Henüz daha Cumhuriyet bile kurulmadan, o zaman ki çok uluslu bir imparatorluğun dağılmış toplum yapısından ve ülkenin cayır, cayır yanan savaşın getirdiği şartlardan, iç isyanlardan, işgalcilerle işbirliği yapan Saray Saltanatına karşı milletin egemenliğini esas alan bir anayasadır.
Yeni kurulmuş bir Cumhuriyete ve rejime karşı silah kullanmak isteyenlerin, saray saltanatını yıkan ve Cumhuriyeti kuran bir ruhtur. 1921 Anayasası o zamanki şartlar içerisinde OLAĞANÜSTÜ BİR SAVAŞ ANAYASASIDIR.
Yakın tarihçi ve gazeteci Sinan Meydan kitabında bu durumu şöyle açıklıyor. ( Sinan Meydan, Yakın Tarih İçin Anahtar,2022 İnkılap Kitabevi Yayın Sanayi ve Tic. A.Ş)
‘’…Yeni anayasa saray saltanatının yerine milli egemenliği esas alıyordu. Fakat yüzyılların alışkanlığı bir çokları, padişah aynı zamanda halife olduğu için, padişah yanlıları da vardı.
Fakat ülkemiz işgal edildiğinden Kurtuluş Savaşı sırasında padişah yanlılarını ürkütmemek ve anayasa çalışmalarına sekte vurmamak için çok dikkat edilmesi de gerekiyordu.
Yeni anayasa görüşmeleri sırasında vatanın kurtuluşu, milletin bağımsızlığı için çalışılırken, padişah ve halife hakkında ve bunların yetkileri, sarayın geleceği hakkında Mustafa Kemal, bazı muhaliflere açıkça şunları söylemiştir.
‘’ Eğer amaç, bugünkü halife ve padişaha olan bağlılığını belirtmek isteyenlere söylemek gerekirse bu kişi haindir, düşmanların vatana ve millete kötülük yapmakta kullandıkları bir maşadır…’’ demiştir.
***
1921 Anayasası nedir? Bilhassa ‘’ 1921 ruhu ile yeni anayasa’’ yapılmasını isteyenlerin gerçek amaçları nedir?
Konuyu incelemeye devam edelim
2021’de AKP Genel başkanı Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni bir anayasa yapılmasından söz ettikten sonra, hazırlanacak olan yani anayasanın da mutlaka. ‘’1921 ruhuyla yapılmasından…’’ bahsetmişti.
Hukukçu olmayanları dışında çok az vatandaşımız tarafından bunun ne manaya geldiğinin incelenmiş ve anlaşılmış olduğunun da kanaatinde değilim. O tarihlerde de bu konuyu masaya yatırıp ayrıntılı olarak yazma ihtiyacını duymuştuk…
Cumhuriyet idaresine karşı öteden beri,
II. Cumhuriyetçiler - Yeni Osmanlıcılar kısaca ‘’Siyasal İslamcılar’’ dediğimiz cenah sürekli 1921 Anayasası Ruhuyla anayasa yapmaktan söz ederler.
PKK bölücü kanlı terör örgütü de öteden beri sık, sık 1921 anayasasına dönülmesini istemiştir. PKK’nın silah bırakması ve şartsız teslim olması adı altında terör örgütü ile Devletimizin istihbarat teşkilatı arasında yapılan görüşmelerde, kanlı terör örgütünün başı, güya silah bırakmayı kabul ettiğini bugünlerde açıklamıştır.
Esasen hiçbir devlet, bir terörist örgütüyle konuşmaz, pazarlık yapması ise söz konusu dahi olamaz. Terör örgütü hiçbir şart da dayatamaz. Ya teslim olur veya yok olur.
Yakın zamanda ki uluslar arası kanlı terör örgütlerinden olan İRA- ETA gibi örgütlerle, ne İngiltere ne İspanya hatta İtalya hiçbir pazarlık yapmadan bu örgütleri fesh ettirdikleri bilinmektedir…
Oysa PKK yandaşı ve siyasi yapılanması olan DEM Partisinin milletvekillerinden Pervin Buldan ve Kandilde ki örgüt lideri Karayılan denilen teröristlerin açıklamaları ise bambaşka…
Sanki TC Devletine diz çöktürmüşler de, barışı isteyen Devletmiş de ve dahi bir sürü zırvalamalarla devletle pazarlık içinde oldukları mesajı verilmektedir.
