Osmanlı’ nın gerileme döneminde durumun vehametini fark eden Koçi Bey 4. Murat’a bir ıslah planı sunmaktadır. Buna göre liyakat öncelikli sorundur ve devleti idare eden kişilerin saraya yakınlığı değil becerisine göre atanmasını istemektedir. Adalet tesis edilmeli boş yatan tımarlar ıslah edilmelidir. 4.Murat Koçi Bey’in planını uygulayarak bir süreliğine devlete nefes aldırır.
Bu ilkelerden uzaklaşılarak başta Milli Eğitim olmak üzere kurumlara yönetici olarak atadıkları yandaşların liyakatsizliği sorunları derinleştirmektedir. Şimdi gittiğimiz birçok okulda idareye zerre kadar sempati saygı ve sevgi kalmamıştır. İdarenin normal olarak söylemesi gereken sözler bile tehdit olarak görülmektedir. Öğretmenin işi olan bir hususu buyurması dahi söylenmelere neden olmaktadır. Bina çürük zemine oturtulmaya çalışılmıştır. Eskiden de benzer şeyler yapılıyordu demeleri cehaletlerinin boyutunu gösteriyor. Eskiden Eğitim camiasında bu denli örgütlü bir sivil toplum yoktu. Eskiden her evde internet yoktu ve sosyal medya yok denecek düzeydeydi. Arap baharı diye bir şey de yoktu, Eskiden Türkiye’de Gezi benzeri bir kalkışma olmamıştı, İnsanların zincirleme olup bitenlerden kolay kolay haberleri olmuyordu. Şimdi herkes her şeyin farkında ama devleti idare edenler hala hiçbir şeyin farkında değildirler.
Malumunuz sendikalarca okullarda nöbet tutmama eylemleri başlatılmış bulunmaktadır. Katılımın bu kadar yüksek olmasını sendika yetkilileri bile beklemiyordu. Birde bu açıdan bakıldığında memur kesiminin biatçı olmayan kısmı yeter artık demesini bilmiştir. Yeni idarecilerin çoğu da zaten acemi ve diyalog kurmasını bilmeyen bir gün dahi idarecilik yapmayan öğretmenlerden seçilmiştir. Öğretmene haftada üçe varan nöbetler yazmalar, boş gününe özellikle nöbet yazmalara sıkça rastlandığı için tepki daha da büyüdü. İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerinin öğretmenler arasın da ayrımcılık yapmaları da bardağı taşıran damla olmuştur. Örneğin bir görevi 230 lira civarında olan direksiyon sınav görevlerinde yandaş kayırmacılığı yapılmaktadır. Bir kişi yılda on sınava çağırdıkları halde bazılarını yılda yalnızca bir tek sefer çağırdıkları oluyor. Ama söz konusu TEOG sınavları olunca bu kez yandaşlar korunup görev almak istemeyenlere zoraki görev verilmeye çalışılmaktadır. Bu kayırmalar başarı belgesi vermekten tutunda izin kullanmalara, Arge görevinden formatör öğretmen seçimine kadar her alanda göze çarpmaktadır. Hal böyle olurken idareciye güven kalır mı? Söyledikleri göreviniz dahi olsa işi yokuşa sürme psikolojisi kendiliğinden oluşmaz mı? Madem adam kayırıyorsun bu işi de kendi adamına yaptır anlayışı her yerde göze çarpmaz mı? Bu ayrımcı anlayış her görevde hemen kara kaplı kitaba veya tehdide başvurmaları başta öğretmenler olmak üzere diğer mesleklerdeki amatör ruhu adeta bitirmiştir. Böyle bir ortamda verim beklemek akıl karı değildir.
Bir sendikayı söz sahibi yapacağım diye devleti bu kadar ayağa düşürmek kime ne fayda getirir sorgulamak lazım. Kurumlara müdahaleyi alışkanlık haline getirenler, siz değil ben doğrusunu biliyorum mantığı olumsuz etksini göstermiştir. Zaten Devlet şu anda bir mutlu azınlığın babasının çiftliği görünümündedir. Millete ait devlet anlayışı her gün biraz daha zümreye veya kişilere ait anlayışına yerini bırakmaktadır. Vergimi veriyor, askerliğimi yapıyorum. Bana düşen başka yükümlülükler oldu mu seve seve yapardım. Şimdi madem bu devlette ağzımda kuş tutsam kariyerim ve yeteneğim ne olursa olsun benim bir yere gelme hakkım yok, ayrıma tabi tutuluyorum, o halde bu devlet bana ait değildir duygusu hergün biraz daha yerleşmektedir. Belki de bir devlet için, bir millet için en tehlikeli duygulardan biri budur. Ortak değerleri bir şahsa veya bir zümreye ait görmek! Kederde, kıvançta, tasada birleşememek ayrışmak! Doksan yıllık Cumhuriyet tarihinde bu konuda mevcut hükümetten daha mahir olan bir hükümet olmamıştır. Devletin ıslahı için bir Koçi Bey gerektir.