Hutbe olarak Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün hazırladığı Kur’an’dan önemli bir ayet olan Asr Suresi’nin öğrettiği hakikatler üzerine bir yazı. Bugünlerde ihtiyacımız olan önemli bir konu.
Kur’an-Kerim’de kısa ama muhteşem anlam içerir Asr Suresi’nin bizlere öğrettiği birinci hakikat, zaman bilincidir. İnsan, zamanla sınırlı bir varlıktır. Yüce Rabbimiz, surenin hemen başında “Asra yemin olsun ki, insan gerçekten ziyandadır.”buyurmuştur. Zamanı insana şahit tutmuştur. Zira insana verilmiş en büyük nimetlerden biridir zaman. Dünyamızı güzelliklerle tezyin ederek ahretimizi kazanmamız için bizlere emanet edilen en kıymetli hazinedir zaman. Bu emaneti hoyratça tüketmek, şuursuz ve sorumsuzca beyhude bir ömür geçirmek mümine asla yakışmaz. Bu, insan için en büyük hüsrandır.
Asır Suresi’nin bizlere öğrettiği ikinci hakikat, iman nimetinin önemidir. Yüce Rabbimiz, yarattığı insanın ziyanda olmaktan, hüsrana uğramaktan kurtulmanın ilk şartının iman etmek olduğunu haber vermiştir. Zira imansız geçen bir hayat, zararın en büyüğüdür. İman ise kalbin hayır ve güzelliklere, hak ve hakikate yelken açmasıdır. Kelime-i şahadeti, kelime-i tevhidi gönülden söyleyen bir mümin, küfre karşı imanın; batıla karşı hakkın; zillete karşı izzetin; zulme karşı adaletin yolunda yürüyeceğine dair kendisine ve Rabbine söz vermiştir. Kötülüklerin değil, iyiliklerin yanında olacağını kabul etmiştir.
Asr Suresi’nin bizlere öğrettiği üçüncü hakikat, Salih amel bilincidir. Rabbimiz, bizi ebedi hüsrandan, imanımızla birlikte Salih amellerimizin kurtaracağını bildirmiştir. Salih amel, imanın davranışlara yansımasıdır, eyleme dönüşmesidir. İmanın hayat bulmasıdır.
Bizi Rabbimizin rızasına ulaştıracak her bir söz ve eylem, Salih ameldir. Nasıl ki ihlâsla yoğrulmuş olan namazımız, orucumuz, zekâtımız, haccımız birer Salih amelse her türlü imkânımızı insanlığın hizmetine sunmak da Salih ameldir. Mazlumlara, mağdurlara, kimsesizlere, yetimlere el uzatmak Salih ameldir. Göremeyenin gözü, işitemeyenin kulağı, tutamayanın eli, yürüyemeyenin ayağı olmak Salih ameldir. Huzurumuza, kardeşliğimize, değerlerimize sahip çıkmak Salih ameldir. Kötülüğe engel olma ve iyiliği hâkim kılma gayreti Salih ameldir. Hadis-i şerifte geçtiği üzere insanlara eziyet veren bir şeyi yoldan kaldırmak Salih ameldir. Kısaca Salih amel, uygun amel demektir. Bu uygunluk, amelin Allah’ın rızasına, insanın fıtratına ve toplumun maslahatına uygun olmasıdır.
Asr Suresi’nin öğrettiği ve bizi ebedi hüsrandan kurtaracak dördüncü hakikat, her daim hakkın yanında yer almaktır. Birbirimizi hak ve hakikate yönlendirmektir. Hem kendimizi hem de kardeşlerimizi batıl, yalan, hile, fitne ve fesadın karanlıklarından korumaktır. Rabbimizle, çevremizle, kâinatla ilişkilerimizde ne pahasına olursa olsun doğruluk ve istikametten ayrılmamaktır.
Asr Suresi’nin öğrettiği beşinci hakikat ise, Hak yolda sabrı kuşanmaktır. Birbirimize sabrı tavsiye etmektir. Ancak unutulmamalıdır ki sabır, batıla katlanmak değildir. Bilakis sabır, hak ve hakikat yolunda sebat etmektir.
***
Hutbeyi dinlerken namaz ibadetimizin omurgasını oluşturan Fatiha Suresi’nin de anlamı üzerinde düşünüyordum ve beynimde canlanan tablo...
Eğer hakiki imana haiz olmaya çalışıyor isek işlenen Asr Suresi ve Fatiha Suresi hayatımızın yol haritasını eksiksiz tamamlamış olduğunu görme durumundayız.
İmanın hayat bulması noktasında insan bigâne olamaz, olmaya hakkı yoktur. İmanın insanı insan adına insanlık adına yaşayan canlı çevre adına dünyayı güzelleştirme imar etmekle yükümlü aksiyoner olmak zorunluluğu ile baş başadır.
