Konunun net olarak anlaşılabilmesi için bazı kavramları açıklayalım.
ALGI YÖNTEMİ: Hedefteki kitlenin, kişi veya kişilere veya herhangi bir kuruma yönelik, duygu, düşünce ve davranış biçimlerinin istenilen yönde değiştirilmesini amaç edinen bir iletişim faaliyeti olduğunu söyleyebiliriz.
Algı yönetimi nerelerde kullanılır diye sorarsak: Hayatın tüm alanlarında kullanılan bir yöntem türüdür. İnsan arası ilişkilerde, insan toplum ilişkilerinde, hatta büyük devletlere kadar her alanda yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir.
Kişileri ve hedef kitleyi yeni ortamlara alıştırılmak hazırlamak ve yeni davranış biçimleri geliştirmek için, firmalar, markalar ve ticaretin her alanında pazarlamaya kadar, insan ilişkilerini etkilemede , yönlendirmede, yeni davranışlar geliştirmede sıklıkla kullanılan bir yöntemdir.
Kişi çevresindeki uyaranlara ilişkin, görerek, tadarak, işiterek, dokunarak, bilgileri değerlendirerek, eşya ve olayları bünyeleşmiş bütünler halinde çeşitli bilişsel yöntemlerle işleyerek algılama faaliyetini gerçekleştirir.
PSİKOLOJİK MANİPÜLASYON’A GELİNCE:
Manipülasyon, başkalarını kendi çıkarı ve yararları için kullanmak, etkilemek, kontrol etmek, yönlendirmektir. Manipülasyon, başkalarına karşı, kendi çıkarlarını korumak, kullanmak olduğundan genellikle dürüst olmayan bir sosyal etki biçimi olarak kabul edilir.
Kişileri veya farklı gurupları kendi etkisi altına alabilmek ve kontrol etmek için, her türlü yalan söyleme, yanlış bilgiler verme, olanı olduğundan farklı göstermek için, başkalarının duygu ve düşüncelerini, davranış biçimlerini hissettirmeden değiştirmeye çalışmaktır.
Manipülatif kişiler, farklı kişi ve gurupları hedef alarak kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek adına hiçte ahlaki olmayan yöntemlerle, kişi ve gurupları ve toplumun değişimini hedef alır.
Manipülasyon, algı yöntemi ile bir arada yapıldığından ve psikolojik veriler kullanıldığından aynı zamanda bir hakkın ihlal edilmesi sayılır.
Psikolojik manipülasyon yapan kişiler daha çok bencil kişilerdir. Kendini beğenme ve narsist duyguları egemendir. Bazen reklam , propaganda ve ikna etme ile, bazen duygu sömürüsü yaparak, bazen karşısındakileri aşağılayarak ve olduğu durumdan daha da mahrum bırakarak, yalan söyleyerek, karşısındakine suçluluk duygusu yaratarak hatta duygusal şiddet uygulayarak, insanların zihnini, fikrini etkilemek ve değiştirmek için kullandığı yöntemler arasında gelir.
Manipülasyon, siyasetin ve siyasi kişiliklerden bir çoğunun kullandığı en temel argümandır. Seçimleri kazanarak, topluma egemen olmaya çalışan manipülatif liderlere baktığımızda, genellikle kendilerini olduklarından güçlü göstermek ve onlara hükmetme duyguları ile harekete geçerler.
Hedef aldıkları karşı kitleyi küçümseyerek, tepeden bakarak, bağırarak, azarlayarak, suçlayarak, zaman zaman şantaj yaparak , hegemonyasına alma peşindedir...
Kendi etki alanına ve kıskacına aldığı kitlesini kaybetmemek adına, kutuplaştırıcı ve ayrımcı bir dil kullanıp, egosunu en üst düzeye çıkararak, dokunulmaz, erişilmez, tartışılmaz ‘’ BİR TABU, HATTA YARI TANRI’’ görünümü içinde olmanın tüm yöntemlerini kullanır...
Algı yöneticileri kişilerin , itiraz etme ve ‘’ hayır’’ deme tepkilerini ve eleştirilerini ortadan kaldırmak ve insanları pasif ve edilgen hale dönüştüren manipülatif uzmanlık kodlarından yararlanmakta son derece iş bilen ve mahir kadrolardan oluşurlar.
Algı yöneticileri bazen bütün toplumun ağır bedeller ödetilmesi pahasına, yalandan, çekinmezler. Propaganda, reklam ve ikna etme sanatının bütün ince yollarını kullanırlar.
