11. yüzyıldan itibaren 13. Yüz yıl ortalarına kadar Ortadoğu coğrafyasında özellikle İran ve Suriye’de Şii Müslüman gurupların çoğu akıl ve izandan uzak, uzaktan kumandalı, ipleri her zaman hakim güçlerin elinde olan, yönlendirilmiş bir siyasi hareketin varlığının izleri bugün hala aynı coğrafyada etkilerini göstermektedir.
Haşhaşiler namıyla adlandırılmış bu hareket, dağların en yüksek tepelerinde güçlü ve korunaklı kaleler içerisinde, karşı hedefleri katletme stratejileriyle ünlenmişlerdir.
Genellikle haşhaş kullandıkları için, esrar yiyenler, suikastçılar manasında bu isimle adlandırılmışlardır.
Ölme ve öldürme gerekçeleri, siyasi ve dini sebeplerle olduğundan Nizari İsmaililer (haşhaşiler) anlayışı bugüne kadar İslam’ın bir kolu olarak varlığını devam ettirmiştir.
Yazılı kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, bir suikast eylemine gitmeden önce, suikastçının kendi oto kontrolünden çıkarak, hiçbir şeyi düşünemez hale getirilmektedir
Doğru ve yanlışlığını, haklı ve haksızlığını bile düşünmeden, motivasyonlarını artırmak, akıl ve iradesini devre dışı bırakıp verilen emre tam bir teslimiyet içerisine, eylemi gerçekleştirmeye şartlandırılmış gurup ve guruplardan oluşmuş terör hareketleridir...Günümüz tabiriyle suikastçı hareketlerdir.
Terörist, suikast fiilini gerçekleştirmeden önce ruhen hazırlanmak ve şartlandırılmak için, psikoaktiv edilen yani düşünce yapısını tamamen değiştirilmek için, ilaç haline getirilen toz kenevir yapraklarını (esrar) yerdiler. Siyasi ya da dini bir muhalifi öldürmek için suikast düzenleyenlerdir.
Suikast fiilinin, toplumda gerek siyasi gerek dini neticelerini en kuvvetli biçimde sansasyonel bir haber ve korku yaymak için genellikle kalabalık yerlerde gerçekleştirmek üzere planlanmış hareketlerdir...
Korku yaydığı kitlelerde düşmanlarına, olağanüstü kabiliyetlerini ispatlamak ve davaları için ölmeyi göze alma mesajı veren hareketleridir.
Hem eylem hem de karşı psikolojik üstünlüğü elde tutmak için, köleleştirilmiş fedailerin düşünemez hale getirilmeleri şarttır.
Bunun için de suikastçılara uyuşturucu kullandırmak esastır. Günümüzde ki kitle terör hareketlerini gerçekleştiren suikastçıların da bu çeşit uyuşturucu kullandıkları veya çeşitli uyarıcılar kullandıkları hem itiraflarıyla hem de otopsi raporlarıyla sabittir.
PEKİ KİMDİR BU NİZARİ İSMAİLİLER ( HAŞHAŞİLER)
İsmaili denilen guruplar, Peygamberimizden sonra, iman liderleri saydıkları altıncı imam Cafer el- Sadık’ın en büyük oğlu İsmail’e bağlılıkları sebebiyle ve daha başka sebeplerden dolayı Müslümanlardan ayrıldıktan sonra sekizinci yüzyıldan itibaren ortaya çıkmış bir Şİİ MÜSLÜMAN MEZHEBİDİR.
Yedinci imam İsmail’in kardeşi Musa el -Kazım’ı destekleyenler daha çok Ortodoks Şiilerin aksine, onlara göre İsmail’in oğlu Muhammed MEHDİ kabul ediliyordu. Bundan dolayı İsmaili guruplar tarihte "Yediciler’’ olarak da adlandırılmıştır.
Yediciler denilen İsmaililerin inancına gelince; onlara göre dünya nizamında barışı ve adaleti yeniden sağlayacak, bozulan düzeni yerine getirecek, yani kıyametin alametleri arasında sayılan MEHDİ’NİN gelmesini bekleyen bir düşünce akımıdır.
İslami düşünceye aykırı olduğu kabul edildiğinden, İsmaililik hareketi sapkın bir İslami düşünce akımı olarak varlığını devam ettirmiştir...
