Bugün ülkemizde hakim olan İslamcı ideolojinin, kendi dışındakilere adeta yaşama hakkı, ekonomik bağımsızlık, empati yapma, uzlaşma nedir bilmez tavırları şiddetini her geçen gün daha fazla artırmaktadır. Kendileri gibi düşünmeyenlere, muhalif görüşlere, zerre kadar tahammülleri olmamaktadır.
Karşı cenah olarak ötekileştirdikleri kişi veya kurumların, şu veya bu sebeplerle hukuken yatarı bile olmayan hatta adı dahi tam konulmamış suçlamalarla iddianamesiz göz altına alındıkları bir gerçektir.
Bin bir türlü eza ve cezalarla hukuki müeyyideler uygulandığı maalesef günümüz hukuk sistemimizin gerçeği olmuştur. Herkese göre adil hukuk ve adil yargılanma hukuku, şahsa ve zümreye göre , üstünlerin hukuk anlayışına dönüşmemelidir.
Buna karşılık aynı veya misli iddialarla suça karışmışlar, kamu mallarını talan eden, her türlü rüşvet, irtikap, ihale yolsuzluklarına adı geçenlerin, hatta katolog suçlarına dahi adları karışmış olanlar hakkında ise bir hukuki takibat bile yapılmamasının, toplum vicdanında bıraktığı yara ve izler belki yıllarca silinmeyecektir.
Yandaşlık ve kayırmacılık tabir edilen bu adaletsiz ve eşitsizlik üzerinde inşa edilen uygulamalar İslam ve Müslümanlık değerleri altında yapılmasının gelecek kuşaklardaki sorgulayıcı etkileri çok ağır olacaktır…
O zaman din adına dini savunurken, Müslümanlara bakıp, İslam hakkında karar verilmesi yanlıştır. Sonradan Müslüman olan Cat Stevens ya da Yusuf İslam isimli pop, rock şarkıcısının, ‘’….Müslümanları tanımadan önce Kur’an’ı tanıyarak, araştırarak Müslüman olduğunu, eğer Kur’an’dan önce Müslümanları tanısaydım, Müslüman olmazdım…’’ sözünün verdiği mesaj önemlidir.
İslam’ın adı belki her yerdedir veya hiçbir yerde değildir. Zira , 1400 yıldır adı Müslüman olan toplumlar, İslam’ı gerçek anlamda yaşamayı gerçekleştirememişlerdir.
Hiçbir yerde değildir derken, Allah’ın indirdiği emirler ve Resulünün sünneti dairesinde ideal İslam ‘’Hulafa’i Raşidin’ devri haricinde hiçbir yerde yaşanmamıştır…
Müslüman toplulukların siyasi tarihlerinde, cehalet- yobazlık, bitmez tükenmez kavgalar kronik hale gelmiş, tüm coğrafyayı kaplamasının sebepleri tam manasıyla araştırılmamış, tahlil edilmemiştir.
DÜŞÜNCENİN VE İSLAM’IN YOBAZLIKTAN KORUNMASI
Yobazlık dediğimizde ilk akla gelen şüphesiz cehalettir. Zira cehalet bütün kötülüklerin haksızlık, adaletsizlik ve hukuksuzlukların anasıdır. İslam, boyun eğmek, itaat etmek, esenlik ve barış, teslimiyet anlamını içerirken, Müslüman da, ‘’teslim olan’’ anlamına gelir.
A’raf Suresi 199, ‘’ Cahillerden yüz çevir ayeti ile, Kur’an’ın ilk emri ‘’oku’’ olan İslam’ın mücadelesini birlikte düşündüğümüzde, yobazlık kavramından ne demek istediğimiz ortaya çıkar.
Her fikrin, her inancın, her ideolojinin yobazları vardır. Atomu bile parçalamaktan zor olan ön yargıların değişmesi için onların inatları karşısında akıl da, bilim de çaresiz kalır.
İşte ideolojik yobazlıkta, dini yobazlıkta budur… Yani; yobazlık gerçeğe ulaşmak derdinde değildir. Karanlık ve dar dünyasında ufku açık değildir. Işıktan ürken yarasalar misali her hakikat ve her ışık bunları rahatsız eder. Halbuki tüm bunlar, Kur’an’ın ve İslam’ın özüne aykırıdır.
