Çanakkale Zaferi'nin 108. Yıldönümünü kutluyoruz… Tarihî şahsiyetlerimizi anmak yahut geçmişte kazandığımız zaferleri kutlamak bizim için kadirşinaslıktan ziyade bir görevdir. Elbette maziye takılıp kalmayacağız. Yüzümüz geleceğe dönük olacak. Ama gözümüzü de geçmişten ayırmayacağız. Çünkü geçmiş bizim için bir aynadır. Bu aynaya bakarak zaferlerimizi de hezimetlerimizi de göreceğiz. Ve dün yaşadıklarımızdan ders alarak yarınlarımızı inşa edeceğiz…
Peki, Çanakkale Harbi'ne baktığımızda ne görüyoruz? Bu savaştan alacağımız ders nedir?
Öncelikle şunu belirtelim ki, "Çanakkale Savaşı"nı tek başına ele alıp değerlendirmek doğru olmaz. Zira Çanakkale Savaşı, I. Dünya Harbi'nde savaştığımız cephelerden sadece biridir. Evet, Çanakkale'de bir destan yazdık ama diğer cephelerde aynı başarıyı gösteremedik. Esasen göstermemiz de mümkün değildi. Biz en büyük hatayı I. Dünya Savaşı'na dâhil olmakla yapmıştık. Nitekim bizi savaşa sokan maceracı paşalar (Enver-Talat-Cemal) kısa süre sonra durumun vahametini görmüş olacaklar ki İshak Paşa'yı, görüşüne başvurmak üzere Beylerbeyi Sarayı'nda gözetim altında tutulan padişah II. Abdülhamid'e gönderirler. II. Abdülhamid, İshak Paşa'ya şunları söyler:
"Bu vaziyette artık benim verebileceğim bir fikir, tavsiye edebileceğim bir tedbir kalmamıştır. Zira bu zavallı devlet Harb-i Umûmî'ye (I. Dünya Savaşı) sürüklendiği gün münkariz olmuştur. (yıkılmıştır) Sizi bana gönderenler, harbe girmeden önce göndermeliydiler. Dünyanın karalarına ve denizlerine hâkim olan devletlerine karşı Almanya ve Avusturya ile birleşip ateşe atılmak, tarihin ender kaydettiği hatalardandır."
Diğer taraftan Çanakkale Zaferi elbette bizim için önemlidir. Allah muhafaza, Çanakkale'de mağlup olsaydık sanırım bugün Anadolu'da başkaları olurdu. İşte bunun içindir ki Mehmet Akif, Çanakkale Muharebesi ile Bedir Savaşı arasında bir ilgi kurarak Mehmetçiğe şöyle seslenir:
"Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker//Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer//Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîdi//Bedri’n aslanları ancak bu kadar şanlı idi."
Mehmet Akif'in, Çanakkale'de savaşan Mehmetçiği "Bedir"de savaşan "ashap"la karşılaştırması basit bir benzetme gibi görünse de aslında şair yukarıdaki mısralarda büyük bir hakikati dile getirmektedir. Çünkü Müslümanlar o gün Bedir'de mağlup olsalardı müminlerin ocağı Medine düşer ve İslâm güneşi daha doğmadan batmaya mahkûm olurdu. Aynı şekilde, düşman Çanakkale'de o gün galip gelseydi başta İstanbul olmak üzere bütün Türk yurdu ve İslâm dünyası işgal edilecekti. Dolayısıyla, Bedir Savaşı ile Çanakkale Harbi arasında bir benzerlik olduğu muhakkak…
*
Zamanın Büyük Britanya İmparatorluğu İngiliz Emperyalizmine karşı
Osmanlının Payitahtı İstanbul’un işkâl edilmesini önleyen Çanakkale savaşları, Osmanlı subaylarının olduğu gibi İngiliz subaylarının da takdirlerine mazhar olmuş olacak 57. Alay Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in savaş tekniğini isabetle kullanması, askerine verdiği cesaret ve taktikler sonucu, savaşın kazanılmasında başrol olmuştur.