İsmaililer hareketi sadece diğer Şii Müslümanlar tarafından değil, Abbasi Halifeliğinin ( 750- 1258) Sünni Müslüman guruplarına göre de, sapkın bir mezhep daha açık ifadeyle Kafir olarak adlandırılıyorlardı...
..........
..........
HASAN SABBAH FEDAİLERİ
Mısırlı bir misyoner olan Hasan SABBAH’IN liderlik ettiği (yaklaşık olarak 1048- 1124) Nizari İsmaililer İran’da üsler kurdular.
Örgütün bütün üyeleri eğitmden geçirildi, cesaret, emniyet ve güvenirliliklerine göre sıralandırıldı. Tüm mensupları tarikatın liderine, mutlak itaat ve sadakat, bağlılık yemini ettirildi.
Tarikat zaman içinde büyüdü. 13.yüzyıldan itibaren Mısır, Suriye, Yemen, Irak, İran ve Afganistan’da güç buldu. Çoğu korumalı, zaptedilemez, dağların en yüksek zirvelerindeki kalelerde yaşıyorlardı.
Bu dağların en önemlilerinde sayılan Hazar Denizi’nin güneyinde yer alan meşhur ALAMUT KALESİ ya da takma adıyla ‘KARTAL YUVASI’ olarak bilinen kaleydi.
Henüz büyük bir askeri kuvvete sahip olmadıklarından, güçlü rakiplerine suikast için tercih edilen silah bıçaktı.
Suikastın sonucunu en üst düzeyde korku salmak ve örgütün reklam ve propagandasını yaptırmak için kalabalık ve toplu ortamlarda gerçekleştirilirdi.Suikastçılarıneylemlerinde sonradan sağ çıkmaları beklenmediğinden, günümüzde ki tabirle ‘’ İntihar Komondoları’’ olarak biliniyordu...
Venedikli kaşif MARCO POLO 13. Yüzyılın son çeyreğinde yazdığı ünlü SEYEHATNAME’SİNDEKİ bilgilere göre Hasan Sabbah ölüm fedailerinin, esrar, uyuşturucu verilerek ve cennet vaadiyle nasıl ‘’Mankurtlaştıkları’’ anlatılır.
Şimdi Seyehatnamede ki, şartlandırılma ve kandırılma metodlarına bakalım:
‘’...Yaşlı adama kendi lisanlarında Alaeeddin denirdi. İki yüce dağın arasında kalan güzel bir vadide elde edilebilecek her türlü lezzeti, meyve ve güzel kokulu lüks bir bahçe oluşturulmuştu.
İçinde çeşitli büyüklükte ve şekil şekil saraylar yapılmış. Bu sarayların sakinleri, şarkı söyleme, her çeşit müzik aletini çalma, dans etme ve bilhassa oyalanma ve aşk cazibesi sanatında, zarif ve güzel küçük küçük hanımlardı. Bunlar lider sarayında ağırlanırdı.
Gençler onlara göre Peygamber tarafından ilan edilen cennet konusunda günlük konuşma pratiği içinde, bu gençlere afyon verilirdi, uykudan yarı ölünce onları sarayların bahçedeki birkaç dairesine naklettirildi.
Uyandıktan sonra her biri kendilerini cenneti küçük hanımlarıyla çevrili, şarkı söyleyen, çalan ve büyüleyici okşamalarla saygılarını çeken, aynı zamanda onlara narin şaraplarını sunan, ta ki aşırı zevkten sarhoş olana kadar kadar... Cennete kesin olarak inandırılırdı.
Böylece dört , beş gün geçtikten sonra bir kere daha uykuya daldırılırlar ve bahçeden çıkarıldılar... Yaşlı adam tarafından muhakeme edildiler.
Nerede olduklarına gelince cevapları, ‘ Majestelerinin lütfuyla (Hasan Sabbah) cennette oldukları söylendi. Bunun üzerine reis onlara hitaben şöyle dedi:
‘Peygamberimizin efendisini müdafaa edenin cennete varis olacağına dair teminatları var ve eğer kendinizi benim emirlerime itaat etmeye adamış olduğunuzu gösterirseniz o mesut talih sizi bekliyor’ ( Marko Polo Seyehatnamesi Kitap 1. Bap XXII )’’
Devam edelim:
‘’.... Kuvvetli bir adamı gördüler ve o kişiyi maddi mallarla cezbettiler. Onu sarhoş ettiler. Bir bodruma kadar eşlik ettiler ve onu müzik ve güzellikte eğlendirdiler. Şehvetli zevklere dalmasına izin verdiler...
