Değişim ve gelişim birbirine ön şartlı bağlı iki kavramdır. Her değişim gelişim olmayabilir.
Bir elma çürür ve değişir bu gelişim değildir. Ancak bir elma ham iken olgunlaşarak değişir, işte bu gelişimdir. Fakat esas öz olan elmanın kendisidir.
Değişime karşı çıkmak bazen özü korumak gibi görünse de çoğu zaman statik kalmak, bayatlamak, ilerleyememek, olgunlaşamamaktır. Eğer değişim birilerin menfaatlerine ters düşüyorsa, bu değişime karşı direnç çok daha şiddetli, tepkisel ve kendini bitirme, etrafına ve topluma zarar verme pahasına da olabilir. Tıpkı şimdi birçok konuda olduğu gibi…
Oysa aklı başında olan herkesin kabul ettiği bir kural vardır ki; Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.O halde değişmek lazımdır ama bu değişim gelişimi de getirirse makbuldür.
Değişerek gelişmeye karşı çıkmak, ayakları havada kalmış, hamlığa razı olmuş, ancak mevcut düzene menfaatleri, midesi bağlı olanların karşı çıktığı anlayışın tezahürüdür.
Gelişim ve değişim kavramlarına tarihin her döneminde karşı çıkanlar, direnç gösterenler hep olmuştur. Ancak bir tanesi bile bu fikrinde, direncinde başarılı olamamıştır. Belirli bir süre değişime direnç gösterilse bile, hiç kimse bu dirence karşı çıkmasa bile, sadece zaman haklarından gelmiştir.
Siyasette ve sosyal konularda paradigmaların değiştiğinin, kasaba tipi siyaset anlayışının ve kerameti kendinden menkul iddiaların bittiğinin farkında olmadan halen öze dönmek lazım filan gibi ayakları yere basmayan, kenarı köşesi belli olmayan, hangi özden bahsedildiğini belirtmeden, dünyayı geçen yüzyıldan önceki bakış açısıyla, doktrinle okumaya çalışan kavramları savunmak bizleri bir adım ileriye götürmeyeceği gibi yozlaşmaya da sebep olur.
Tabi değişerek gelişmekten kastımız, küresel baronların ve yerli işbirlikçilerin, üniter ve milli yapı karşıtı etnikçilik, neoliberallik, küreselcilik, ümmetçilik gibi, maske yaptıkları demokrasi şekerine bulayıp bizlere dayattığı fikir ve eylemleri kabullenmek değildir.
Devlet yönetiminde devletin kuruluş esasları ile ilgili referansları ve mihenk taşları olur. Türkiye için bunlar Atatürk ve Cumhuriyetin kuruluş ilkleridir. Öyle kafasına göre kimse değiştiremez. Gelişim adına yapılan veya yapılacak değişikliklerin çıkış noktası bu referanslar, varış noktası ise devletin ve milletin daha refah içinde, daha demokratik ve özgür, daha akılcı, daha medeni hedefleri olmak zorundadır.
Mesela birilerinin, ”hadi değişiklik yapıyoruz, yeniden kuruluş Anayasası yapıyoruz” filan gibi, sanki kadim devleti yıkıp yeniden devlet kuracağını, TV için Kuruluş dizisi çektiğini sanan aklıyla yapılan değişiklikler gelişim olmayacağı gibi, ülkeyi de direkt duvara toslatır.
Doktrin bir hedefe ulaşmak için çizilen yol demektir. Bu yolda çıkış referans noktasını doğru belirleyip hedefi değiştirmeden, navigasyon cihazı gibi sürekli doğru istikamette rotayı güncelleyemiyorsanız, kerameti kendinden menkul birilerinin aklıyla hedefe ulaşması zordur.
Tabi ki değişim gerekli olduğunda yapılacaktır, ki değişen dünya düzeninde sürekli gerekiyor, ancak değişimin bir de gelişim içermesi de gerekiyor. Aksi halde değişim sadece çürümedir.
O halde önünde hiçbir setin dayanamadığı değişerek gelişmeye karşı çıkmak yerine, bunun bir şekilde olacağını kabul edip, değişimin çürüme yerine olgunlaşma ve gelişme yönünde olmasına gayret etmek akıllıca ve Türk Milletinin, devletinin bekasına hizmet olacaktır. Zeka ve şahsiyet sorunlarını beka sorunu zannedenleri de hizaya getirecektir.