Türkiye’nin ekonomik bir kuşatma altında olduğu açıktır. 15 Temmuz 2016’da başarılı olamayanlar, bugün doları kullanmaktadırlar. Türkiye, Ortadoğu’da hak ve menfaatlerini koruyamaz ve hareket edemez bir hale getirilmek istenmektedir. Terör örgütleri ABD tarafından koruma altına alınmakta ve silah yardımıyla desteklenmektedir. Bugünkü ekonomik krizinin sebebinin papaz olarak gösterilmesi bahanedir.
Konuya tarihi perspektiften bakıldığında; Küresel Güçlerin, Batının içlerine hiç sindiremedikleri, hazmedemedikleri tarihi bir gerçek var ki, o da, yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla zengin olan ve dünyanın merkezi yerlerinden birinde, Avrupa ile Asya arasında köprü vazifesi gören Küçük Anadolu’yu, İstanbul’u fetheden ve vatan toprağı yapan Türkleri, tarih boyunca bu güçler rahat bırakmadı ve asla rahat bırakmayacaklardır. Türkiye’yi ve yönetimini, amaçsız, hedefsiz ve kozmopolit buldukları her durumda değişik enstrümanlarla saldırmaya devam edeceklerdir. Amaç, Anadolu’yu Türküsüzleştirmektir.
Nitekim Emperyalist ülkelerin Türk’ü Anadolu’dan geldikleri Orta Asya steplerine sürmeye ramak kala, Çanakkale’den tanıdığımız, Türk milletinin azim ve karalığına inanarak ve milletini arkasına alarak Osmanlı’nın küllerinden Türkün anavatan edindiği Anadolu’yu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN liderliğinde ikinci defa yeniden vatan edinen Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.
Görüldüğü gibi Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti masa başında değil, savaş meydanında kurulmuştur. Varlığı ve bütünlüğü ulus-devlete dayanır. Üniter devlet ve laiklik anlayışı bu yapıyı güçlendirir. Her açıdan güçlü, varlığını ve bütünlüğünü sağlam temellere oturtmuş bir Türkiye, dünya güç odaklarını rahatsız etmektedir. Onlar daha kolay kontrol edilebilen yapıda bir Türkiye görmek istemektedir. Küreselleşmenin de hedefi ulus-devlet yapılarını yıkmaktır. Onun için Türkiye, değişime ve onun da ötesinde dönüşüme zorlanmaktadır. Daha da vahimi içeride bunu başardıklarından övünenler de bulunmaktadır.
Türkiye'nin ulus-devlet anlayışı hedeftedir. Türkiye hem dış güçlere, hem de içeride buna yardımcı olan zihniyete karşı ulus-devleti koruma mücadelesi vermektedir. Vermeye devam etmelidir. Türk Milleti'nin bu mücadeleye tümüyle katılması, olayları yakından takip etmesi ve davranışını buna göre düzenlemesi elzem görülmektedir.
Konunun önemini tazelemek için IRAKLI bir din adamı İyad Cemaleddin’i izleyelim:
2015 yılında katıldığı bir televizyon programında...
Şunları söylüyor:
“Amerika Irak’ta Şii ve Sünni siyasal İslamcıları destekliyor. Amerika, sorunun kaynağı... Irak’ın bir mucizeye, bir kurtarıcıya, bir Atatürk’e ihtiyacı var. Temenni ederim ki Iraklı bir Atatürk çıksın, güç kullanarak yasaları egemen kılsın ve ülkenin birliğini yeniden sağlasın.”
Bu nedemek?
Şu demek:
Iraklı bir din adamı, televizyona çıkıp...
“Keşke gelsen Bağdat’tan/Sarı saçlım, mavi gözlüm/Nerdesin nerde” şarkısını söylüyor demek.
Atatürk’ün kıymetini ve önemini anlamak için...
İlle bizim başımıza da Irak’ın, Suriye’nin başına gelenler mi gelmeli?
***
Anlaşılan o ki, dünyada en büyük talihsizlik bir insanı tanımadan, dinlemeden, eserlerini okumadan o’nun hakkında hüküm vermektir. Sanırım en talihsiz insanlar nankörlerdir. Bu vatan için ter döken, kan döken, can veren herkese sonsuz minnet duyuyoruz. O eşsiz kahraman kadronun tırnağı etmeyen zavallıların, onları küçümseme gayretleri sadece ve sadece ‘’yarının utanç levhaları’’ olacaktır. Diğer Müslüman ülkelerin hali karşısında bugün pırıl pırıl bir Türkiye varsa unutmayalım bu ‘’Atatürk’ün ve arkadaşlarının’’ eseridir.
*
NOT: Bu televizyon söyleşisinin tamamını izlemek isteyenler, “Google”a “Iraklı din adamı, Atatürk” yazın...
Söyleşi karşınıza çıkacaktır.