Bu tarihte Demokrat Parti İktidarına karşı Askeri bir ihtilal oldu ve Türk Silahlı Kuvvetleri geçici olarak Devletin Yönetimini üstlendi.
60 yıl öncesinden bahsediyoruz. Anlayamadığım, süre gelen bir söylemden bahsetmek istiyorum;
İktidar DP( Demokrat Parti ) ile Ana Muhalefet CHP ( Cumhuriyet Halk Partisi) nin çekişmelerinin sonucu bu askeri ihtilalin arkasında Muhalefet Partisi Lideri İsmet İNÖNÜ varmış; İktidar Partisi Lideri Adnan MENDERES ve iki bakanının asılmalarına sebep olmuş.
*
Merhum İNÖNÜ sıradan bir insan değil; Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK ile omuzomuza vererek ‘’kurtuluş Savaşlarında’’ başarılara imza atmış bir komutandan bahsediyoruz.
*
Lise yıllarımızda ders olarak okuduğumuz ‘’İnkılâp Tarihinde’’ DP nin muhalefete karşı bir nevi kumpaslar kurduğunu okumuştuk.
Üzerinde durmak istediğim ‘’Günümüzde bu darbeden ders alınabildi mi’’gerçeğinin neresindeyiz?
Menderes darbe ile iktidardan indirildi. Yetmedi hukuku katleden bir mahkemede yargılandı ve idam edildi. Bu durum vicdanı olan herkesi üzdü. Aradan 60 yıl geçti ve hukuk zulmünün neler yaptığı konuşulmaya devam ediyor
Demokrasi Adası" töreni yaptılar. Menderes ve arkadaşlarının tutuklu bulunduğu ‘’Yassı Ada'nın ismini değiştirip, yeni bir proje ile 27 Mayıs tarihine denk getirerek bir açılış yaptılar.Düzenleme yaptıkları adanın adı "Demokrasi", ama içinde demokrasi var mı?
Evet, dillerde demokrasi olsa da işleyişi nasıl?
Görünen o ki; her şeyden evvel kim iktidara gelmişse, "yıpranırsam, performansım düşerse gitmeliyim" demez. Ya ne der? "Benim gibisi yok, geldiysem ülkenin sahibiyim demektir. Niye gideyim?"
Orta Okul Ve Lisede Selçuklu, Osmanlı Türk Tarihini okuduk; padişahlar babalarına karşı darbe yapmadılar mı?
Yavuz Sultan Selim, doğal yollardan iktidara gelmedi. Fatih ile babası arasında da problem vardı. Modernleşme dönemlerine kadar, bütün padişahlar, öz be öz kardeşlerine kıydı. Her birinin iktidar sahibi olarak hüküm sürmesi, kardeşlerini öldürtmesi sayesindeydi. Gerekçe de bulmuşlardı: Devlet-i ebed müddet. Devletin sonsuza kadar sürebilmesi için bundan habersiz dünyaya gelen kardeşlerin ölmesi üzerine kurulu bir iktidar felsefesi.
Menderes'ten önce Osmanlı'da tam 27 Sadrazam (başbakan) öldürüldü. Hem de padişahın emriyle. Menderes bu geleneğin 28'incisi oluyor. Aradaki fark şu: Menderes seçilmiş başbakandı. Padişahlıktaki gibi atanmamıştı.
Tek partili yönetimden demokrasiye geçişin ve dolayısı ile demokrasinin ilk örneğini kendisinde görmemiz gereken MENDERES di.
Peki, onun yönetiminde demokrasinin güzelliklerini görebildik mi? Denildiğine göre; okuduklarımıza göre Hayır! Aksine; Geldiğinin ilk üç yılını bir kenara koyalım, geri kalan yılları muhalefet için tam bir şeytanlaştırma ve zulüm sürecine dönüştürülmüştü. İlk iktidar muhalefet kavgasının hapislere kadar uzanan ve toplumu cepheleştiren somut örnekleri onunla gördük.
