Ulus-Devlet!
Meşruiyetini bir ulusun belli bir coğrafi sınır içindeki egemenliğinden alan devlet şekli…
Yani vatandaşı olduğumuz ülkemizin yapısı…
Osmanlının küllerinden var olan bir ulusun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti…
***
Muktedirlerin, Emperyal güçlerin/ Dünya Efendilerinin zaviyesinden politikalar üreterek Suriye topraklarında ülkemize komşu yapılan tehdit grupları Amerikan/ Batı destekli terörizme karşı TSK nin savaşmak zorunda bırakıldığı gerçeğinden bahisle ki bu durum, Güneyimizde Batı devletlerinin teşvikiyle bir Kürt devletinin kurulması yönünde yaklaşık 150 yıl öncesine inen bir proje olduğu Tarihçilerimizin ifadesidir.
Malum SERV’ dayatmasıyla bu projenin gerçekleşmesinin sağlanması aşamasında Çanakkale Zaferinin ünlü komutanı M.Kemal, ‘’Kuvayı Milliye’’ruhuyla bütün Türk Halkını arkasına alarak ekibiyle başlattığı ve zaferlerle noktaladığı Kurtuluş Savaşları nihayetinde SERV paçavrası çöpe atılmıştı.
ABD/ BATI bu projeden vaz geçmiş değil. Değişik adlar altında destekledikleri terör örgütleriyle uzun yıllardır ülkemizin başı belada…
Malum yaşanan açılım süreçleri… Ümraniye, Balyoz, Ergekon olayları… İhanet odaklarınca düzenlenen kumpaslar sonucu TSK nin itibarsızlaştırma operasyonları… FETÖ denilen dini ihanet şebekelerinin darbe teşebbüsleri sonucu SERV’ den sonra muktedirlerin öngörüsüz / başarısız Suriye politikası sonrası güney sınırımızda tasarlanan bir Kürt Devletinin kurulmasıyla alakalı ilgili güçler tarafından yeşil ışık yakıldığını Türk halkı izlemekte, ülkenin beka sorununu yüreğinde taşımaktadır.
***
Özellikle muktedirlerin oluşturdukları Suriye politikası sonucu bugün TSK nin icra etmek zorunda kaldığı ‘’Zeytin Dalı Operasyonu’’ zorunlu hale gelmiştir.
Bölgede stratejik belirsizliklerin nasıl aşılacağı her Türk yurttaşını tedirgin etmektedir.
***
Ülkenin onuru ve bekası için Suriye topraklarında terörist hainlerle savaşan Mehmetçiğimizin Allah yar ve yardımcısı olsun!
***
Ülkenin ulusal bütünlüğünü koruma adına Suriye, Irak ve İran’ın ulusal bütünlüklerini koruma zorunluluğumuz bir gerçeğin kendisidir. Nitekim ülkemizin kurucusu Başkomutan ATATÜRK’ÜN ilke olarak saptadığı ‘’Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’’kavramının işlerliği güçlü olmayı gerektirdiği gibi, ülkemize komşu olan ülkelerin de ulusal bütünlüğüne saygılı olmayı gerektirir.
Ülkenin Kurucu Kadrosunun koyduğu ilkelerine rağmen izlenen vizyonsuz ve ilkesiz politikaları görmeye çalışalım:
Türk Milleti kavramı alehinde politikalar üretildiğini gördük… Türkiye Cumhuriyetinin kurucularına karşı gözden düşürme politikalarının üretildiğini gördük… Doğal sonucu olarak Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısı alehinde olacak dolaylı söylemler kulaklarımızı tınlattı…
Ulus-Devlet ile sorunu olanların, ulusu etnik gruplara ayırarak birbirinden nefret etmelerini sağlamak suretiyle yok etmeye çalıştıkları Türkiye Cumhuriyeti hayal edildi…
Ulusçuluğu, ‘ayrıştırıcı bir kültür’ olarak gösterenlerin, ‘hesaplaşma zamanı geldi’ diyerek Ulus-Devlet’i hedef gösterenlerin kendi düşünce derinliklerinden çukura düştükleri günleri yaşıyor olmamız tesellimiz oldu…
‘Ulus-Devlet’in modası geçti’ zihniyeti ile ‘demokratik özerklik’ yalanı etrafında birleşenler bir araya gelerek ‘Türkiye’nin içerisinden yeni bir Ulus-Devlet çıkart(tır)ma’ çabası gün yüzüne çıkmış olduğunu anlamış olduk…
Bu yolda ilerleyenlerin en büyük oyunu; ulusu oluşturanları kendilerince ‘etnik gruplara, halklara ayırarak’, sözde ‘halkların kardeşliği’ veya ‘etnik unsur’ söylemleri ile tarafları birbirinden nefret ettirerek ‘yılan hikâyesine’ dönüşecek durumu, geri dönüşü olmayan bir yola iterek Ulus-Devlet’ten intikam almaya çalışanları gördük…
