Kitlelerde bilinç altını etkilemek, bilinçli faaliyetler oluşturmakla mümkündür. Çünkü tüm şuurlu eylemler, bilinçaltının etkisi olmadan ortaya çıkması mümkün değil. Özellikle kitlelerde şuuraltına hitap etmenin önemi üzerinde toplumbilimciler, sosyologlar ve psikologlar hassasiyetle durmaktadırlar.
Gerek kişilerde, gerekse toplumlarda bilinçaltı dediğimiz şey, tıpkı okyanuslardaki buz dağları ( Aysberg) gibidir. Suyun üstünde görünen kitle, suyun altındaki görünmeyenin ancak yüzde yirmisinden oluşur.
Görünen cüzi yüzün, görünmeyen devasa kitlenin etkilenmesiyle ivme kazanarak harekete geçer. Tüm arzu, istek, düşünce, hareket, yapmak istediklerimiz, yapamadıklarımızın kara kutusu , bilinçaltında saklanmıştır. Kitle olmanın psikolojisi bilinçaltında saklanmış düşüncelerin tetiklenmesiyle ortaya çıkar.
Kitle olmanın psikolojisiyle "sanrı ya da halisinasyonlar" oluşur. Öyle ki birbirlerinden etkilenmelerle zaman içinde cesedi dahi teşhis edemeyecek hale getirilmeleri nihai hedeftir. Kitlelere hitap eden konuşmacıların, kitleyi istediği kıvama getirmek için başvurdukları en önemli etken manipülasyondur.
Çünkü kitleler mantık kurma yoluyla etki altına alınamazlar. Yığınlardan oluşan kalabalığı etkilemek için, bazı hayalleri canlandırmak, yani onlara uzun vadeli hayal satmak, sürekli vurgulamak önemlidir.
Mantığa uygun uzun bir konuşma, hayalleri canlandırmadan uzaktır. Kısa ve köşeli cümleli, hayallerinde canlandırılabilecek bir konuşma ve bir hitabet önemli bir etkileme aracıdır. Doğru yerlerde kullanılan bazı kelime ve vurguların, kitle ruhu için önemi büyüktür.
Böylece toplumun bir numaralı konuları arasında olan ilişkiler ağı sorgulanmaya ve düşünmeye mahal vermemesi için, zihinler işgal edilircesine yalan rüzgarları estirilerek kendilerine sadık kitle motive edilmek için ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı dil kullanılır.
Her türlü manipülasyon araçlarıyla yakın tehlikeler gizlenir. Böylece toplumun içten içe kokuşturulmuş ve çürütülmesi mümkün hale gelir. Düşünmeyen, sorgulamayan, araştırmayan, teslimiyetçi, biatçı kitleler oluşturulması hedef alınan düşüncedir.
Bu sayede, narkozlanmış, uyuşturulmuş kitlenin hesap sorma ve sorgulama gücü sınırlandırılmıştır artık. Şartsız itaat ve biat sayesinde, hatta ‘’yarı tanrı’’ psikozu içinde kendine itaat eden kitlelerin teslim alınması sağlanmıştır artık!.. Böylece kimse kötü yönetimi sorgulayamayacaktır bile.
Biatçı kitlenin ruhu teslim alındığından, toplumun iyi yönetilememesi, bekaa meselesi, toplum içindeki adaletsiz yönetim tarzı, riyakarlık, yandaşlık, hırsızlık, adam kayırmacılık, mal varlıkların yabancılara satılarak peş keş çekilmesi, demagojik yöneticilerinin alabildiğince zenginleşmesi, kendilerinin simite, ekmeğe, zeytine muhtaç hale gelmesinin sorgulanması, psikoljik etkileme ve taarruzlarıyla önlenmiş olur...
