Özellikle ülkemizin önemli bir köprü, stratejik bir kavşak konumunda yer aldığı Ortadoğu Coğrafyasında var olan zengin petrol ve doğal gaz yatakları aşkına, küresel ihanet odaklarının desteğinde yaşanan çatışmalar nedeniyle onbinlerce insanın öldüğü, yaralandığı ve gözyaşı döktüğü, yerini/ yurdunu terk ettiği bu coğrafyada yaşamanın tabiatıyla bir bedeli vardır. Bu bedeli en az zararla karşılamanın birlik, bütünlük şuuruna haiz güçlü olmaktan geçtiğini yaşayarak görüyoruz.
Teknolojik gelişmelerin insana maddi alanda birçok nimetler sunması yanında insanlığa kan kusturduğu, yaratılmışların en şereflisi o insanın manevi yönünün dikkate alınmaması sebebiyle yalnızlığa, huzursuzluğa mahkûm edildiği talihsiz bir yılı daha geride bırakmış oluyoruz.
Ülkemiz ve insanımızın, gerek tarihi birikimi ve gerekse milli ve manevi dinamikleriyle, kendi içimizde ve dünya ölçeğinde her alanda var olan problemlerin çözümünde potansiyel tecrübelerimizin insanlığa önemli katkı sağlayacağından emin olmak millet olarak vaz geçilmez düsturumuz olmalıdır.
Zira Türk Milleti olarak tarihte yaşadığımız topraklarda, ulaşabildiğimiz yerlerde, hak ve adaletin tesisi, İslam’ın izzet ve şerefini korumak için büyük gayret içinde olduğumuz onur duyulacak tarihi bir gerçektir.
*
Ekonomik endişe ve menfaatlerin ön plana çıkmasıyla manevi ve ahlaki değerlerin aşınmaya yüz tutması sosyal bir problemdir. Sonucu olarak da çıkar çatışmalarının yaşandığı bir dünyada, insanlığın huzurlu ve mutlu geleceği için; ahlaki bir dayanışma, barış ve hoşgörü kavramlarının içinin ideolojik ve politik olarak değil, tamamen evrensel insani değerler açısından doldurulması ve hayata geçirilmesi insanlığın hararetle beklediği bir üst yapıdır.
Bir milletin kendi öz vatanında ne kadar özgüvende olduğunu saptayan parametrelerden başlıca biri de o milleti oluşturan bireylerin ölüm şekillerine, tanımlamalarına bakmaktır.
Acı bir gerçektir ki, Türk milletini hedef alan, vatana karşı ihaneti içeren kahpece bir hayali gerçekleştirmek niyetiyle terör adı altında işlenen cinayetlerde yitirilen canlar, sönen ocaklar, kadına yönelik cinayetlerde yitirilen canlar ve diğerleri vatandaşta özgüven bırakır mı?
Milli birlik, kimlik ve beraberlik anlayışını, yorumunu Laik cumhuriyetin ‘’Kurucu İradesinin’’ koyduğu ilke ve devrimlerde görmeliyiz.
*
Orta doğu coğrafyasının yeniden şekillenmesi ile alakalı küresel güçlerin yerli işbirlikçilerini de kullanarak orta ve uzun vadede sürece sokmaya çalıştıkları bilinen bir gerçektir. Sinsice yürürlüğe sokmaya çalıştıkları projelerinin üniter yapımızı dönüştürmeye yöneliktir. Ülkeyi bölmeye, parçalamaya yönelik yaşanan bu alçakça, kahpece oyunları bozacak iradenin, dün olduğu gibi, bugün de ‘’Kurucu İrade’’ dediğimiz o güçlü’’ Kuvay-ı Milliye ruhuna’’ Siyasi iktidarların sahip çıkması üzerlerinde başlıca bir sorumluluktur, vebaldir.
Bağımsız ve güçlü kalmanın, uluslar arası arenada çaydırıcı saygın bir yer edinmenin ilkelerinin başlıca yöntemi ekonomik bağımsızlıktan geçer; özgür düşünceden geçer.
