültür genlerini taşıyan Anadolu halkıydı; adı Türk Milletiydi.
Türk Milleti Kavramını tanımlayabilirsek;
Binlerce yıllık tarihi içinde Dili, Kültürü, Töresi, Dini inançları ile yaşayan, asla ve asla zulmetmeyen, hâkimiyet sahasında hayat süren insanların soyu sopu ve inancı ne olursa olsun onların da mal, can ve namus emniyetlerini garanti altına almayı insani bir görev bilerek yaşayan, hâlen de yaşamaya devam eden ve kıyamete kadar da yaşayacak olan, ‘’Yüce Yaratan’’ tarafından seçilerek İslâm’a ve mazlum milletlere muhtar kılınan mübarek ve müstesna bir millet olup, insanlık âleminin nadide bir süsü ve paha biçilemez bir kolyesidir.