Uyandığı anda, ona bir suikastçı olarak ölebilseydi, böyle bir neşe ve rahatlık içinde yaşayacağını, küçük kızlarla şehvetin her türlü zevkini yaşayacağını öğrettiler...’’ ((Hilenbrand’dan iktibas, 24)’’
Bu tür reflekslerle şartlandırılan ve mankurtlaştırılan haşhaşiler suikastlar sonucunda ölmeleri halinde cennette hurilerin yanına gideceklerine, BEYİNLERİ YIKANARAK inandırıldılar...
Şartlandırılmış Haşhaşilerİn arasında en önemli kurbanları arasında Selçukluların büyük devlet adamı NİZAMÜLMÜLK’DE vardı.
Musul Atabeyi MEVDUD’DA bu şekilde suikast kurbanıdır. Bir haşhaşi Şam Ulu Camiinde, sadaka istemek için atabeye yaklaştı karnının iki defa bıçakladı.
Mısır ve Suriye Sultanı ( 1174- 1193) SELAHADDİN EYYUBİ, iki defa haşhaşilerin suikastından kıl payı kurtulandır...
Daha sonra Moğol İmparatoru HÜLAGÜ HAN,( 1251- 1259), ünlü suikast ve cinayetlerin planlandığı Hasan Sabbah kalesi olarak da ün salan 1256’da zaptedilerek haşhaşileri bozguna uğrattı..
Moğol İmparatoru yaptığı taarruzlarda; afyon çeken , esrar içen ve kesin cennete gidecekleri vaadiyle aldatılan haşhaşiler hakkında şu benzetmeyi yapmaktan kendini alamamıştır.
‘’...Genç erkekler ok gibi mızrakların, ne taşın ne de okların önünde ürküyorlardı... Ölüm meleğinin fırlattığı kıyamet okları, elek gibi bulutların arasından dolu gibi geçerek bu zavallıların üzerine fırlatıldı. ( Turbull’dan iktibas, 55)’’
PAVLOV’UN ŞARTLI REFLEKS TEORİSİ
Ünlü Rus bilgini, Pavlov’un Şartlı Refleks yoluyla, köpeklere yaptığı deneylerini çoğu kimse bilir.
Kısaca; zil sesiyle köpeklerin tükürük salgılamalarını sağlıyor, ödül olarak da onlara her seferinde et veriyordu. Böylece köpekler her zil sesini duyduklarında şartlanmış refleks olarak tükürük salgılıyorlardı.
Yani Pavlov, içgüdülerin karmaşık reflekslerden oluştuğunu hayvanların fizyolojisinde incelemiştir.
İnsanlarda da gurur, terbiye, alışkanlıklar ve her türlü düşünce faaliyetleri gibi olguları şartlı reflekslerle açıklamıştır...
Şimdi de tarihteki Muaviye’nin dişi deve hikayesine bakalım.
MUAVİYE, HZ ALİ VE DİŞİ DEVE HİKAYESİ
Hz Ali’nin taraftarlarının çoğunlukta olduğu Küfe şehrinden bir Arap devesiyle Şam’a gelir. Sokaklarda dolaşırken birisi o dişi deve benim onu bana geri ver der.
Halbuki bu deve dişi değil erkektir. Adam itiraz etse de anlaşamazlar olay şehrin valisi Muaviye’ye intikal eder. Muaviye Küfe’den geleni ve Şam’da deveye sahip çıkanı da dinler. Kararını açıklar:
‘’ Bu dişi deve Şamlı’nındır dedikten sonra, ey cemaat, bu dişi deve kimindir? Orada bulunan cemaat hep bir ağızdan bağırırlar.
Bu dişi deve tabi ki Şamlınındır...’’
Küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından baka kalırken, Muaviye onu yanına çağırır.
‘’ Ey Küfeli iyi dinle. Sen de, ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil erkektir. Ama sen Küfeye dönünce, gördüklerini Ali’ye anlat ve de ki; Eyy Ali, Muaviye’nin dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, daha doğrusu O NE DERSE EVET DİYEN 10.BİN ADAMI VAR...’’
Kısaca MANKURTLAŞTIRMA hikayesine de göz atalım.