‘’Ekonomik güç anlamında ülkemizin içinde bulunduğu durum nicedir’’sorusuna ekonomist akademisyenlerin, sıkıntı çeken vatandaşımızın verdiği yanıt içaçıcı değildir maalesef.
Yaklaşık 18 yıllık iktidarın 2020 yılı bütçe görüşmelerini izliyoruz. Deneyimiyle, bilgi birikimiyle, açık yürekliliğiyle, saygınlığıyla tanıdığımız duayen siyasetçilerimizden İlhan KESİCİ’ yi dinlerken ekonomik açıdan ülkenin getirildiği karamsar tablonun hak etmediğimiz durumunu izliyoruz;
Neyi vurguluyor Sayın KESİCİ? Özetleyelim;
"On yedi tam yılı tamamladık, güz geldi… Ekonomide durum tablomuz;
İhracatımızla ithalatımızın arasındaki fark 1 trilyon 50 milyar dolar. Peki, ihracatımız ne kadarmış? 2 trilyon 100. İthalatımız ne kadarmış? 3 trilyon 100, aradaki fark 1 trilyon.
Dış ticaret açığı, ihracatının tam yarısı kadar olan dünyada medeni tek bir tane ülke yoktur.
Yani gayri medenisi de yoktur...
Şimdi, bu dış ticaret açığının bizi getireceği yer, adına cari işlemler dediğimiz rakamlardır. Cari işlemler açığı da 575 milyar dolar.
575 milyar doları, on yedi senede bizim olmayan bir parayı harcadık. Yani elin parasıyla düğün yapmış olduk!
Cumhuriyetin seksen senede toplam dış borcu, 2002'de 131 milyar dolardır.
Şimdi, bu rakamın bugünkü hâli 447 milyar dolar. Fark yani on yedi yılda yapılan borç ne? 316 milyar dolar.
Dış borca on yedi yılda ödediğimiz faiz rakamı 173 milyar! Sadece kamunun dış ve iç borç ödemesi 460 milyar dolar. Bunun 80'i dış, 380'i iç olmak üzere 460 milyar dolar. Yani Türkiye tarihinin geçmişinde, evveliyatında, Selçuklu'sunda, Köktürk'ünde, hiçbirinde buna benzeyen bir şey bulabilmek söz konusu değil.
Değerli arkadaşlar, biz bir Atatürk Projesi yaptık, dört milyar dolar harcadık. Demek ki bu faizi 4 milyar dolara bölsek, 115 tane Atatürk Barajı yapar.
Bir fıkra anlatmak istiyorum… 1990'lar.. Amerikalı, zengin birisi dört motorlu bir jetle bizim buralarda dolaşıyor, altımızdaki Orta Doğu coğrafyasında, Arap Yarımadası'nda da dolaşıyor.
Yemen civarında bir yerde dört motordan biri stop ediyor. Kuleyi arıyor:
-Selamünaleyküm ey kule!
-Aleyna ve aleykümselâm ey Yanki!
Ya kule, benim dört motorlu bir jetim var; 1 motor stop etti. Ben bu işlerde huzursuz olurum. Mümkün olan en uygun, en yakın havaalanına beni indir.'
-Don't worry, be happy.
Yani, "Sen merak etme, keyfine bak.' diyor...
Bir müddet daha gidiyor, ikinci motor stop ediyor; aynı mükâleme, üçüncü motor stop ediyor, aynı mükâleme. Dördüncü motor da stop ediyor, kuleyi canhıraş tekrar arıyor:
-Ey kule, selamünaleyküm!
-Aleykümselâm.
-Dördüncü motor da stop etti, beni acele yere indir.
-Repeat after me?
Yani 'Ben ne dersem onu tekrar et.'
-Olur.
- Eşhedü en la ilahe illallah?
Şimdi, dördüncü motorun da sıkıntıya gireceği böyle bir vadeden Allah korusun bizi.