Irak ve Suriye’de Kürt Devletinin yapılanması tamamlanmış, sıra Türkiye’deki yapılanma ayağının birleştirilmesine sıra geldiği vurgusu yapılmaktadır. (Kendi açılarından ve kat edilen mesafe açısından yalan da sayılmaz!...)
Bu yüzden terör örgütünün başı ve 55.000 vatandaşımızın kanlı katili Apo, ısrarla 1921 Anayasası ruhuna atıf yaparak, bu şartlarla yeni bir anayasa yapılmasını istemektedirler…
1921 RUHU ve 1921 ANAYASASI NEDİR?
Şimdi bu konuyu kısa da olsa tarihi, hukuki ve siyasi olarak inceleyelim:
1921 Anayasası yapılmadan önce, başta Yunanlılar, İngiliz, Fransız ve İtalya olmak üzere ülkemiz işgal altında, vatan topraklarının kurtarılması için Anadolu ateşler altında yanmaktadır. Yunan işgal kuvvetleri ülkenin içlerine doğru ilerlemekte nerdeyse Polatlı sınırına kadar dayanmışlardır...
16 Mart 1920 ‘de İtilaf Devletleri TEK BİR KURŞUN ATMADAN İSTANBUL İŞGAL EDİLMİŞTİR. Zihniyeti bozuklar , İstanbul işgalden kurtarıldıktan sonra ise;
‘’…Efendim neden İstanbul’u İngilizler tek kurşun atmadan teslim etmişlerdir…’’ diyenler olmuştur. Hala da diyenler vardır.
Tarihi ve o zaman ki şartları bilmeyen içimizde ki yerli hainler, 1920’de İngilizler tarafından İstanbul’un neden tek kurşun bile atılmadan teslim edildiğini ise kendilerine ne sorarlar ne de düşünürler. Çünkü Kuvay’ı Milliye ve Atatürk düşmanlığı ruhlarına işlemiştir de o yüzden!...Konuya devam edelim:
10 Ağustos 1920’de SEVR Anlaşması imzalandıktan hemen sonra, 12 Ağustos 1920’de İzmir işgal edilir. 26 Eylül 1920’de Trakya’da Yunan idaresi kurulur. 5 Eylül 1920’de Yozgat İsyanı ikinci defa patlak verir.
2 Ekim 1920’de Konya’da Delibaş Mehmet denilen saray yaltakçısı hain ayaklanır. Hem düşman işgalleri hem de hain satılmışlar ve yerli işbirlikçilerin ayaklanmaları ile ülke alev, alev yanmaktadır.
10 yıldır devam eden savaşlardan ülke bitmiş, harap halindedir. Elde avuçta ne silah ne yiyecek kalmıştır.
Diğer taraftan Osmanlı Saray hükümeti ise tamamen tutsak halindedir. Başta Padişah ve hükümet kendi koltuklarını kurtarmak için açık, açık işgal ordularıyla işbirliği halindedir.
Saray hükümeti, Kurtuluş savaşını baltalamak için başta İngiliz Muhipler Cemiyeti üyesi İskilipli Atıf denilen adam ve son Şeyhülüslam hain Mustafa Sabri, karşı fetvalarla ve bildirilerle ve Padişahın oluruyla Yunan uçaklarından Anadolu semalarına bildiriler atmaktadırlar.
Bu fetvalarda Yunan ordularının, Padişahın ordusu olduğu, Yunan ordularına karşı çıkılmaması istenilmektedir.
Başta Mustafa Kemal ve silah arkadaşları ve Kuvayı Milliyeciler ise vatan hainleri oldukları bildirilmiş Mustafa Kemal ve arkadaşlarının tümü hakkında öldürülme ve idam kararları verilmiştir.
Hazırlanan bu broşürler Anadolu semalarından Yunan uçaklarıyla atılmıştır... Bildirileri yazan İskilipli Atıf ve Mustafa Sabri hainleridir.