Mankurtlaştırma olarak tanımlanan bu yöntemde barbar JUAN- JUANLAR, iradelerini teslim alarak ruhen ve fikren köleleştirecekleri esirlerin başlarının kazıyıp, saçlarının tek tek kökünden çıkardıkları, daha sonrasında taze kesilmiş devenin derisinin en kalın yeri olan boyun kısmının esirlerin kanlar içinde olan kazınılmış başına sımsıkı sararlar...
Kızgın güneşin altında günlerce aç, susuz bekletilir.Deve derisi, kafaya kızgın güneş altında yapışır. Kölenin saçları dışarı doğru değil kafanın içine doğru büyümeye başladığından bu acı ve işkenceye dayanamayan bir çok köle sonunda ölür,kalanlar ise delirir ve hafızalarını kaybederler ve geçmişini hatırlayamazlar.
Sadece efendilerinin emirlerini yerine getirirler..
Cengiz Aymatov’un, ‘’ Gün Olur Asra Bedel’’ isimli romanında teferruatlıca anlatılır. Bu yöntemle tutsaklarına korkunç işkenceler yaptığı, bu işkence yönteminin insanların hafızasını yitirmesine ve deli olmasına sebep olduğu anlatılmaktadır.
Anlatılan bu efsanede bu işkencelere maruz kalanlar ya ölürler, ya da hafızalarını tamamen yitirdiklerinden, ölünceye kadar geçmişini bilmeyen, iradesi alınmış bir mankurt yani geçmişini ve yaptıklarını bilmeyen, düşünemeyen köleler olmuştur.
Mankurt kim olduğunu, hangi soydan, hangi kabileden geldiğini, anasını, babasını, çocukluğunu bilmez haline gelirlermiş...
Hikayenin tamamını burada anlatmak istemiyorum, evladı mankurtlaştırılan bir ananın çocuğunu kurtarmak için uğraşmaları fayda etmemiş. Mankurt, kendi anası HAYMANA'NIN isteklerini değil, efendisinin emirlerini yerine getirerek kendi anasını bile okla vurarak öldürmesi anlatılır...
●●●
TERÖRLE MÜCADELEDEN TÖRÖRİSTLE MÜZAKEREYE...
Günümüzdeki kitlesel hareketlerin özüne baktığımızda gerek siyasi gerek dini menşeli gurupların çoğunda; bireyleri ve toplumları mankurtlaştırmak yoluyla Cengiz Aymatov’un romanında ki gibi işkence yapmaya bile gerek kalmadan ,fikren kuşatılarak ve şartlandırılarak gerçekleşmektedir...
Tarihten günümüze gelen haşhaşilik hareketlerinin değişik versiyonları günümüze kadar gelmiştir...
Particilik ve tartışılmazlık esasına dayanan, eleştirel düşünceyi asla kabul etmeyen bir anlayış hakimdir...
Tabulaştırılarak adeta YARI TANRI hale getirilen liderler ve partiler yoluyla yapılmakta olduğunu görmekteyiz...
Günümüzde bu tür hareketlerin içinde zorunluluk yoktur. Gönüllük esası alınmaktadır ama şu veya bu yolla iradeleri sakatlanarak olmaktadır.
Yani kişiler, kendi iradesini kendi eliyle efendilerine teslim etmesi alışkanlık hale gelmiştir!..Liderleri, şeyhleri her kimse müritleri tarafından, üyeleri tarafından, herşeyleri bilen, hatalardan münezzeh kişiler haline gelmiş olağanüstü sıfatına sokulmuşlardır...
●●●
Günümüzde de;
bazı liderderin, yarım asır sövdüğü, hakaretler ettiği, en büyük düşman safları arasında gördüğü kişi veya teröristleri; aniden bir gecede suçsuzlaştırılarak adeta masum ilan edecek kadar ileri gitmiş olmalarıdır...
Liderin ya da partinin görüşü her düşüncenin üstünde görüldüğünden, Aymatov’un romanındaki gibi beyin yıkama operasyonları yoluyla, mankurtlaştırılmanın bir değişik numuneleri karşımıza çıkmaktadır...
Guruplar, tarikat ve cemaat mensupları, siyasi parti ve lidere bağlılar, geçmişe ait hafızaları silinerek kişilikleri yok edilmektedir sanki. Düşünemeyen aşırı bağlılık bu sebebi doğurmuştur.
Günümüzde tarikat, cemaat liderlerinin veya parti liderinin kısaca efendilerinin sözleri, kesinlikle uygulanması gereken bir emir telakki edilerek, haşa gökten vahiy indirilmiş ayetler gibi, kutsandıkları görülmektedir.