***
İşte tam da bu noktada ayrışmayalım, Ulus-Devlet yapısını koruyalım, ‘küresellerin oyununa gelmeyelim’ derken, kucağımızda ‘başkanlık sistemi’ tartışmalarını buluverdik…
Dünya ülkeler tarihinde başkanlık sistemi, parçalı yapıların, kavgaların ve savaşların birleştirilme aracı olarak kullanılmış…
Federasyon yapılı başkanlık sistemi toplumda karşılık bulmayınca söylemler ‘Türk Tipi Başkanlık Modeli’ne dönüştü…
Dünyada başkanlık sistemi modeli zorunluluklar sonrası oluşmuş bir model…
Örneğin; ABD ve Almanya (Hitler Almanyası) gibi başkanlık sistemi ile yönetilen devletlerde, yıllarca savaşmış, bölünmüş olan eyalet veya devletçiklerden bütünleşmeye gitmek için başkanlık sistemine gidilmiş…
Bu durumlar konuşulduğunda savunacak alan bulamayanlar hemen patlatıyor bir “Osmanlı modeli” hikâyesi…
Söylem belli; ‘Osmanlı da eyalet sistemiydi’ …
Osmanlı’da ki eyalet sistemlerini araştırdığımızda, günümüz eyalet sistemleri ile aynı görmek tarihi bir cehalet gibi görünüyor…
Bu fikrinde ısrar edenler Osmanlı’nın son yıllarında Doğu Rumeli Eyaleti ve Girit’in özerklik ilanı sonrasında nasıl koparıldıklarının hikâyesine bakmalarını önermek gerek…
Dünyada hiçbir ülke üniter devlet yapısından başkanlık sistemine geçiş yapmamış…
Yapmadığı gibi dünyada hiçbir rejim darbe, savaş veya devrim olmadan değişmemiş…
Bu derecede dünyada pratiği olmamış bir rejim değişikliğini nasıl yapacağız veya sonrasında neler ile karşılaşacağız?
Bunların hepsi bir muamma!..
***
Dönelim konumuza;
Günümüzde, Birleşmiş Milletler (BM)’e üye devletlerin tamamı, ulus devlet modeline göre, ulus devlet kurgusu esas alınarak yapılanmış…
Dünyada 5 bine yakın etnik grup ve 6 bine yakın farklı dil bulunuyor…
Dünyada 206 ülke var ve bunların yaklaşık 200’ü Ulus-Devlet yapısında…
Bu devletlerden 193’ü Birleşmiş Milletlere üye bunlardan ise çok azı etnik kültür açısından homojen Ulus-Devlet yapısında…
Geçmişte ve günümüzde, siyasi bağımsızlık elde etmek amacıyla, hareket eden ve ayrışan birçok etnik temeldeki akım da, bir ulus devlet kurma hedefine yönelerek Ulus-Devlet olmuştur.
Dünyadaki genel kanaat, Ulus-Devlet’i modern dünyanın şekillenmesindeki en temel kurumu olduğu şeklindedir…
Etnik ve ırki manada kurulan devletçiklerin yürümeyeceğine en iyi örnek kuruluşu hem dini hem de ırki olan İsrail’dir;
İsrail bile bu yapıya dayanamadı…
Geçtiğimiz yılda İsrail kabinesi, İsrail'i ‘Yahudi Ulus-Devleti’ olarak tanımlayan yasa tasarısını onayladı…
Tüm bu bilgilerde şu çıkıyor; modern dünyada gerçek manada devlet olmak için Ulus-Devlet modelini benimsemek ve korumak gerekiyor.
***
Terörün, ekonominin ve krizin sınır tanımadığı günümüzde, ‘küresel efendilerin’’ oluşturmaya çalıştığı küçük devletçiklerin çıkarlarını küreselcilerin çıkarları ile aynı göstermeye çalışma hedefini son noktası ‘Yeni Dünya Düzeni’ içerisinde yok olmaktır…
Küreselleşmenin isteği büyük yapılarda olan ulus devletleri, yutabileceği küçük etnik yapılı devletçiklere çevirmektir…
Yakın tarihte bunun en büyük deneyi Yugoslavya’da uygulandı…
Yugoslavya, ulus devlet iken etnik kimliklerine göre bölünüp ayrıştırıldı.
Sonrasında ise tüm dünyanın gözü önünde, Avrupa’nın göbeğinde birbirine ‘yılan hikâyesi’ misali bir ömür düşman özerk bölgelere ve devletçiklere parçalanarak yok edildi…
***
Parçalanmak ve yok olmamak adına riskleri yüksek sesle dillendirmeli, gelişmeleri tartışmalıyız…
Ulus-Devlet’i asimilasyon ve etnik-dinsel temizlik gibi gösterenlere fırsat vermemeliyiz!