Yani durum ciddidir, ciddiden de ciddidir. İcaplarını yapmazsak 'kara kış' hafifime geliyor, 'nükleer kış.' geliyor."
*
Evet, Siyasi İktidarın gündemine aldığı ‘’Kanal İstanbul’’ projesi günlerdir tartışılıyor. Türkçe terim, niçin ‘’İstanbul Kanalı’’ değil de İngilizce çevirisiyle ‘’Kanal İstanbul’’olarak adlandırılmış olması size neyi anlatıyor? Yıllar öncesinden rafa kaldırılmış bu projenin gündem oluşturması iktidarın samimi fikri mi; yoksa bir dayatma mı? Türkiye bu borç sarmalındayken, ABD, Karadeniz'e savaş gemilerini çıkarsın diye 75 milyar dolara ‘Kanal İstanbul’u yapmaya kalkışmak, bunu engelleyen Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ni karalamak ne demek oluyor? Kaldı ki, Ülkemizin ana gündemi açlık, yoksulluk ve işsizliktir. Kanal İstanbul projesinin gündeme getirilmesiyle alakalı tartışmalarda Sivil Toplum Kurumları dâhil araştırmacı bilim isanlarının, güvenlik güçlerinin gerekçeleriyle ortaya koyduğu olumsuz yaklaşımlarını umursamamak; İstanbul halkına da; aziz milletimize de yapılabilecek saygısız bir davranış değil midir?
Bir ülkenin borcu ile bağımsızlığı ve özgürlüğü arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Kısacası borç sorunu beka sorunudur.
*
Anlaşılan o ki; üçyüz küsur yıl oldu biz yönümüzü Batı'ya çevireli. Ama Batı ile aramızdaki mesafeyi bir türlü kapatamadık. Çünkü en başta yapılması gereken zihniyet inkılâbını gerçekleştiremedik. Zihniyet değişmeden yenilikleri özümsemek mümkün olmuyor. Sadece taklit ediliyor. Yüzyıllardır Batı'yı taklit edelim derken kendimizi de unuttuk. Bizim titreyip kendimize gelmemizi bilimsel eğitimden geçmiş aklı hür, fikri hür, imanı hür, irfanı hür nesiller ancak sağlayabilir.
*
Özgüvenimizi sarsmadan yaşanmış dramlarla yazımızı sürdürelim;
Yaşadığımız iyi ve kötü günleriyle birlikte bir yıl daha geride kaldı. Bir nefes alıp verecek kadar kısa bir süre geçirdik sanki. Kör kurşunlarla, kahpece kurulmuş tuzaklarla şehit edilen canlarımız hüzünlendirdi bizi. İnsanımızın
Yaşadığı acılar acımız oldu, gözyaşları gözyaşımız. Her ilde şehit tabutları, her ilde ağlayan şehit çocukları… Yeter artık diyoruz. Bu gözyaşlarının hesabı sorulacaktır mutlaka.
Hüznün yanında neşeyi, acının yanında sevinci de yaşadık. İnsan olmanın gereğiydi bu yaşadıklarımız. İnsani vecibelerin gereği olarak da bize düşen geleceğin imarı için çok çalışmak, başarıya ulaşmak açısından da sabretmek ve özgüvenle tevekkül etmek.
*
Milli birlik ve güven duygusuna yaşayarak ihtiyaç duyduğumuz bu zaman diliminde birlik inancının, vahdaniyet âleminden sağanak sağanak vicdanlara akıp insan ruhunda coşkun duygulara dönüşmesini ve bu duyguların fert ve toplum hayatında merhamet, adalet, insaf, hakkaniyet gibi üstün değerler şeklinde karşılık bulması başlıca dileğimizdir.
Fitne ve ihtilaftan uzak kalarak, kardeşlik, bütünlük, sevgi, huzur ve samimiyet zemininde mensubu olduğumuz Türk Milleti’nin, siz mümtaz değerlerimizin yeni yılını kutlar esenlikler dilerim.