HUKUK DEVLETİ demek basit tanımlamayla; devletin sınırları içindeki kamu gücünün değişmezlik ve süreklilik temeline dayalı olarak hukuk düzeninin bağlı olduğu devlet şeklidir.
Mutlakiyetçi devletlerden ayrı olarak; hakkın, hukukun, hakkaniyetin ve adaletin herkese eşit statüde uygulanmasıdır. Kişilerin, belirli zümrelerin veya üstünlerin hukuku değil, hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, herkesin hukukunun korunması ilkesi hakimdir.
Yargısal faaliyetlerin; yürütmenin veya tek kişinin emirlerine hizmet etmesinin istenilmesi hukuk devletinde mümkün olmaz.
Bu tür çağrı ve hareketler, baskıcı, ipotekçi, insan haklarına saygı göstermeyen tutum ve davranışlardır. Tek parti Baas rejim özenticiliğidir. ‘’..Anayasa kapatılsın, Danıştay’ın yapısı değiştirilsin..’’ düşünce tarzı hukuk devletinde savunulamayacak görüşlerdir.
Hukuk Devletlerinde, Güçler ayrılığı esastır. Yasama, yürütme, yargı tek elde toplanmaz. Kısaca; yürütmenin hukuka bağlı olması ve yürütme işlemlerinin, yargı denetimi altında olması demektir.
KANUN DEVLETİ demek; İktidarlardakilerin, oluşturulacak kanunlarla icraatlarını , her yolun kanunlarla meşru kılınmak istenilen sistemdir.
Kanun devleti, hukuk devleti demek değildir. Her işin kanuna uygun olması da, hukuk devletinin özelliğini yansıtmaz. Kanun devleti ve hukuk devleti kavramları birbirlerinden tamamen farklıdır.
Devlet gücünü elinde bulunduran siyasal güçler, yeri geldiğinde işi kamufle edebilmek ve istedikleri şekle sokmak için, hatta kendi menfaatleri yararına istedikleri kanunları meclisten geçirebilirler.
Başka deyişle, kendi çıkarlarına uygun, kanunlar hazırlanarak, yapılan işler yasal hale getirilmek ve meşrulaştırmak için sık, sık kanun yapma, kanun değiştirme yoluna tevessül edilmesidir. Çünkü kanunları uygulayan irade ile o kanunu yapan ve yön veren irade aynı güçtür.
Kanun devletlerinde kişisel yararlar veya belirli zümrelere özgü yararlar doğrultusunda bir gecede kanunlar değişebilir. Mesela ihale kanunu, Avrupa ülkelerinde ikinci dünya savaşından sonra en çok iki, üç veya dört defa değişirken, ülkemizde ise ihale kanunu 117’den fazla değişime uğramıştır.
Kanunla yapılan usulsüzlük ve yolsuzlukları hukuk düzeni korumaz. Kanuna uygun yapılmış gözükse de, kanuna uygun sayılan hukukla bağdaşmayabilir. Her şeyin kanun kılıfına uydurulması demek, hukuka uygun olması demek değildir. Bu çok ayrıdır..
Hukuk Devletlerinde, hukuk her alanda, genel ve özel kanunlarla, anayasanın tanıdığı hak ve özgürlükleri mümkün mertebede kişiler arasında eşit olarak uygularken, kanun devleti ise, erkin yarattığı ve düzenlediği çerçevede yaşama hakkı veren devlettir.
Hukuk ve kanun devleti arasındaki farkı kısaca özetlemek gerekirse:
Kanun devleti , yapılan kanunlar çerçevesinde hareket ederken, hukuk devleti ise, hak ve hukuk çerçevesinde hareket eden devlet demektir...
**
Gelelim asıl konumuza:
İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün (EGM) 27. Nisan 2021 tarihli, ‘’ Ses ve görüntü kaydı alınması’’ konulu genelgesi bize yukarıdaki başlığı hatırlattı.
Bu genelge hukuka uygun olmayıp derhal İPTAL EDİLMELİDİR. Sebebine gelince:
EGM’nün yayınladığı söz konusu genelgede; polislerin görevlerini ifa ederken ses ve görüntülerinin alınmasına, cep telefonlarıyla fotoğraf çekilmesi ve görüntülerinin alınmasının engellenmesi, kayıt yapan kişiler hakkında adli işlemlere başvurulmasını konu alan genelgeden bahsediyoruz!.
Genelgenin gerekçesi ise, ‘’ özel hayatın korunması..!’’
Özel hayatın korunması demek; güvenlik ve istihbarat görevlilerinin kimlikleri, özel görüntüleri, aile hayatı, kamusal görev alanı dışındaki tüm bilgi, belge, resim, görüntü, ses kayıtlarını içermesi demektir. Zaten 3713 sayılı Kanun. Mad. 6 ve 2937 sayılı Kanunun, mad. 27/2 deki yasal düzenlemelerle, güvenlik ve istihbarat görevlilerinin, polislerin kimlikleri, görüntüleri, bilgilerinin alınması, paylaşılması, ifşa edilmesi korunmuştur ve yasaktır.