***
KALABALIKLARIN RUHU
Gustave Le Bon, Kitleler Psikolojisinde Kalabalıkların Ruhunu şöyle açıklar:
‘’Bir psikolojik kitlenin en çok göze çarpan özelliği olarak, Kitleyi meydana getiren bireyler kimler olursa olsun, yaşama tarzları, iş güçleri, karakterleri, yahut zekaları ister benzer, ister ayrı olsun, kalabalık haline gelmiş olmaları onlara bir tür kollektif ruh aşılar.
Bu ruh onları, her biri tek başına ayrı ayrı bulundukları halde duyacaklarından, düşüneceklerinden ve yapacaklarından tamamıyla başka hissetirir, düşündürür ve yaptırır.
Bazı düşünceler, bazı duygular ancak kitle halinde bulunan bireylerde ortaya çıkar veya eyleme dönüşür. Psikolojik kitle bir an için birbirleriyle kaynaşmış türdeş olmayan( heterojen) unsurlardan toplanma geçici bir yaratık gibidir.
Tıpkı canlı bir vücudun hücrelerinin bir araya gelerek, bu hücrelerden her birinin sahip olduğu özelliklerden çok farklı nitelikler kazanmış bir varlık oluşturmaları gibi.
Milletin ruhunu teşkil eden şuuraltı unsurlarının etkisiyledir ki, bir ırkın bütün fertleri birbirine benzerler. Bir milletin bireylerini birbirinden ayırt ettiren şey, terbiye ve istisnai bir genetik eseri olan, şuurlu sebeplerdir.
Zekaları bakımından birbirine hiç benzemeyen insanlar, bazı defa aynı içgüdülerle, aynı ihtiraslarla, aynı duygulara sahip olurlar. Din, politika, ahlak, sevgi, nefret vs gibi duygu sahasına giren şeylerde, yüksek insanlar, bayağı bireylerin düzeyine pek nadir hallerde düşerler. Tanınmış bir matematikçi ile ayakkabıcı arasında entelektüel oranla bir uçurum bulunabilir, fakat karakter ve inançlar bakımından fark ya hiç yoktur veya pek azdır.
İşte şuuraltı tarafından idare edilen ve bir milletin normal bireylerinin çoğunluğunun hemen aynı derecede sahip olduğu bir genel karakter özellikleridir ki, kitlelerde ortak hale gelen nitelikleri oluşturur. Kollektif şuur içerisinde, bireylerin akıl kabiliyetleri ve şahsiyetleri silinir Aynı türden olmayan ( heterojen), türdeş olanın ( homojen) içinde boğulur, kaybolur ve böylece şuuraltı özellikleri hakim duruma gelir...’’ ( Gustave Le Bon, Kitleler Psikolojisi, s.23 vd.)
KİTLE PSİKOLOJİSİNDE LİDERLİK ROLÜ
Toplumların eğitim seviyelerine göre psikolojik karakterleri mevcuttur. Kişilerdeki fikir ve duygular, bir takım sebeplerle, toplumdaki önder kişilerle özdeşleştiğinde; bilhassa demokratik kültürü hazmedememiş, cahil bırakılmış toplumlarda, inceleme, soruşturma geleneği oluşmayacağından doğrudan inanıp etkilenmesi o fikrin istikametinin şekillenmesine yol açar...
Kalabalıklar çoğu zaman akıl, fikir, soruşturma ve yargılamadan ziyade şuur altlarının tesirinde bulunurlar...Düşünceler ve muhakemeler, toplumu yönlendirenlerin gölgesinde kalır her zaman...Kalabalıkların şuuru yoktur veya ferdin kişisel şuuru kadar dış algılara kapalı değildir.
Bilinçli şahsiyet zaman içinde silinmeye mahkumdur. Fikirler ve hisler tek bir istikamete yönelir. Kitle tek bir varlık haline gelir. Sosyolojide bu duruma ''KİTLELERDEKİ ZİHNİYETİN TEKLEŞMESİ KANUNU '' denir...