Soygun düzeninde, toplumun çürümesi, değerlerin yok olması, dinin yozlaşması umurlarında olmaz. Yeter ki haksız kazanç ve sömürü düzeninin çarkları dönsün de, ne adına devam ederse etsin. Umurlarında olmaz.
Biat ettikleri adına her ne varsa, iki kere iki beştir. Acaba bunun dört olması gerekmez mi diye düşünülmez. Çünkü akli melekeleri kiraya verilmiş gibi, kendisi adına başkalarının düşünmesi ve sözleri geçerlidir. İşte yobazlıktan kast ettiğimiz tam da bu anlayıştır…
Gerçek inanç sahipleri en başta doğruyu bulmak, hakikate ulaşmak adına, dinlemesini, araştırmasını bilir, zihin dünyasında kendisi gibi olmayan karşıt görüşlere yer açar, onlarla karşılaştırır, öz eleştiri yapar, doğruları gördüğünde ise bir an düşünmeden tereddüt etmeden sahiplenir..
Tüm bunlardan mütedeyyin dediğimiz gerçek dindar kardeşlerimizi tenzih ederiz, ayrı tutarız onları...
Maalesef günümüzde kendilerine ‘’İSLAMCI’’ dedikleri düşünce sahiplerinin ortaya koydukları, İslamcı İdeoloji anlayışında, içe kapanıklılık, dönülmez ve keskin bir taraf olma kültürü geliştirmiştir. Ya bizdensin veya karşıdan… Siyaset kültürü kabile kültür anlayışına dönüşmüştür.
İdeolojik düşüncelerin hakim olduğu partiler, tarikat, cemaatler ve buna benzer her türlü yapılanmalar, kendilerini KLAN veya KABİLE gibi gördüklerinden bu kuruluşların düşünce yapısı ve beraberinde taşıdıkları ideoloji ASABİYET KÜLTÜRÜYLE AYNIDIR.
Yani kabilenin (partinin, cemaatin, tarikatın) doğru veya yanlış kararlarına tam bir teslimiyet ve itaat asabiye kültürünün temelini oluşturur. Bu anlayışta ki her düşünce sistemi, her partili bir asabe sayılır.Eğer zihniyet değişikliği oluşur da ayrılırsa derhal HAİN olursun.
Dikkatinizi çekmek isterim. Ayrılanlar ve kopanlar için hiçbir zaman, bir fikir uyuşmazlığı, felsefi uzaklaşma, ideolojik farklılaşma denmez. Direk hain yaftası ile yargılanması söz konusudur. Çünkü onlar en iyisini bilirler.
Taraftarlarına ve müritlerine düşen şeksiz, şüphesiz itaattir. Bir tarikata gidin düşünce yapısı budur. Bir partiye gidip kayıt olun, aynı şekilde, üsttekiler en iyisini bilirler. Size düşen görev söyleneni yapmak ve teslim olmaktır!.. BU da düşünce yobazlığının ta kendisidir…
Bu tür anlayış ve değerlendirme, ülkemizin ve bazı çevrelerin temel sorunu olmuştur.
İslam ile İslamcılık arasındaki farkın ortaya konulmaması, hatta bu ayrımın toplum tabanında bilinmiyor olmasının ayrıştırıcı tehlikesi, İslamcılığın dış güçler dediğimiz emperyalistler tarafından kendi çıkarlarını devam ettirmek adına, iktidarı desteklemek ve manipülasyon aracı olarak kullanılmaya başlandı.
Türkiye’nin tüm kaynaklarının üzerine çökmek, sömürmek, iktisadi kuruluşlarını yok etmek, faiz bataklığı altında inletmek, Türkiye’yi yarı sömürge değil, tam sömürge yapmak için, halkı aldatmak için, İslamcı iktidara zaman, zaman göz boyamak ve karşıtlık pozlarına rağmen, verilen büyük tavizlere karşılık tam destekleri sağlanmıştır…
Burada üzerinde durulması gereken husus İslam Dini ile İslamcılık ideolojisinin aynı olmadığı ve farklılığı anlatılmalıdır.
