Her ne kadar bazı sosyolog, toplumbilimciler ve yazarlar tarafından, ülkemizdeki kitle hareketlerine konu teşkil eden olaylar ve bu olaylarda ATEŞ ÇEMBERİ İÇERİSİNDE, DAVALARI UĞRUNA HAYATLARINI FEDA EDEREK YOK OLAN isimsiz kahramanların, inançları uğruna verdikleri mücadelenin objektif tarihi tam olarak yazılamadığı kanaatindeyim...
.
Kitlesel hareketler içinde bulunanların temel endişeleri ferdi olmaktan çok toplumsaldır.Var olduğu toplumun gelecek endişesidir ve aşınan değerleri sahip çıkma ideali ön planda gelir. Hareketlerin dinamosu sayılan gençlerin, bağlı olduğu değerlere ilişkin KAYGILARIN GİDERİLMEMESİ; kıvılcımları ateşleyen en önemli sebepler arasında gelir...İç ve dış unsurlar, silah pazarlamacıları, beşinci kol faaliyetleri çok önemli olmakla birlikte bu değerlendirmemizin şimdilik dışında kalmaktadır...
.
İnsanların bir amaç uğruna, ölmeye neden bu kadar hazır ve istekli hale gelmesinin altında yatan gerçek herkese göre farklı şekillerde değişmektedir tabi...Fakat kendisi ve ülkesi için daha büyük ve daha ihtişamlı bir geleceğin parçası olma şeref ve payesinin sunulması ve bu yönde oluşan ruhsal açlığın doyurulmasının önemli katkısı vardır...
.
Burada kimin haklı, kimin haksız veya doğru-yanlış irdelemesinin içine girmeden; toplumda ki İDEALİSTLERİN, haleti ruhiyeleri, psikolojik ve sosyal yapıları ve anlayışları, iç ve dış etkilere karşı duyarlılıklarını ön plana almak istiyoruz...
.
Toplumsal kitle hareketleri doğru ya da yanlış olsun saflarına aldığı kişileri , gelecek ümidiyle besleyip büyütemezse hatta bir adım ilerisi uyuşturamazsa başarısızlığa mahkümdur... Kitle hareketlerinin başarısı, içindeki COŞKULARA bağlıdır...Bu coşkunun içinde, milli hislerin uyanarak hareketleşerek galeyana gelmesi, milli bütünlüğüne ve değerlerine yapılan saldırıları bertaraf etmek ve tehlikeye karşı korunmak istenmesi, dini duyguların siyasallaşması veya mevcut düzenin yanlışlarını devrim adına düzeltmekten yana oluşan devrimci coşkular, gibi zihni şekillendiren toplumsal ve siyasal hareketler başlıcalarıdır...
.
Tüm toplumsal hareketlerin içerisinde, KUTSAL AMACA ulaşılma hedefi vardır. Kendisini nihai amaca hedefleyen kişilerde artık benlik önemsizleşir. Her ideoloji kendi adına hareket edecek İTAATKAR insanlara ihtiyaç duyar...İTAATKARLIKLA - BİAT iç içe ve birisi diğerine karşı olmayan duygulardır. Belki de duygularda ki aşınmanın son halidir biat ve teslimiyetçilik!... Bİ'AT; mevcut oluşumları ve bunları yönlendiren kişi veya kişileri kabul etme ve teslimiyet duygusunun bir diğer adıdır...Araştırma, inceleme ve irdelemeden sonra ki gelen inanmalar, körü körüne gelen biatla bir gün mutlaka çatışacaktır.
.
Daha önceki bireysel varlıklarında ki; hüsran, yanlızlık, değer verilmemezlik, toplumda sağlanamayan aidiyet duygularında ki eksiklik, kendine güvensizlik, hatta kendisini beğenmemezlik kitlesel hareketlerde hızla değişime uğrar...Olumsuzluktan kaynaklanan duygularının yerini hızla; bir yere ait olma, bir ideali sahiplenme, bir bütünün parçası içinde olma, kendine güven ve geleceğe ilişkin ümit duygularından müteşekkil, yeni RUH HALİ alır...Kararlılık ve gurup içerisinde aktiveleşme hali, kitle psikolojilerinde aranılan en önemli özellik halidir.
.
Müşterek bir yapı içinde kendini tamamen farklı motiflerle bütünleşmiş olarak bireysel varlığını oluşturan kimseler, artık arkadaşlarının veya ailelerinin tanıdıkları insan değildir...
.
