~~Bilindiği üzere Şeb i Arus yani Düğün Gecesi Mevlana’nın hakka yürüdüğü gecedir. Şeb Farsçada gece Arus Arapçada düğün anlamına gelmektedir. Yani kelimelerden biri Farsça diğeri Arapçadır. Bu kelimeler hangi coğrafyada söylenmiş ve yazılmıştır? Kuşkusuz Türk Coğrafyasında söylenmiş ve tarih boyunca da böyle gelmiştir. İçinde Türkçe anlamlı bir sözcük yok diye kimse elinin tersiyle itmemiş ve neden Düğün Gecesi demiyoruz diye de dert etmemiştir . Bunun nedeni kelimelerden ziyade anlatmaya çalıştığı mesajda gizli olmalıdır. Kelimelerin Arapça veya Farsça olması Mevlana nın Arap veya Fars coğrafyasında daha çok anıldığı anlamı da içermez. Bilakis Mevlevi hanelerin kaynağı bu coğrafyanın ta kendisidir. Bir alimin veya Allah dostunun kullandığı yazı dili o dönemlerde herkes tarafından kullanıldığı anlamı da çıkmaz. Nitekim Hacı Bektaş ı Velinin kullandığı dilin daha sade bir Türkçe olduğu görülmektedir. Fakat Mevlana nın Farsça yazıp çoğunlukla Farsça konuşması zaman içerisinde Konya ahalisinin Türkçe yi daha az kullandığını göstermiştir. Mevlana 17 Aralık 1273 yılında hayata gözlerini yumar yummaz Karamanoğlu Mehmet Bey 13 Mayıs 1277 yılında yani dört yıl sonra o tarihi emri vermiştir. "Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergahda, bergahda ve dahı her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye."
Günümüz Türkçesi ile "Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergahta, bergahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dilde söz söylemesin."
Bir an için Karamanoğlu Mehmet Bey’in de Mevlana nın ruh ikliminden istifade yerine sadece kullandığı dili esas alsaydı ve bir müdahalede bulunmasaydı ne olurdu, diye sormadan edemiyoruz. İşte tamda bu noktada şu sorulmalıdır. Siz Medeniyet Tasavvurundan ne anlıyorsunuz? Kendi Milletinize adını veren dilinizi istila altına aldırıp konuşulur olmaktan uzaklaştırmak bir Medeniyet tasavvuru mudur yoksa bir Medeniyeti imha mıdır?
Bugün aslında tartışılan Medeniyet inşasından çok inşa edilmek istenen bir Medeniyeti, nasıl çökertirim hesabı görülmektedir. Siz Mevlana nın ne dediğinden ziyade nasıl dediğiyle uğraşırsanız ve deyiş şeklini Medeniyet olarak sunarsanız sizi Türk Milletinin kültürünü, dilini dahası geçmişini yok saymış olmaz mısınız? Eğer birazcık Milli şuurunuz varsa Türk Milletinin kendi dilinden kelimeler üretmesine, dilini zenginleştirmesine gururla bakmanız gerekmez mi? Eğer bu Milletin bağımsız olması gerekiyor diyorsanız bu bağımsızlığın dilden başlaması gerekmez mi? Kültür Emperyalizmi nereden gelirse gelsin bir Millet için tehlikeli değil midir? Oradan gelmişse iyi buradan gelmişse kötü deme şansınız yoktur. Bunları söylediğiniz zaman hemen din ile dili aynı gören zavallılar türemeye başlıyor. Arapça öğrenmeyince dinimizi nasıl öğreniriz? Arabistan, Irak ,Suriye, Mısır gibi Arap ülkelerine kadar gitmelerine gerek yok sağ olsun hükümet bizi bu zahmetten kurtardı. Suriyeli Arapları ayağımıza kadar getirdi. İnceleyin bakalım Arapça bilen Suriyeli mi, yoksa Arapça bilmeyen Türk mü İslam’ı daha güzel yaşıyor. Benim Mesneviyi anlamam için Farsça bilmem gerekmediği gibi dinimi öğrenmem için Arapça öğrenmem de farz değildir. Elbette bilmek iyidir. Ancak eğer bilinecekse önce Türkçe mi adam gibi öğrenmeliyim sonra başka dillere bakarım. Sonuç; dil bir Milletin hayat damarıdır. O damar yaşadıkça Millet yaşar ve yaşayan milletin Medeniyet Tasavvuru olur. Yoksa ölüden ne beklenir ki?