Birisi dindir, diğeri ideolojidir. Dinin kaynağı Tanrıdır. İdeolojinin beslendiği kaynak ise insandır.
Eğer din denilen ulvi duygular ve anlayış ideolojik hale gelirse aslını kaybeder. Eğer insan fikriyatından oluşan ideoloji DİNLEŞİRSE, o anlayış felakete ve şirke dönüşür. Dememiz o ki; İslam dini , İslamcılık olmak üzere, hiçbir ideolojiye bağlı olamaz.
Müslümanlık anlayışı ve çatısı altında sürdürülen ideolojik taassuplar, İslam’dan ve onun değerlerinden ayrı tutulmalıdır. Çünkü bu ideoloji adeta bir narsizme dönüşmüş durumdadır.
Bu yüzden hiçbir muhalif eleştirel düşüncelere tahammülleri yoktur. En masum ve en haklı eleştiriler bile en küçük bir hoşgörü tanınmamaktadır. Bu tür anlayış ise İslam’ın hiçbir değerinde kabul görmez.
Batının, ABD ve İsrail Siyonizm'inin, çıkarlarına, Türkiye’nin ulusal ve üniter devlet yapısının ne sebeple okursa olsun çökertilmesi şarttır…
Bu çerçevede BOP de tıkır, tıkır işlemektedir. Anayasanın altı oyularak, Türkiye’ni düzeni sözde ‘’ barış ve kardeşlik’’ gibi, ‘’terörsüz Türkiye…’’ gibi sihirli ve sözde sloganlarla , Türk milleti dış destekli İslamcılık ideolojisiyle çözülmek ve parçalanmak istenmektedir… Türk insanının suni sloganlarla aldatılması ve yanıltılmasının onulmaz ve çok ağır yaraları olacaktır..
Milletimizin uyandırılması için sahte sloganların ve ideolojilerin etkisinden tez zamanda uyandırılması gerekmektedir.
Bugün İslam değil, İslam’ı temsil ettikleri sanılan Müslümanlar ve onların devletleri tam anlamıyla dökülmektedir. Neresinden tutarsanız tutun elinize gelmektedir. Sayıları 50'den fazla olan Müslüman ülkelerin siyasetine bakın…
Çin’in esareti altında inim, inim inleyen DOĞU TÜTKİSTAN TÜRKLERİNİN uğradığı soykırım, Gazze’de yaşananlar ortada. ..
Hani İslam kardeşliği?!.
İslam’ın en çok değer verdiği, adaletin, hukukun, haklıya haklı demenin İslam ve bilhassa Arap dünyasında karşılığı nedir? Büyük İsrail planını kimler destekliyor.?
İslam dünyasının içinde bulunduğu temel problemler, düşünce geleneğinin özünden uzaklaşması ve yetersizliği ile başlıyor.
İslam dünyasına, dini kullananlardan daha fazla zarar veren hiçbir güç yoktur.
Türkiye’de dahil, İslam dünyası Felsefeyi öldürdü. ‘ "Osmanlı- Osmanlı’’ diye övünürüz ama, ünlü İBNİ SİNA bile Osmanlı’ya ancak 17. Yy dan sonra gelebildi ama iş işten geçti.
Çünkü gelmesi yasaktı. Geldiğinde ise zaten kafir ilan edilmişti.
Ünlü İBNİ RÜŞT ise bizim semtimize hiç uğramadı. En büyük suçu ise İbn Tufeyli’nin arzusu ile Aristo’yu çevirecekti.
Fakst bunu yaparken de ucundan, kıyısından Gazali eleştirisi yapılacaktı. Ama zinhar, sakın haa!..
Din adına, dini kullananların verdiği zarar, sadece yönetim anlayışında ve ideolojik tarzda kalmadı.
Sanatta, edebiyatta, felsefede, düşüncenin her aşamasında, toplumun tüm katmanlarında, hala batının Rönesans ve reform kavramlarını uzay çağında tartışamıyorsak kabahat dinde değil, dinin siyasetini pazarlayan simsarlarda ve zihne vurulan prangalardandır…










