Milli Eğitim Bakanı mı, Müsteşarı mı, yoksa daha alt birimlerinden mi kaynaklanıyor bilmemekle beraber sağlıksız hatta hastalıklı bir yönetim anlayışı vardır. Madem bu Bakanlığın bir başı vardır, o zaman olumlu olumsuz ne varsa hesap vermesi gereken de Bakandır. Baktığınız zaman Nabi Avcı Bey ortalama bir Anadolu insanı görüntüsündedir. Bu kadar zikzaklı yollara tevessül etmez diye düşünürsünüz. Hatta tipine baktığınız zaman biraz da babacan görünmektedir. Hani güzel bir söz vardır “İnsanlar kılık kıyafetleri ile ağırlanır, fikirleriyle uğurlanırlar” diye. Demek oluyor ki görüntüye bakmamak lazım. Belki de hüsnü zan da bulunuyoruz iyi niyetlidir, ama çevresini kaplayan kötü niyetliler Bakan Bey’i her gün bir kılığa sokmaktadırlar. Kılıktan kastımız (Milli Eğitim deki dönme dolaplardır.)
Asla eleştiri kabul etmeyen benim yaptığım doğru, siz bir şeyden anlamıyorsunuz diye herkesi dışlayan bir anlayışla yönetilen Milli Eğitim yaz boz tahtası olsa çoktan eskimiş çöpe atılmıştı. Her yönetmeliğin orasına burasına neşter vuran, bozulan yüzünü botoksla düzeltmeye çalışan, botoksun bile dikiş tutmadığı zaman zaman patladığı günler yaşıyoruz dersek abartmış olmayız.
Bu durumun Milli Eğitim Bakanlığı için Pedagokluk olduğunu kabul etmek gerekir. Neden beş yılda on yönetmelik değişir diye kafa yormak lazım. Neden Milli Eğitim Bakanlığı sıkıştığında kanun çıkartmaya başvuruyor diye düşünmek lazım. Dün çıkarttığını altı ay sonra çöpe attığını düşünmek lazım. Neden Dörtyüz Puanlı okula İkiyüz puanlı öğrenci yerleşti diye dert etmek lazım. V.S…Bizce bu durum idarecilerin, en azından bazılarının yetişme tarzlarından kaynaklanıyor. Sürekli baskılanarak öz güvenden yoksun yetiştikleri için kendilerini ispatlamak zorunda hissediyorlar. Ancak her ispatlamaya çalışan bir yaş tahtaya basıyor, sonra ya tahtayı kurulamak için uğraşı veriyor, ya da paçalarına kadar sıvanıp böyle olmaz deyip oradan uzaklaşıyor.
Öz güven eksikliği yaşayan insanlar geçmişte yapamadıklarını bir anda yapmaya çalışmaktalar. Bilgi birikimleri yetersiz olduğu için de ellerine yüzlerine bulaştırmaktan kutulamıyorlar. Bir başka sorun ise ezikliği gidermek için göze girme aferin alma arayışıdır. Bana projeyle gelin dendiği zaman adam bir şeyler yapmak istiyor. Birkaç kitaba bakıyor kafasına göre böyle de olabilir diyerek Arşimet gibi buldum buldum diye avazı çıktığı kadar bağırıyor. Oysa bulduğu pratikte ne kadar uygulana bilir, ülke şartlarına ne kadar uygundur hiç bakılmaz.
Söz gelimi Liselerde zayıf dersi olan öğrencilere verilen üçüncü yazılı hakkı tam bir garabet örneğiydi. Birçok öğrencinin not ortalamaları yükseleceği yerde düşmüş oldu. Kaş yaparlarken göz çıkartmış oldular. Bir başka zararı ise ikinci yazılılar erken yapıldı notlar okulun bitimine dört hafta kala verildiği için öğrencilerde ciddi manada gevşeme başlamış oldu.
Şube Müdürlüğü için aylar önce mahkeme karar verdi bunu uygulamak yerine yine arkadan dolanıp kanun çıkartma yoluna gittiler.
İlköğretim Yönetmeliğinin daha yeni on maddesi değiştirildi performans notlarının girişinde birçok okulda ciddi manada kafa karışıklığı yaşandı.
Mahkeme kazanan Müdürler ile ilgili fena halde çamura yatıldı. Tekrar değerlendirme gibi saçma, saçma olduğu kadar sakat bir uygulama getirildi. Mahkeme bu kriterler objektif değildir diyor ama Bakanlık aynı kriterlerle uygulama yapmaya devam ediyor. Eğer okumaları yazmaları yoksa mahkeme kararlarını başkalarına okutsunlar mahkemenin ne demek istediğini anlayan biri çıkar. Velev ki değerlendirme objektif yapılmadı kararı versin peki siz aynı kişilerle değerlendirmeyi nasıl yapıyorsunuz. İtiraz edilmiş güven duymuyorum denilen kişiler ne yaptılar ki şimdi kendilerine güvenelim?