.....
.....
Günümüzde tarikatlarda ki mürit- şeyh bağlılık anlayışı, siyasi partilerde de aynen devam etmektedir..
Bir ömür, idealler uğrunda tüketilirken verilen mücadeleler, hiç bir istişare ve fikir alış verişi yapılmasına lüzum görülmeden, liderin iki dudağı arasından çıkan bir sözle, sanki geçmişe ait tüm hafıza silinmektedir...
Kaf dağının arkasında bile olsa, ulaşılmak istenen o nazlı geline hedeflenen, düşünce hayalleri ve iradeleri teslim alınarak, savundukları tüm fikirlerin bir gecede aniden inkar derecesinde yok edilmektedir...
"...Ben bilmem şeyhim bilir liderimin. yanlışları bizim doğrularımızdan bile doğrudur. Lider ne derse odur. Tartışılmaz ve eleştirilmez, düşünceleri kutsal metinler gibi kutsanmıştır... Artık YARI TANRILAŞTIRILMIŞLARDIR.
Düşünce ve fikirlerini açıklayanlar mutlaka haindir!..."
Tarikatlarda ki müritlerin, şeyhlerine olan bağlılıkları. onların tabirleriyle " mürit şeyhinin önünde bir ölü yıkayıcısı (gassal) gibi olmalıdır!..
Bilhassa ülkemizde son 20 yılda siyasi parti liderlerini son Peygamber gibi görenler, haşa Allah'ın sıfatlarını onda gördüklerini , söyleyecek kadar da sapıtan mankurtlar olmuştur..
Hatta parti içinde;
"...liderimiz son peygamber olarak gönderilmiştir..." denilse, buna bile tartışmasız olarak inanacak kadar, cahil ve mankurtlaşmış kişilerin varlığı görülecektir!...
Aynı Muaviye hareketinde olduğu gibi ; erkek olduğu bilinen deveye, sırf lider dediği için dişi deve diyecek müritler ve partiler bağımlıları günümüzde de mevcuttur...
Bizi güya büyük haritayı görememekten veya stratejik düşünmemekten itham edenler olacaktır mutlaka!
......
Beyin yıkama yönteminin her çeşidi kullanılarak, inandırma veya mankurtlaştırma operasyonları hızla devam etmektedir. Kitleler üzerinde ki bu hareketin etkileri günümüzde siyasi veya dini gerekçelerle yapılmaktadır.
Liderlik tabusuna ve taassubuna dönüştürülmüş, cendere sarmalındaki operasyonlara maruz kalanların üzerinde bu oyunların oynanması çok daha kolaylaşmıştır...
İradelerini teslim etmeyenler ise büyük çoğunluktadır.
Haşhaşilik yöntemleri ise, terörist guruplar üzerinde en etkili yöntemdir.
Şu veya bu şekilde mankurtlaşma operasyonuyla, beyinleri yıkanan azınlığın tahakkümü; akıl, izan, mantık, eleştirel düşünce çoğunluğu içinde eritilerek ya da ikna edilerek, toplumların refaha ve huzura erişmesinin önü açılmalıdır.
Tek bir kişinin iradesi,Türk milletinin iradesinin üstünde olamaz. Bu topraklarda Türk milletinin siyasi egemenliği asla tartışılamaz ve müzakere edilemez...
Bölücülüğe karşı Türk milletinin bekasının teminatı olarak görülen ülkücü hareket içinde ki Lawrenceler eliyle bölünüp parçalanmıştır!...
Yıllardır bebek katili olarak bilinen terörist başı Apo'nun akil adam sıfatına sokulmasını Türk milleti kabul edemez...
Anayasa değişikliğiyle, Türk kimliğinin müzakereye açılmasına bile ses çıkarmayacak kadar şartlandırılanlar olsa bile ,Türk milleti bölünmesine yol açacak hareketlere izin vermeyecektir.
Aksi halde NİCCOLA MACHİCAVELLİ'NİN DEDİĞİ GİBİ:
" Eğer bir millet, iktidarda bulunan kişilerin,ahlaktan yoksun davranışlarını hırsızlığını yalnızca kendi siyasi görüşünden olduğu için, görmemezlikten geliyorsa o millet erdemini yitirmiştir.
Erdemini yitiren millet bir gün vatanını da yitirir."
"..Mecliste gelip konuşması" ise mümkün değildir. Kimsenin de bunu yapacak gücü yoktur...