Böyle zamanlar yeniden sorgulamak, yeniden düşünüp tefekkür etme zamanlarıdır. Dünya insanlığı sonsuz hürriyet peşinde koşarken küçük bir virüs insanların hürriyetini elinden aldı. Zenginleşmeyi insanın dışında makinelerde ararken insanın başına gelen küçük bir virüs dünyayı fakirleşmenin eşiğine getirdi. Görüldü ki insan varsa zenginliğin, refahın, rekabetin, teknolojinin bir anlamı vardır. İnsan yoksa bunların hepsi anlamsızdır. O halde dünyada huzur olacaksa önce insanı korumak gerekir. Peki, insanı kimden koruyacağız, şüphesiz ki yine insandan.
Yüce Allah insanoğlunu yaratırken melekler itiraz etti. Biz seni hamd ile anarken yeryüzünde fitne çıkaracak olan insanoğlunu mu yaratacaksın. Yüce Allah şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim dedi ve insanoğlunu yarattı. Yani Yüce Allah insanın yapacaklarını bilerek onu yarattı.
Sonra o insana akıl gibi bir nimeti verdi. O akıl ki insanı diğer varlıklardan üstün kıldı. Ayetler gönderdi, düşünüp tutalım diye öğütler verdi. İnsanoğlunun Esfeli safilin ve sıratün müstakim arasında nerde olmak isterse onun tercihine bıraktı.
Kabul edelim ki bugün dünyanın herhangi bir köşesine yaşanan olumlu veya olumsuz bir olay kısa sürede tüm insanlığı etkisi altına almaktadır. Yani insanların dini, dili, milliyeti fark etmiyor. Herkes Allah’ın kuludur ve Yüce Allah kullarına zulmedici değildir diyor ayeti kerimede. Yine bir başka ayette yaptıklarınız sizin eserinizdir diyerek eğer bir sıkıntı varsa onu kendimizde aramamızı söyler. Zerre kadar hayrın da zerre kadar şerrin de karşılığının olduğunu belirtir.
Bundan sonra ne mi olacak? İnsanlık ya insan olduğunu hatırlayacak ya da makineye dönecek. Ya duygusu, hissi, empatisi, şefkati, vicdanı olan bir varlık olacak ya da acımasız, duygusuz, hissiz bir varlığa dönecektir. Kim bilir, belki de insanoğlunun kendine yanlış rol modeller seçmesi onun felaketi oldu. Beş bin yıllık hatta on bin yıllık köklü medeniyetler dururken, insanlığın bu uzun sürede yaşadıklarının hayat hikâyesini içinde barındıran medeniyetler varken, yönünü bundan üç yüz yıl önce kurulan tabiri caizse derleme toplama dünkü çocuk olan Amerika’ya çeviren ve bunu kendisine rol model alan insanlığı insan olma özelliğini yitirmesi gayet doğaldı.
İnsanlığın yaradılış gayesinde kendisini ve yaratan kudreti bilmek vardır. O yaradılış gayesinin mizanı Türk tasavvuf anlayışında var olan gönülden başkası değildir. Yunus Gönül Çalab’ın tahtı derken de bunu kast ediyordu. Yesevi kafir olsa verme zarar derken de bunu kast ediyordu. Hacı Bayram Veli Can içinde can ara derken de gönül diyordu. O halde insanı eşrefi mahlûk olarak yaratan Allah’a karşı mı duruyoruz?
Yüce Allah insana muamelede kul hakkı af olmaz diyor biz arpa öğütür gibi çatır çatır kul hakkı yiyoruz. Yüce Allah adaletle ve merhametle hükmedin diyor, biz adalet isteyeni isyankâr görüyoruz.
Yüce Allah emaneti ehline veriniz diyor biz emaneti eşe dosta, dalkavuğa, yalakaya veriyoruz. Kendi çıkarımıza zarar gelmesin varsın dünya yansın diyoruz. Krizlerden fırsat yaratma ve yarar sağlama peşindeyiz. Haklı haksız, iyi kötü, çirkin güzel karşımızda kim varsa hain, yanımızda kim varsa dost görüyoruz. Mizanımız ve ölçümüz hak değil, işimize yarayanlardır. Dostlarımız haklı olanlar değil bize hizmet edenlerdir. Hakkı değil bize yüceltenleri severiz, zulme seyirciyiz, haklıyı değil güçlüyü alkışlıyoruz. ölçümüz kaçmış, istikametimiz şaşmış, insan olmayı ıskalamışız!. Ne yazık ki bu sıkıntılar bütün insanlığın meselesidir.
Sonuç olarak insanlık eğer kendisine bir iyilik yapmak istiyorsa insanı bugün olduğu gibi hep insandan koruyacaktır. Aksi takdirde insanın ve insanlığın ömrü uzun olmaz