Kuvayı milliye ordusuna karşı Padişah, Yunan ordularıyla birlikte hareket etmek üzere Hilafet Ordusunu kurdurmuştur. Hilafet ordusu ve iç isyan çıkaran Aznavur yerli işbirlikçi hain, Kuvayı Milliye güçlerini ( Milli Güçler) çok uğraştırmıştır…Bir yandan ülkeyi işgal eden dış düşmanlar, diğer yandan yerli hainler!
Bir taraftan iç isyanlarla bir taraftan işgal kuvvetleriyle boğuşulurken, 6-10 Ocak 1921’de Yunan ordusuna karşı 1. İnönü Savaşı kazanılmıştır. İşte 1921 Anayasası böyle bir savaş ortamında hazırlanmıştır.
Şimdi şu soru sorulabilir. Ülke cayır, cayır ateş altında yanarken neden bir anayasaya ihtiyaç duyulmuştur?
Can alıcı soru budur.
Çünkü; Kurtuluş Savaşı, Türk Milletinin haklı, hukuki ve bağımsızlık mücadelesidir. Bu mücadelenin hem hukuka hem de milli iradeye dayanan ve yasal zeminde bir irade üzerinde oturması düşünülmüştür.
O zaman ki şartlarda çok ileri bir düşünce şeklinin tezahürü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Tarihte bağımsızlık mücadelesi veren Gazi Mustafa Kemal Atatürk haricinde hiçbir komutanda böyle bir öngörü ve yüzyıl sonrasını hesaplayan bir düşünce haritası olmamış ve gelişmemiştir.
İstiklal mücadelesini haklı bir zemine oturtabilmek için bu düşüncelerle 23 Nisan 1920’de TBMM açılmış, zihnen ve madden esaret altındaki Saray Hükümetine karşı halkın gerçek temsilcisi olarak ortaya çıkmıştır…
Son Meclisi Mebusan Osmanlı ‘nın meclisi İngilizler tarafından içeri silahlarla girilerek, mebuslar (Milletvekilleri) tutuklanmış ve bir kısmı da Malta Adasına sürülmüş ve meclis kendini lağvetmiştir. İstanbul’dan kaçan son meclisi mebusan milletvekillerini Mustafa Kemal derhal TBMM’nin çatısı altında toplanmak için Anadolu’ya çağırmıştır…
Bunlar uzun konular geçiyorum…
23. Nisan 1920’de TBMM açıldıktan ve 4 ay süren çalışmalardan sonra 20 Ocak 1921’de ‘’TEŞKİLAT-I ESASİYE KANUNU’’ denilen 1921 ANAYASASI KABUL EDİLMİŞTİR. 1921 ANAYASASI İŞGAL ALTINDA Kİ SARAY SALTANATINA KARŞI, MİLLETİN EGEMENLİĞİNİ HEDEF ALAN BİR ANAYASA OLMUŞTUR.
***
1921 ANAYASASININ ÖZELLİKLERİ
1921 Anayasası 23 madde ve 1 ek maddeden oluşmaktadır. Çok kısa ve ülke şartlarından doğan geçici bir anayasadır. Bu anayasa, günümüz anayasalarında olduğu gibi temel hak ve hürriyetleri, yasama - yürütme- yargı yetkilerinin kullanılışını ve her yönüyle devlet işleyiş mekanizmasını açıklayan bir anayasa değildir...
Haliyle bir önsöze, hak ve özgürlüklere, yargı organlarına yer verilmemiştir. Yani günümüz modern anayasalarda bulunması gereken geleneksel bölümlerden olan yalnızca devletin kuruluşuna yer verilmiştir. (Turan, Türk Devrim Tarihi 2. Kitap, s 254.255…vd)
Bu anayasa zamanın zorunlu şartlarından doğan temel hak ve özgürlüklere henüz yer vermeyen, yani meclis hükümet sistemini ve GÜÇLER BİRLİĞİ İLKESİNİ esas alan GEÇİCİ, KISA VE BİR SAVAŞ ANAYASASIDIR.
.....
Savaş anayasasının da eksiksiz ve ve mükemmel anayasa olmaması gayet normaldir.