Halbuki genelge, ‘’ görevlerini ifa ederken’’ görüntülerinin alınmasına yasak getiriyor. Oysa ki, Görev alanı ile özel hayat birbirinden tamamen ayrıdır.
Kamusal alanda görevini hukuka aykırı olarak ifa eden polis görüntüsü, özel hayatın kapsamı içine giremez. Görev başındaki alınan görüntü ve resimler hiçbir şekilde özel hayatın gizliliğini ihlal etmiş sayılmaz ve sayılamaz.
Kaldı ki; Anayasanın mad. 20 ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinde ki mad.8 deki özel hayatın korunmasına ilişkin hükümler aynıdır. Özel hayata ilişkin Türk Mahkemelerinin yorumları geniştir. Yargıtay İçtihatları da bu meyandadır.
Yani net anlaşılabilmesi için:
Güvenlik görevlileri, polisler, mesai saatleri içindeyken ve kamusal görev icra ederlerken, bu kamusal faaliyetlerin hiç birisi özel hayat olarak değerlendirilemez. Kanunlar, Mahkemelerin yorumları, Yargıtay İçtihatları son derece açıktır.
Hukuk Devletinde hiçbir genelge, yönetmelik, tüzük veya yeni bir hukuk kuralı, Anayasaya ve kanunlara aykırı olamaz. Genelgelerle kişilerin şahsi hakları yok edilemez. Toplumsal hak ve davranışları kısıtlanamaz, yasak getirilemez. Bunlar temel hukuk kaidesidir.
Toplumsal olaylarda bir çok usulsüzlükler ve kanuna aykırı davranışlar, çoğu zaman cep telefonlarıyla elde edilen görüntülerle ve ses kayıtları ile delil olarak ifşa edilmektedir. Polisin görevi başındayken yaptığı aşırı ve fevri şiddet hareketlerini gazeteciler veya ilgili şahıslar resim çekmeyecek de ne yapacaklar? Hatalı davranışlar, kanun dışı uygulamalar resim olmazsa, ses kaydı geçersizse nasıl ispat edilecektir?.
Ayrıca vatandaşların tanık olduğu bir hukuk dışı olay ve davranışı belgelemesi, aynı zamanda demokratik bilincin göstergesi olup, ayrıca Ceza kanununa göre de bir yükümlülük ifade etmektedir. Başka bir deyişle, suçun işlendiğini gören bir kimse bunu yetkili makamlara bildirmek zorunluluğu vardır. Suçu bildiren ve ifşa eden vatandaş bunu belgelendirmek, görüntü çekerek, kayıt altına almakla, adalete hizmet etmek anlamına geldiği çok açıktır.
Hatta; Yargıtay kararlarına göre kişi veya kişiler; olaya ilişkin başka türlü delil elde etme imkanının olmadığı ya da, delillerin kararması ve karartılması söz konusu durumunda, hile yapmadan, tuzak kurmadan, kendisinin ya da bir başkasının içine düştüğü zor durumdan, suçsuzluğunu veya karşı tarafın suçluluğunu ispat etmek için görüntü de ses kaydının da alınabileceği sabittir.
Demek ki; polisin hukuka aykırı eyleminin belgelenmesinde ispat karinesi şarttır. Bir olayı bastırmak adına polislerin orantısız şiddet kullanmasının hukuksuzluğu nasıl önlenecektir?
Demokratik hakkını kullanan kişiler öğrenci olsun veya işçi olsun, hak arayanlardan her kimse olay anında aşırı şiddetle, itelenmesi, darp edilmesi, polisin kafasına ayağı ile basması, boğazını sıkması ve buna benzer her türlü insanlık onurunu ayaklar altına alan şiddete dayanan hukuksuzluk görüntüsü, özel hayat mıdır?!... Değildir tabi ki.
Tam tersi, görevlerini kötüye kullanmaya meyilli görevlileri bu genelge, kontrolsüz güç kullanmaya teşvik eder. Hukuksuzluk perdelenecek ve belgelenemeyecektir.
Böyle olaylarda belgelemek adına , ses kaydı veya resim ve görüntülerin yasaklanması elde edilecek yarardan çok daha fazla üstün kamu yararı taşıyacağından, ilgili yönetmelik yasalarımıza ve Anayasaya aykırıdır. Kamu yararı, kişisel yararlara üstünlük teşkil eder.
Mevcut genelge ister istemez Türkiye Hukuk Devletinden uzaklaşıp kanun devletine mi dönüşmektedir sorusunu akla getiriyor. 06. Mayıs. 2021/ Şarköy
AV. Faruk Ülker