Fakat tesadüfen bir çok ferdin bir araya gelmesi ve yan yana bulunması, kendi aralarında organize olmuş bir toplumun karakterini vermez. Yani belli bir maksat olmaksızın bir meydanda toplanmış binlerce kişi asla Psikolojik bir kitle teşkil etmez. Kitle durumuna gelinebilmesi için bazı uyarıcılar, etkenler ve önderlerin bulunması lazımdır...
Kitle karakterleri, toplumların değişmesi ve şekillenmesinde çağımızda en büyük ve en önemli amildir. Her toplumun şekillenmesi de o toplumun karakteristik özelliklerine bağlıdır.
Okuma yazma oranı yüksek, aydınlaşmış ve demokratik kültürü içine sindirmiş toplumlarda liderlerin kitle üzerinde ki etkileri tam bir güç odağına dönüşmez. Lider kitleyi değil, bilinçli halklar lideri yönlendirir...
Bunun karşıtı toplumlarda ise, bilhassa Ortadoğu ülkeleri ve hatta ülkemizde ise durum farklılık arz eder. Liderler toplumun yönlendirilmesinde hatta rejimlerin değişmesinde en önemli faktörlerdir.
Gelişmemiş, az gelişmiş toplumlarda liderlik psikozu sevme saymadan ziyade adeta bir humma hastalık, alışkanlık, bağımlılık halini almıştır.
İnsanların bir kısmında oluşan ezikliğin getirdiği intikam alma hissi, güç bende istediğimi yaparım kompleksine dönüşürse, kendi üstünde gördüğü toplumun diğer tabakasına karşı haddini bildiririm ezikliğinin kronikleşmiş hali olarak karşımıza çıkar. Ülkemizde ise zaman içinde bastırılmış duygular Cumhuriyetten rövanş alma aracı haline dönüşmüş gibidir...
***
Kitle içinde bulunan fertler sadece çoğunluk içinde sayı fazlalığı teşkil etmez. Kişi tek başına olduğu zamanda frenleyebileceği iç güdülerini, toplum içinde frenleyebilmek kabiliyetinden uzaklaşır.
Öyle ki, kitle içinde iç güdülerine kendisini terk ederek yenilmez bir güç kazanır. İşte bu ruhla kitleler mesuliyetsiz ve sorumsuzluk duyguları içinde zapt edilmez güç haline gelirler.. Halbuki, toplum ruhundan bağımsız, kendi mesuliyet duygularıyla baş başa kaldıklarında her zaman etkileşime, ikna edilmeye, zapt edilmeye daha yatkın, daha açıktırlar.
Psikolojinin sosyal olaylardaki iç içeliğini bu gün çok iyi biliyoruz:
Bir kişi öyle bir hale getirilebiliyor ki; kitle içinde yayılan telkin ve enerjinin etkisiyle kişi hızla bilinçli kişiliğini kaybederek ve başka sebeplerle de çok geçmeden, KENDİSİNİ UYUTAN, HİPNOZLOYAN KİMSELERİN ETKİ DAİRESİNE GİREREK NARKOS ETKİSİ ALTINDA UYUYAN KİŞİNİN HALETİ RUHİYESİ içinde olması kaçınılmazdır.
Uyuyan, uyutulan ,idraki ve bilinci elinden alınmış kişilerin bilinçli faaliyetleri felce uğramıştır. Uyutucunun kendi arzusuna göre idare ettiği bilinçaltı faaliyetlerinin esiri olmuştur artık. Sihirbazına teslim olmuş bir denek olmaktan farksızdır artık...
Hipnozun etkisiyle, uyuyan bir şahsın büyülenmiş halleri mevcuttur. Artık bu tiplerde kendi kendini idare etme ve irade yeteneği yoktur, dumura uğramıştır o yetenek! Hisler, hareketler, davranışlar tamamen uyutucunun belirleyeceği istikamete yönelir.
Bu tür kişiler uyutulan insanlarda olduğu gibi, bazı yetenek ve karakteristik özellikleri, akli melekeler gibi tahrip edilmiştir.