O sadece şanlı geçmişinin, geleceğin muhteşem istikbaline bağlanmasında rol alan ve istikameti belli olan KESİN İNANÇLIDIR... Aidiyetine bağlanmakla şeref duyduğu milletinin, veya bir düşünce gurubunun,ya da içinde bulunduğu partisinin ve taşıdığı tüm değerlerin temsilcisidir. Artık onun için rol modeller de değişmiştir... Anne, baba veya aile büyükleri ile inandığı amaç uğruna karşı duruş ve çatışmalar başlar...Kendi ideallerinin saf ve bir amaca hizmet ettiğine inanır...Bu inanç onu, her türlü tehlikeye karşı, kendilerini feda etmek dahil her şeyi yapabilecek bir ulvi duyguyla bütünleştirir...
.
İnsanlar zaman içinde gelecekteki tehlikeleri önceden görme yetenekleri ile bertaraf edebilirler.Fakat bu durum kitlenin algıladığı yargı değerleri ile yakından ilişkilidir.Toplumsal olaylarda, gerçekte var olmayan tehlikeleri beyin yıkama ve propaganda teknikleri ile kitlelere kabul ettirmek de mümkündür.Buna inandırılan ve kendilerini tehdit altında hisseden insanların çatıştırılması da son derece kolaylaşır...
.
Canlılarda BEYİN YIKAMA aracılığıyla saldırganlığın uyandırıldığı tek varlık insandır.Tarihte HİTLER bunu çok iyi başarmıştır.Kendilerini tehdit altında hisseden kişiler ve toplumlar korkuya kapılır.Bu duygu ise gerek insanları gerekse toplumları rahatsız edici duygudur. İnsan ferdi olarak bir sosyal gurubun ya da yakın arkadaş çevresinin içinde yer almadığı veya yalnız kaldığında, olumsuz duygu ve düşüncelerinden kurtulabilmek için, kendini ya kaçmaya verecektir veya uykuya verecek ya da saldırganlaşacaktır...
.
KİTLELERİ ETKİLEME YÖNTEMLERİ
Başlıkta da geçtiği gibi kitleleri harekete geçiren kuvvetlerin en başında; REKLAM - PROPAGANDA ve İKNA SANATI gelir...Tarihte bu sanatı en iyi uygulayanlar arasında DİKTATÖRLER gelmektedir...Daha önceki yazılarımızda da yazdığımız gibi ADOLF HİTLER bu yöntemi başarıyla uygulamıştır. Bilindiği üzere GOEBBELS, Nazi Almanya'sının insanları ve toplumu uyutmak ve uyuşturmakla görevli propaganda bakanıdır.Şu sözü meşhurdur:
.
''....Bana vicdansız ve ele geçirilmiş bir medya verin, size kısa zamanda bilinçsiz ve şuursuz bir halk sunayım...''
Bu bakanın II.Dünya savaşında nasıl ve hangi yöntemleri uygulayarak, Berlin'de taş üstüne taş kalmadığı halde Almanya'nın savaşta yenilip teslim oluncaya kadar; Almanya'nın düşmanlarını yendiğini halkına inandırması bu psikolojinin ürünüdür...Toplum psikolojisini kullanarak büyük yalanlarla peşine taktığı kitleler, nasıl ve hangi yöntemlerle aldatıp, uyutup ve uyuşturmuştur?...
İşte HİTLER'İN propaganda bakanı GOEBBELS'İN sözleri:
.
''...Büyük halk kitlelerinin anlayışı gayet sınırlıdır, zekaları azdır fakat UNUTMA güçleri muazzamdır.Bu gerçeklerin sonucu olarak; her türlü propaganda sadece bir kaç noktanın belirtilmesi şeklinde sınırlandırılmalı ve bu sınırlandırılan noktalar SLOGANLAR halinde verilmelidir...Ta ki kitlenin en son üyesi bile sizin sloganlarınız sayesinde kendinden ne istenildiğini anlasın. Eğer seçilen bu sloganı feda eder ve meseleyi çok taraflı olarak anlatmaya kalktığınız anda etkiniz de silinecek ve sıfırlanabilecektir...Çünkü kitleler verdiğiniz bilgileri ne hazmedebilir ne de hatırda tutabilir..Bu şekilde elde edilecek sonuç zayıflar ve nihayetinde ortadan kalkar..
.
Kurnazca ve devamlı propaganda ile insanları, CENNETİN CEHENNEM, CEHENNEMİN DE CENNET olduğuna inandırmak mümkündür.Propagandaların etkili olabilmesi için en dar zekaya göre ayarlanmış olması gerekir.Heyecanlara hitap etmesi düşünce ile hiç bir ilgisinin bulunmaması önemlidir. Erişilmek istenen insan kitlesi NE KADAR BÜYÜKSE,BU KİTLENİN ANLAYIŞ SEVİYESİ DE O KADAR DÜŞÜK OLUR...