Stratejik etkileşim araçları ve medyanın her türü ile, hedef kişinin/ kitlenin düşünce ve kararlarını etkilemek adına her türlü yöntemi kendilerine hak sayarlar...
Algı yönetimi ve manipülasyon bazen içinde gerçeklikler taşımış olsa da neticede bir yalan üzerine kurgulanmıştır. Önemli ve inanılması güç gelen yalanlar ustaca ve inandırıcı olmak zorundadır.
Yalanın amacı kişiyi/ kitleyi kandırmaktır. Bu yöntemin özünde bir yalanı ustalıkla ve hissettirmeden sürekli defalarca tekrarlaya, tekrarlaya kişileri ve hedef kitleye kandırılmışlık hissi vermemek önemlidir. Zaten algı yönetiminin başarısı da burada yatmaktadır...
KİTLE HAREKETLERİNİN PSİKOLOJİSİ
Kitleleri etkilemek, kitlenin bilinç altını etkilemekten geçer. Kitlelerin ruhu, içindeki coşkularla yönetilir. Kitle hareketlerinde ki başarılar duygu ve düşüncelerdeki hareketleri yönlendirmekle sağlanır.
Toplumlarda ki hareketlerin tahliline bakıldığında endişeler, kişisel olmaktan çok toplumsaldır. Gelecek kaygısıdır. Ülkesi ve savunduğu değerler adına, gelecek kaygısından doğan endişe ve korkulardan oluşan ruhsal açlığın tatmin edilmesi önemli bir ihtiyaçtır.
Rast gele veya bir araya gelmiş toplumda akıl, mantık ve düşüncenin yerini duygusal heyecanlar alır. Toplum olaylarında, gerçekte var olmayan şeyleri var ve olacakmış gibi duygusal senaryolar, beyin yıkama sanatı ve propagandanın her türlü teknikleri kullanılarak inandırmak , kabul ettirmek mümkündür...
Yakın tarihe baktığımızda HİTLER bunu çok iyi becermiş bir liderdir. Nazi Almanya’sında Hitler’in propaganda bakanı meşhur GOEBBELS, Hitler tarafından topumu uyutmak ve uyuşturmak için görevlendirilmiştir. Goebbels’in şu meşhur sözünü çok insan bilir.
‘’...Bana vicdansız ve ele geçirilmiş bir medyayı verin ki, size çok kısa zamanda bilinçsiz ve şuursuz bir halk sunayım... Büyük halk kitlelerinin anlayışları gayet sınırlıdır, zekaları azdır ve unutma güçleri de muazzamdır.
Bu gerçeklerle her türlü propaganda, sadece birkaç noktanın belirtilmesi ile sınırlandırılarak, bu noktalar sloganlar halinde durmadan, tekrarlayarak, defalarca verilmelidir.... Ta ki kitlenin en son üyesi bile sizin sloganlarınız sayesinde kendisinden ne istenildiğini anlasın...
Kurnazca ve devamlı propaganda ile beyin yıkanır. Böylece insanlara CENNETİN, CEHENNEM, CEHANNEMİN DE CENNET OLDUĞU İNANDIRILIR...
Yalanların büyüklüğü, ona inanılmasını sağlayan başlıca ve en önemli faktördür. Kitlelerin ilkel basitliği içinde, büyük bir yalan, ufak bir yalandan daha etkili olur.
Çünkü kitleler küçük işlerde daima yalan söyleyebilirler. AMA BÜYÜK BİR YALAN ATMAKTAN ÇEKİNİRLER VE ÇOK UTANIRLAR...
Nazi Almanya’sında Hitler bu yalanlarla başarılı olmuşlar mıdır? Tabi ki evet. Öyle ki BERLİN sokakları bombalanıncaya kadar, her türlü propaganda ile Almanya ikinci dünya savaşının galibi olduğuna ve düşman ordularını yendiğine inandırılmışlardır...
ELEŞTİREL DÜŞÜNCE NİÇİN ÖNEMLİDİR?
Kandıranları anlamak, yalanı, tuzağı, aldatıldığını fark etmek için her şeyden önemlisi kişini eleştirel düşünce sahibi olmasına bağlıdır.
Gelecek hakkında kafa yoran tüm düşünürler, kişilerin anlama , sorgulama, tahlil etme, araştırma ile eleştirel fikirlerin varlığına önem verirler.