Gazeteler ve gazetecilere baskı tek parti yönetimlerinden de beterdi. İktidarı kendisinden devraldığı muhalefete ise göz açtırmamakta kararlı hale gelmişti. Mesela Mecliste "Tahkikat Komisyonu" kurulmuştu. Öyle sıradan bir komisyon değildi, savcıların, sivil ve askerlerin bütün yetkileriyle donatılmıştı. Bu komisyonun üstünde söz söyleyecek Menderes yönetimi dışında bir merci yoktu ve kararları kesindi…
Darbe sonrasında Menderes'e yapılan zulüm de elbette demokrasi dışıydı.Aşağılayıcı idi.
Bu tarihsel sınavda demokrasinin en temel kurumu olarak yargı, hukukun üstünlüğü prensibine sadakat göstermedi. Adalet duygularını zedeledi. En az Menderes iktidarı kadar, darbe iktidarı da ahlaki sorumluluklarını yerine getirmede başarısız oldu.
Bu süreçte, en kötüsü de, Menderes yönetiminin, demokrasinin ilk uygulamalarını başarısızlığa uğratmasıdır. İktidarı ebedi kılma eğilimi göstererek, muhalefeti silme gayretine girmeseydi. Hâlbuki olması gerektiği gibi yürüseydi, tarih karşımıza olgun bir demokrasi çıkarabilirdi.
Darbeciler, 1960 Anayasası ile özgürlükleri genişleten bir anayasa yapsalar da, adil yargılama yerine intikamcı bir yargı sistemi kurduklarından kendi söylemleriyle çeliştiler. Yetmedi, "Milli Birlik" sloganıyla kendilerini tanımladılar ama kimseyi ikna edemedikleri idam kararlarıyla toplumsal vicdanları kanattılar. Dolayısı ile Türkiye'de siyaset, tahammül edememe, rakibini düşman görme, iktidar gücünü zulme çevirme üzerinden yürümeye devam ediyor.
Osmanlı'dan günümüze uzanan tarihsel çizgi neden değişmiyor? Neden iktidara gelenler; "Benden bu kadar. Milletime hizmet ettim, içim rahat. Artık yıprandım. Kendimi biraz geri çekip toparladıktan sonra yeniden hizmet yarışına girerim" demiyor da, sürekli iktidar kalmanın yollarını arıyor.
Gelenek, yani kültür, ana problem olarak devam ediyor. Demokrasi biçimsel olarak değiştirildi; Asıl olan içeriktir, siyasal zihniyettir; demokratik kültürdür.
*
Bu askeri Darbeyi alkışlamak ne kadar yanlışsa, darbeye zemin hazırlayan siyâsi lider kadroyu kutsamak da o kadar yanlıştır. İdâma mâhkum edilenlere üzülmek ne kadar insâni ise, idâm edilenlerin suçlarını görmezden gelmek de o kadar ahmâkçadır. Bizlerin görevi, târihin hükmüne saygı duymak ve emperyalizmin istediği gibi bölünerek birbirimizi yemek yerine, târihten ders alarak, uygar bir diyalog içinde birbirimizi anlamaya çalışmaktır. Bize düşen, geçmişle boğuşmak yerine vekâleti doğru adamlara vermek ve ileriye bakmaktır. Günümüzde Emperyal Güçlerin işgâlini durdurabilmek adına doğru adreslerde buluşup caydırıcı güç olmakla başarı sağlanır ülkemizin de konumlandığı bu cazibe arzeden Orta Doğu Coğrafyasında.
*
Ne yazık ki siyasi muktedirler İslami terminolojiye göre cahiliye zihniyetini aşamıyor. Demokrasiden söz eder ama demokrat olamıyor; Demokratik Sistemi kurumlaştırmak istemiyor. Yıllardır ülkemizi yöneten muktedirlerin, demokrasinin ana ögelerindenMuhalefete yönelik kirli ayak oyunlarını gördükçe, o günkü sorumsuz, toplumu ayrıştırıcı davranışlar sergileyen İktidardan ders alındığını söyleyebilir miyiz? Ne yazık ki 'hayır!