Kısaca maddelerine göz atalım:
1- Bu anayasa ilan edilirken henüz Cumhuriyet ilan edilmemiştir. Dolayısıyla devletin de henüz RESMİ DİLİ - BAYRAĞI - MARŞI- VATANDAŞLIK TANIMI- ÜLKENİN BAŞKENTİ henüz anayasada yoktur…
2 - Henüz bu anayasa da laiklik ilkesi de yoktur. ( 1937 ‘de anayasaya girmiştir.) Meclisin görevlerinden birisinin de ‘’ Dini Hükümlerin Uygulanmasıdır’’ (madde 7) denilmiştir.
3 -Bölücü örgütün ısrarla 1921 anayasasının uygulanmasını isteyen en önemli sebeplerden birisi bu anayasanın, 10-21 maddeleri arasında konu edilen YEREL YÖNETİMLERLE İLGİLİDİR. ‘’1921 RUHU DEDİKLERİ’’ tam da buradadır.
11. maddeye göre;
‘’ İl, yerel işlerde manevi kişiliğe ve ÖZERKLİĞE SAHİPTİR. İç ve dış siyaset, dini, adli, askeri işler ve uluslararası ekonomik ilişkiler ve bir çok ili ilgilendiren işler dışında hükümetin önerisi üzerine TBMM’den çıkarılacak yasalar gereğince vakıf, medrese, eğitim, sağlık, iktisat, tarım, bayındırlık ve sosyal yardım işlerini düzenlemek il kurullarının yetkisi içindedir.’’
Böylece yerel yönetimlere bazı konularda ve belli şartlarda ‘’ Özerk’’ hareket etme yetkisi verilmiştir.
İşte bu nedenlerle bugün, ‘’ 1921 ruhu ile yeni bir anayasa hazırlanmasını’’ isteyenlerin gerçek niyetleri burada saklıdır.
Yani; Cumhuriyetin ve temel niteliklerinin yer almadığı, Atatürk ilkelerinin ve özellikle laikliğin olmadığı, hak ve özgürlüklere ve millet tanımına yer verilmeyen buna karşın, ‘’ YEREL ÖZERKLİĞİN’’ söz konusu olduğu bir anayasadan söz edilmektedir. ( age. S.124 Sinan Meydan)
Yukarıda özetlediğimiz gibi, savaş şartları içinde hazırlanmış bu eksik ve yetersiz anayasa taslağı 1924’te tamamen değiştirilerek bugünkü anayasaların da bel kemiği olan 1924 Anayasası kabul edilmiştir.
29 Ekim 1923’de değişiklikle , 1. Maddeye Devletin hükümet şekli Cumhuriyettir.
2. Maddeye ‘’bu anayasaya dini hükümleri uygulamak meclisin görevidir.’’ Kaldırılarak, ‘’ Devletin dini İslamdır’’ maddesi eklenmiştir.
1921 anayasasının özellikle 11.maddesinde yer alan "Yerel özerklik’’ konusu belli alanlarda sınırlandırılmış ve ve tamamen TBMM’nin kontrolü altına alınmıştır. Prof. Dt Şerafettin Turan hocanın ifadesiyle;
‘’….anayasada yer alan bu yerel özerkliğin kullanılabilmesi için TBMM’nin özel bir yasa çıkarıp söz konusu kurallara göre yetki verilmesi zorunludur…’’
Yani; eğer TBMM anayasada bulunan bu hükmün uygulanması için gereken yasaları çıkarmaz ya da o madde anayasadan çıkarılacak olursa özerklik olanağının da yasal dayanağını yitireceği, ortadan kalkacağı kuşkusuzdur Nitekim de öyle olmuştur…’’ ( Turan, Türk Devrim Tarihi. 3. Kitap)
Özetleyecek olursak:
1921 anayasası, olağanüstü ve savaş koşulları göz önüne alınarak ve ulusal birlik de tam olarak sağlanamadığından, 23 maddelik geçici bir anayasadır.
Hatta bir anayasa bile sayılamaz.
‘’ Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’’ denilerek kendinden sonraki 1924 anayasasını ve Cumhuriyetin kurulmasını hazırlayan bir anayasadır.
İşte kanlı bölücü terör örgütü, PKK’nın; ‘’1921 Ruhu’’ dedikleri ve kutsadıkları, 100 yıl sonra silah olarak kullanmaya çalıştıkları çabanın asıl ve tek gayesi , Cumhuriyet Türkiye’ sini yıkarak ve bölerek , eyaletlere ayrılmış federatif devlet kurmak istemelerindendir…