Zira Anafartalar Komutanı Mustafa Kemal’in tarihe geçen o meşhur taarruz emri verilen savaşın ne kadar hassas süreçlerden geçtiğini gösterir;
‘’Ben size taarruz etmeyi değil ölmeyi emrediyorum.’’diyecekti.
*
İki yıl sürecek ( 1915/ 17) bu çetin ve zor şartlarda geçen kara ve deniz savaşlarının kazanılmasının verdiği üstün moralin ve güvenin 1919 ruhunun başlangıcı; Kurtuluş Savaşlarının da öncüsü olacaktı.
Zira Çanakkale Zaferinin üçüncü yılında Montrö Mütarekesi sonucu Osmanlı parçalanmış; İngiliz İstanbul Sarayburnu önlerindedir. Anadolu’ya çıkmak üzere görevlendirilen Mustafa Kemal bu tarihte kendisine tahsis edilmiş gemisiyle Samsun’a gitmek üzere İngiliz muhripleri arasından geçerken arkadaşlarına dönerek ‘’geldikleri gibi giderler!’diyecekti. Bilindiği gibi, İngiliz’in desteğinde Yunan’a karşı verilen kurtuluş savaşlarında Başbuğ Mustafa Kemal Yunan’ı İzmir’den denize döker; İngiliz geldiği gibi gider; Osmanlının külleri üzerinde Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti kurulur.
*
Gazi Paşamız Atatürk’ün günümüz Liderlerine ışık tutacak veciz ifadeleriyle:
‘’Artık millet, iki şey için silaha sarılacaktır: Milli sınırlarımız içinde yaşamını, bağımsızlığını ve egemenliğini korumak için! Artık bizim saldırgan bir askeri siyasetimiz olmayacaktır. Cihangirlik sevdasında, savaşarak ülkeleri alma peşinde olmayacağız. O düşünüş biçimini izleme yüzünden en ağır cezaları hala çekmekteyiz. ‘’
*
Anlaşılan o ki, dünyada en büyük talihsizlik bir insanı tanımadan, dinlemeden, eserlerini okumadan o’nun hakkında hüküm vermektir. Sanırım en talihsiz insanlar nankörlerdir. Bu vatan için ter döken, kan döken, can veren herkese sonsuz minnet duyuyoruz. O eşsiz kahraman kadronun tırnağı etmeyen zavallıların, onları küçümseme gayretleri sadece ve sadece ‘’yarının utanç levhaları’’ olacaktır. Diğer Müslüman ülkelerin hali karşısında bugün pırıl pırıl bir Türkiye varsa unutmayalım bu ‘’Atatürk’ün ve arkadaşlarının’’ eseridir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran iradenin,Türk Milliyetçisi iradenin karşısında Türk Düşmanlığı üzerine kurgulanmış ve cemaatçilik örgütlenmesi adı altında bedevi kültüründen beslenen Türk kültür genlerinden mahrum nankörleri ve diğer kanı bozukları görmeliyiz.
“Bizim kitabımızda Türklük yok”, “Türklük şart değil” diyenler yine bunlar! Bu asil milletin aşıyla beslenen nankörler,
Türklüğü ayaklar altına aldıklarını söyleyen bu hainlerle ülke yıllardır boğuşuyor; kan kaybediyor.
*
Çocuklarımızı sahte din soslu uyuşturucu kültürden arındırıp Türk Kültür DNA’sı ile donanımlı ‘’Kurt Gibi’’ yetiştirilmezse yine olacağı budur.
*
Başta Ebedi Başbuğ Atatürk olmak üzere, bize bu toprakları vatan kılmak, vatan tutmak için can veren Kuvva-i Milliye şehitleri atalarımız, bu aziz milletin necip evlatları, kutlu ruhlarınız şad olsun.