İmanın insanı zulmete uğramış sömürünün her çeşidine maşa yapılmış insanı ve insanlığı bu zilletten kurtarmak için reaksiyoner olmakla mükelleftir.
Namaz ibadeti imanın insanını özgürleştirmek adına insanın insana biat etmesini yasaklar, insanın sadece Rab olan yaratıcısını tanımak, sadece Yaratıcısına biat etmek, sadece Yaratıcısından talep etmekle mükellef kılınmıştır.
İmanın insanı, imanın hayatla buluşması sürecinde insanı ve insanlığı her türlü biatten ve sömürüden, zilletten koruyacak enstrümanları Kur’an’ın bütününde, Hz. Peygamberin sünnetinde, uygulamalarında görebilir.
Kur’an, imanın insanı için bir hayat kılavuzu olduğuna göre o insan insanı merkeze alacak, onurlandıracak her türlü sömürüye karşı koruyacak önlemler üzerinde çalışmakla mükelleftir. Bu çalışmanın esaslarını Kur’an’dan, Hz Peygamberin hayat anlayışında ve uygulamalarından hareketle formüle edebiliriz: ‘’Şura/istişare/meşveret (ortak akıl)-- liyakat( ihtisas)/ işin ehline verilmesi-- Adalet’’ kavramlarından mürekkep bir formül. Bu formülde geçen terimlerin altını Kur’an’ın dünyevi ayağıyla dolduran rejimlerin oluşturduğu toplum hayatı insanını mutlu edecektir, kurduğu devletini güçlü yapacaktır.
Bu, Kur’an’ın muhatabı insana Kur’an’ın yüklediği sorumluluktur. Din’in anlamlarından başlıca biri de adalet kavramıdır. Bu anlamda ‘’devletin dini vardır ve bu dinin diğer anlamı adalettir, tasarruflarda hesap verebilirliktir, kamuya verilen hizmet adına denetime açık olmaktır.’’
***
İnsan, yaşadığı dramlarla dolu tarihi süreçlerden günümüze insanı/ insanlığı onurlandıracak arayışlar içerisinde hep var olmuştur; dinlerle var olan bu insan bedeller ödeyerek dini inançlarından yararlanmaya çalışmıştır. Ve insan onurunu önceleyen rejim arayışlarında insan hemcinsiyle savaşarak, ağır bedeller ödeyerek olduğu kadarıyla hürriyetini elde edebilmiş, adına ortak aklı önceleyen ‘’Hukukun Üstünlüğüne dayanan Demokratik Parlamenter Sistem’’ dediği insani bir rejime kavuşabilmiştir.
Diğer bir ifadeyle Asr ve Fatiha sürelerinin olabildiğince hayata geçirilişini, imanın hayat bulmasını açık ve net olarak görmekteyiz.
***
Batı uygarlığından çarpıcı bir araştırmayla dersimizi alalım:
2010’ da George Washington Üniversitesinin Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde hazırlanan ve Global Economic Journal isimli dergisinde yayınlanan ‘’An Economic İslamicity İndex’’başlıklı makalede, ekonomik ilerleme, devlet yönetimi, insan ve politik haklar ve uluslar arası ilişkiler konularındaki uygulamalar dikkate alınarak, ülkelerin yönetim anlayışları, İslam’ın temel ilkeleriyle mukayese edilmiş. Makaleye göre:
Kur’an’ın ortaya koyduğu değerlere uygun yaşayan ülkelerin başında İrlanda, Danimarka ve Lüksemburg geliyor. Türkiye71, Suudi Arabistan 91, İran 139, Pakistan 145. Sırada yer alıyor.
Makalede değerlendirilen 208 ülke arasında yönetim anlayışı Kur’an’a ve İslam’ı ideallere uygun olduğu belirtilen ilk otuz ülke içerisinde Müslüman bir ülke yer almıyor. Yani 208 ülkenin ilk otuzunun, Müslüman ülkelerden daha Müslüman’ca yaşadıkları ortaya çıkmış durumda.
Pek çok açıdan eleştirilebilir ama Batı Uygarlığı ortaya ne koydu diyebilmek için öncelikle kendimiz nerede duruyoruz sorusuna vereceğimiz yanıt çok önemli.
İslam ülkeleri olarak insanlığa ne verdik ve hangi evrensel projeyle dünyanın karşısına çıktık özeleştirisi bizi bir adım ileriye taşır.
Yukarıda verilen kapsamlı araştırmaya göre Kur’an adıyla Müslüman’a sunulan dünyevi ve uhrevi İlahi Hayat kılavuzu hazinenin neresindeyiz sorusu içtenlikli yanıtını bekliyor!