Toplum içinde ki önder sayılan siyasi lider, veya cemaat önderi ya da bir tarikat şeyhi, seyyit, gavs ve buna benzer kişilerin tesiri o kimseyi, karşı konulamaz bir coşku ve eyleme sürükler.
Kitlelerdeki coşku, uyutulan hipnotize edilen, afyonlanmaya alıştırılmış bireylerinkinden daha da az değildir. Hipnoza maruz kalan bir kitle içinde; bu telkinlere, aldatmalara, yalan ve riyaya, manipüleye karşı direnecek kuvvetli kişiliğe sahip insanlar sayıca fazla değildir çoğu zaman!
Uyutulmuş, uyuşturulmuş, hipnoza maruz kalmış kitleler şuursuzdur. Düşünce melekleri, iradeleri dumura uğrsmıştır.Yığınlaşmış kalabalıkları heyecan alır sürükler.
Çoğu zaman tarihteki "Hasan Sabbah" müritlerine dönüşenlerin olduğu bile gözlenmiştir. Güzel bir hitabet, sürekli yenilenen ve değişen sloganlar, yerinde bir kelime, tam yerinde uyandırılan bir tesir, büyük bir yalan, ileriye dönük büyük projeler gibi kitlelere vaat edilen boş hayaller, hoş bir rüya gibi devasa kitleleri peşinden sürükleyecek iksirin etkisini verir...
İçinde yaşadığı cehennemi, vaat edilen cennete tercih eder. Hiç yaşamadığı cennetini, neden yıllardır göremediğini, yaşatılmadığını sorgulama yeteneğinden yoksundur!
Az gelişmiş, eğitim düzeni oturmamış, çağın gerekli olan fikirlerini yakalayamamış, verilerini okuyamamış bilhassa Ortadoğu gibi ülkelerde, yaygınlaşmış insan tipleri ile toplumlar kontrol altına alınmaktadır.
Biat kültürü bu toplumların en büyük özellikleridir. Tarikat liderlerinin, Şeyhlerin, cemaat önderlerinin, hatta siyasi liderlerin hedefe varmada istediği insan tipleri ve kitleler bunlardır...
Cahil bırakılmış, hurafelerle boğulmuş, geri kalmış toplumlarda cemaat önderleri, tarikat şeyhleri, siyasi liderler gibi önderlerin büyük rolleri vardır. Siyasi liderin veya önderlerin iradesi, toplum için fikirlerinin kaynağı haline gelir. Kitle çobanına sadık bir sürüdür artık..
Cahil toplumların hipnotizeye uğramış kişilerinde en yükseğinden en aşağısına kadar, kitlenin ruhuna hakim olan düşünceler; sorgulama, yargılama, hürriyet, bilinçli davranma, bağımsızlık, milliyetçilik gibi düşünceler yer almaz.
Biat kültürü içinde, itaate susamış olmaları ve kendilerinin lideri olduğunu söyleyen kimselerin ardından gitmek ve esirlik anlayışının önde gelen tezahürleridir.
Tartışma kültürü yoktur, gelişmemiştir. Düşünceye önem verilmez, kendi yerine liderinin düşüncesi önem arzeder. Hatta ülkemizde; '’...Liderimin yanlışları, benim doğrularımdan daha doğrudur...’’ anlayışında, iradesini kaybetmiş, aklını bukiraya vermiş, düşünce yeteneğinden yoksunlaşmış tam bir Ortadoğulu teslimiyetçilik anlayışına benzer hakim kitleler bizim toplumumuzda da oluşmuştur...
İtaatin kesin emir sayıldığı toplumlarda ki liderlerin başvurdukları yöntemler hemen hemen tarih boyunca hep aynı yönde olmuştur.
Geri ve cahil bırakılmış toplumun liderleri; reklam, propaganda, ikna yöntemleri, iddia pazarlamacılığı tekniği , sürekli tekrar etme ve şartlandırıp beyinleri yıkamak biçiminde, toplumu manipule etme telkinleri ile etkili olmaktadır...