Gazi meclisimizin kuruluş gerekçelerinin unutturulmaya yönelik ortak aklın yerini tekil akla bırakacak garipliklerin tartışıldığı bir mekâna dönüştürüldüğü sefaleti seyreder durumdayız.
Gazi meclis ki, emperyal güçlere savaş açarak son kalemiz Anadolu’dan temizlemiş, bağımsız bağlantısız Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş, yönetim biçimlerinde insanlığın bedeller ödeyerek ortak aklın öne çıkarıldığı, adına demokratik rejim dediği idare şekline kavuşabilmiştir.
Demokratik sistemin özü, ortak aklın sistemleştirilerek kendini temsilen iktidara getirdiği temsilcilerine tanıdığı yetkilerin denetime açık olması esasına dayanır. Hukuk sisteminin üstünlüğüne dayanır. Kişi, topluma karşı ne kadar yetkili ise o kadar da sorumludur.
Bu süreçte, silah arkadaşlarıyla birlikte feleğin çemberinden geçmiş, ülkemizin kurucu kadrosunun başı gazi paşamız niçin tek adam olmayı düşünmedi?
*
"Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve fiilen düzenlemesi temeline dayanır. Milletin hakiki veya yegâne temsilcisi Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin haricinde hiçbir fert, hiçbir kuvvet ve hiçbir makam, millî mukadderata hâkim olamaz. Dolayısıyla bütün kanunların düzenlenmesinde, her tür teşkilatlanmada ve yönetimle ilgili ayrıntılarda, umumi terbiye ve iktisat konularında millî hâkimiyet esasları dâhilinde hareket olunacaktır."
Halk Fırkasının bu cümlelerinden "anlıyoruz ki bundan böyle millî hâkimiyetimizi, kanunlar yaparken ve memleketi idare ederken…
Milletimizin akıl ve iradesinden başka hiçbir kuvvet sınırlayamayacak ve kısıtlayamayacaktır. Saray hükümetine ve ferdî saltanata nihayet verildiği için artık bu cihetten bir kısıtlamayla karşılaşmak ihtimali yoktur."
Atatürk her şeyi Türklük ve çağdaşlık üzerine kurdu. Bu iki kavram olmadan milliyetçilik olmaz.
*
Türkiye Cumhuriyetini kuran iradenin başı Mustafa Kemal Paşa’ya teklif edilen başkanlık sistemini elinin tersiyle ret eder. Çünkü başkanlık sistemi nihayetinde diktatörlüğün giriş kapısı olacaktır. Diktatörler acı sonlarıyla tarihin karanlık sayfalarına gömülürken Mutafa Kemal yattığı nurlu kabrinden hala ülkesini yönetmeye devam ediyor.
Demokrasi vazgeçilemezi parlamenter sistem öncelikle ahlaki bir zemine dayanır. Liyakat ve adalet kavramlarının işlerliğinde bu zemini devlet ve onu temsil eden kurumlar hem oluşturmalı hem de güçlendirmelidir.
Devletin istikrarı, demokrasinin de istikrarıdır. Bu istikrar, yöneticilerin yanılma, aldatılma paylarına feda edilemez.
Ana kurumlarımızdan din motifli Diyanet ve İlahiyat fakülteleri başta olmak üzere resmi ya da sivil, tüm kurumlarımızın, üniversitelerimizin öncülüğünde halkla bütünleşerek anayasal değişimler ilgili mercilerce teklif edilebilir.
Niçin din motifli kurumlar?... İlahi hayat kılavuzumuz İslam dini hayatımızda etkindir, güçlüdür. Maalesef siyasi hayatımızda mütedeyyin insanımızı sömüren bir araç haline sokulmuştur. Bu hazin durma dur diyecek kurumların başında Diyanet ve İlahiyat fakülteleri öncelik alarak çağdaşlığa inkılâp etmelidir. İslam dini, kuruluş köklerinden çıkış yaparak, asıl sadeliğiyle kendini reforma ederek çağın insanını kazanabilmelidir, siyaset üstü kalarak aslıyla aydınlatabilmelidir.
*
Türk Milleti; gerçekleri görmek, anlamak, uyanmak ve bu nedenle engin tarihinin süzgecinden geçmek zorundadır. Kendimiz olabilirsek, kendimize güvenle köklerimize dönebilirsek, şahsi çıkarlardan uzak yüksek karakterli düşünebilirsek ve bu anlayışla yönetimlerimizi oluşturabilirsek, süper güçlere karşı milli saygınlığımızı, milli çıkarlarımızı koruyabiliriz.
Unutmayalım, bu ülkeyi kuran ve gençliğine teslim eden iradeden daha akıllı değiliz. O kurucu iradeye karşı daha şeytan olanlarımız vardır ama şeytandır. Bu bağlamda, hukukun üstünlüğüne dayanan demokratik parlamenter rejim aynı zamanda şeytanlara fırsat tanımayan ve gerektiğinde yargılayan rejimdir, vazgeçilemezdi
*
Ülkemizde en öncelikli ihtiyaç, Otokratik sisteme açık hükümet yapılanmaları değil, toplumsal bütünlüğün sağlanması ve terörle mücadele edenlerin moral-motivasyonunun yükseltilmesidir. Daha önce çözüm diye sunulan çözülme yolunda yerle bir edilen milli ve manevi değerleri yeniden yerine koyarak işe başlanabilir.
Türk milleti kimliğine sahip çıkmak, "Ne Mutlu Türküm Diyene" ilkesi etrafında buluşmak, yok edilen milli bayramları, milli değerleri yeniden sahiplenmek şart olmuştur. Manevi değerlerin bu milletin ortak faydası olduğu unutulmamalı, kutsallarımız olması gerektiği yere oturtulmalıdır.