Sonradan çıkıp; ‘’...Bize böyle söylenmemişti, vaatlerini yerine getirmediler, onlara inanmıştık, bu yüzden kandırıldık, haklarınızı helal edin...’’ gibi itiraflar toplumda ağır travmalara sebep olmaktadır. Eleştirel düşünceden geçmemiş fikirler hatalı düşüncelerdir.
Fakat dünyanın süper güçleri, milletleri ezmek ve daha da çok sömürmek için, düşünen , araştıran, okuyan, eleştiren bir gençlik istememektedir.
Gelinen noktada, her şey hazır hale getirilmiş olduğundan Google düğmesine tıklanarak, izlenebileceği ve öğrenilebileceği algısı oluşturulmaktadır. Yani yeni kuşak gençlere maalesef öğrenmek zor, izlemek ve seyretmek ise daha eğlenceli ve daha kolay gelmektedir.
Öyle ki; ‘’..... Derinlik, karakter, genişlik giderek önemini kaybediyor. Kısa, hızlı, kolay ve zevkli olanı tercih eden, ‘ seyretmeyi bile zahmetli gören’ bir refleksil bir kuşak var ediliyor.
Kitaplar bile film senaryosu gibi yazılıyor. 51 dakikada felsefe, 99 sayfada Psikoloji, 59 saniyede ikna, ( Bir dakikada değil) gibi başlıklı kitaplar , bilgiyi ‘’ bir tıkla’’ zihne indirilebilecek bir meta gibi sunuyor.
İnternet nesli, herşeyin bir tıkla halledilebileceği bir dünya tasavvur ediyor. Bu düşünce şekli, algı yönetmenlerinin beslediği bir halisinasyona dönüşüyor.
Gençler sosyal medyada 5 satırlık paylaşımları uzun buluyor. Daha da kısa yazılmasını istiyorlar. Hatta kelimeleri bile tam yazmak zor geliyor. ‘’Ok, tm, by’’ gibi ifadeler bile giderek yerini facebook figürlerine bırakıyor...’’(Algı Yönetimi ve Manipülasyon, Necati Gültekin,Pınar Yayınları, 1.baskı,Mayıs 2016)
Büyük umutlar beslediğimiz ‘’Z KUŞAĞI’’ nı bize göre bu tür bir tehlike beklemektedir. Gidişat, düşünmeye ihtiyacımızın kalmadığına, inanan bir genç nesil gelmekte olduğu izlenimini veriyor.
Böyle bir gidişata doğru yol alan genç kuşakların algılarını yönetmek ve psikolojik manipüle etmek te kolaylaşmaktadır.
Bu gidişata dur demek için, algı yöneticilerinin tuzaklarına düşmemek ve uyanık olma adına, düşünen, okuyan, araştıran, eleştiren bir neslin yetiştirilmesi şarttır.
Algı ve manipülasyon yönetimi ülkenin geleceği ile bire bir ilişkilidir. Ülkenin gerçekleriyle kişilerin arasına konulan yalan ve tuzakların nasıl yorumlanabileceğini belirlemek için farkındalık yaratacak bilgi, beceri ve eğitimsel faaliyetlerin önemi çok büyüktür...
Ülke yönetimine talip olanların algısal yöntemleriyle geliştirdikleri manipülasyon araçları, doğrudan ülke geleceğiyle ilişkili olduğundan hangi yöntemlerle kandırılacaklarını, aldatılmaya, çalışılacaklarını belirlemek için yöntemleri çok iyi kavramak gerekir.
Dinin ve kutsal değerlerin her alanda kullanılması öncelikler arasındadır. Olmaması gereken şeyler, yani camide, okulda, kışlada siyaset yasağı çiğnenerek önemsenmez. Öyle ki başarıya ulaşma adına her hareketi ve siyaseti dini alanlarda kullanmayı kendilerine hak kabul edilir.
Camide ve bahçesinde siyaset, elde kitabımız Kur’anı Kerimi alarak siyaset, elde seccadeyle siyaset, halkın her türlü dini duyguları istismar edilerek algı yöntemi kullanılır.
Allah’tan emri kim alır? Şüphesiz haklı olarak Allah’ın Peygamberi diyeceksiniz.
O halde bir siyasi lider, siyaset meydanlarında, ‘’ Ben emri, Allah’tan alıyorum’’ derse, Türkiye’daki algı yönetimin getirilmiş olduğu boyutu ortaya koymaktadır...