.
YALANIN BÜYÜKLÜĞÜ ONA İNANILMASINI SAĞLAYAN BAŞLICA VE EN ÖNEMLİ FAKTÖRDÜR.KİTLELERİN İLKEL BASİTLİĞİ İÇİNDE, BÜYÜK BİR YALAN, UFAK BİR YALANDAN DAHA ETKİLİ OLUR.ÇÜNKÜ KİTLELER KÜÇÜK İŞLERDE DAİMA YALAN SÖYLEYEBİLİRLER AMA BÜYÜK BİR YALAN ATMAKTAN ÇEKİNİR VE ÇOK UTANIRLAR...
.
BU YÜZDEN DE BÜYÜK KALABALIKLAR, BU DERECE BÜYÜK BİR YALANDAN HİÇ ŞÜPHEYE DÜŞMEZLER VE BİR İNSANIN BİR GERÇEĞİ BU KADAR SAPTIRACAK KADAR İLERİYE GİDECEĞİNE İNANMAZLAR.KISACASI YALAN NE KADAR BÜYÜK OLURSA, KİTLELERİN DE ONA İNANMASI İHTİMALİ O DERCE ARTAR!!....''
.
HİTLER ve GOEBBELS'İN uyguladığı bir başka propaganda ve İKNA yöntemi de, ''TEK DÜŞMAN İLKESİ'' yöntemidir. Tek düşman ilkesi yönteminin temel unsuru şudur: ''...İnsanlara ve halka aynı zamanda birden çok düşman göstererek halkın kafasını karıştırmamak gerekir. Tek bir düşman üzerinde durun ve odaklanın ve halkın nefretini o düşman üzerinde yoğunlaştırın....''
Nazi Almanya'sında Hitler, Yahudileri tek düşman göstererek,savaşa giden yolda çıkabilecek tüm engelleri bu ilke aşmasını bildi ve sonunda ülkesini de ırkçı düşünce ile mahvetti...
................................
MİLLİ ŞUUR TOPLUMU AYAKTA TUTAN GÜÇTÜR....
Sorgulamadan uzak, biat kültürünün geliştirildiği toplumlar, kendilerine yön veren tuzakların ağına çok kolay düştükleri de bir gerçektir...
.
Saldırma, savunmanın belki de en önemli etkenidir. Kesin inanç ya da kesine yakın olan inançlar, kendisinden daha üstün olan duygularla bütünleştiğinde şuur sahibi olunur..İçinde şuur olmayan inanma eksik kabullenmedir. Eksik kalan, tam bilenmemiş duygular kişide çatışma sebebi olacağından, bulundukları kitlesel faaliyetler içinde ilk yön değiştiren bunlar olacaktır.!..Şuurun fiziki olarak değil; inanç manasında uyanık olması,açık ve net olması başarıya götüren yolda en önemli faktördür...
.
Her insan yaşamak için nasıl mücadele etmek zorunda kalıyorsa, milletler de var olmak için kendi milli varlıklarına saldıranlara karşı savaşmak mecburiyetinde kalır. Savaşmak kelime olarak itici olsa da hayatın en önemli gerçeğidir.Kendisini koruma ve idealleri uğruna savaşmak, yaşamak için gereklidir... Milli ülküleri olmayan hareketler, günü birlik, toplama ve derlemeyle bir araya getirilen insanlardan oluşan bir yığındır.Saman alevi gibi kısa sürede parlar ve geçer...
.
Milli ülküler insanı hayvandan ayıran en önemli özelliktir.Hayvanlar, eziyetden, ve kuvvetliden kaçarlar. Ölümden korkmayan, ızdıraptan kaçmayan, kuvvetli ile savaşı göze alan ancak ÜLKÜ SAHİBİ İDEAL SAHİBİ VE İNANÇ SAHİBİ İNSANLARDIR...Eğer milli şuurla donanmış ülküler; dini inançlarla da beslenmişse o zaman insanları ve içindeki toplumu sürükleyici bir ruh halini alır.
.
''...Batı, Türkler dışında ki doğunun bütün milletlerini, kuvvetle, zaman zaman entikalarla ve hileyle yendikleri halde bir tek TÜRK MİLLETİ ile başa çıkamamışlardır. İçlerine sinmiş Türk düşmanlığına karşı bizi de ayakta tutan yegane silahımız Türk ülküsüdür...''
.
Türk milletinin şanlı geçmişinden geleceğe taşıdığı psikolojik üstünlük, inanç ve kültürle bütünleşen asalet yapısı maziyi geleceğe taşıyan ana damarlardır... Türk'ün Nizam'ı alem ülküsü bu damarların tezahürüdür....