ADINI HATIRLA!.. SOYUNU HATIRLA!.. SEN TÜRKSÜN!..
Cengiz Aytmatov'un, "Gün Olur Asra Bedel" isimli romanındaki Mankurt efsanesini okuyanlar bilir, bilmeyenlere de biz anlatalım. Efsaneyi, şu günlerde yeniden hatırlatmanın tam zamanı diye düşünüyorum.
Önce kısa özet:
Düşman Juan Juanlar komşu ülkelerin gençlerini kaçırır, zayıf olanları komşu ülkelere köle olarak satar, sağlam, güçlü kuvvetli olanları kendi işlerine bekçilik yapsınlar diye kendileri için köleleştirirlermiş. Kendileri için ayırdıkları gençlere hafızalarını kaybetmesine yol açan "deri geçirme işkencesi" uygularlarmış.
Önce esirin başını kanatarak kazırlar; taze deve derisi ile esirin kazınmış başını sımsıkı sararlarmış. Başı sarılan esir, başını yere sürtmesin diye boynuna bir tahta kalıp bağlanır ve yürek parçalayan çığlıkları duyulmasın diye de uzak ıssız bir yere götürülür, elleri ayakları bağlı, aç ve susuz, yakan güneşin altına öylece birkaç gün bırakılırmış. Kızgın güneş soğumamış deve derisini kurutarak bir mengene gibi esirlerin kafasını sıkar, dayanılmaz acılar verirmiş. Aynı zamanda da kazınan saçlar dışa doğru büyüyemediği için, içe doğru büyümeye başlarmış. Dayanılmaz acılar sonunda tutsak ya ölür ya da aklını, hafızasını yitirirmiş. Hafızasını tamamen yitiren, ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan bu insanlara MANKURT (Geçmişini Bilmeyen Köle) denirmiş.
Bir Mankurt, kim olduğunu, hangi soy ve kabileden geldiğini, anasını, babasını, çocukluğunu bilmezmiş. İnsan olduğunun farkında bile değilmiş. Ağzı var dili yok, itaatli bir hayvandan farksız, efendisinin sözünden asla çıkmayan, başkalarını dinlemeyen, karnını doyurmaktan başka bir şey düşünmeyen bir yaratık olurmuş. En pis, en güç işleri, büyük sabır isteyen, çekilmez işleri gık demeden yaparmış.
Bazı Mankurtların başındaki deve derisi, kendi derisine yapışıp çıkmazmış. "Gel başındaki deve derisini buharlayıp çıkaralım" demek, bir Mankurt için en korkutucu şeymiş. Onun için gece gündüz başlarında sıkıca geçirilmiş bir şapka bulunurmuş.
Oğlunun Sarı-Özek bozkırında deve çobanlığı yapan bir Mankurt olduğunu öğrenen Nayman Ana, oğlunu kurtarmaya karar vermiş.
Onu bulduğunda geçmişini hatırlatabilecek ne varsa yapmış. Bütün uğraşılarına rağmen oğluna anasını, atasını, mazisini, kim olduğunu hatırlatamamış.
Birkaç kez Juan-Juanların takibine uğramış ve ellerinden zor kurtulmuş Nayman Ana. Her seferinde geri dönüp oğlunu kazanmaya, ikna etmeye çalışmış.
Kendisini takip eden Juan Juanlar'ın Mankurt olan oğlunu; "O senin anan değil; o kadın senin şapkanı çıkarıp başını buğulamak istiyor" diye şartlandırdıklarının farkında olmayan Nayman Ana sonuncu dönüşünde Mankurt olan oğlu tarafından okla vurulup öldürülmüş.
Bir ana, hafızası, benliği ve kimliği yok edilmiş olan kendi öz evladı tarafından vurularak toprağa düşürülmüş. Nayman Ananın kanı toprağı sularken başındaki beyaz yazması bir kuş olup havalanmış.
Nayman Ananın ağzından çıkan, "Adını hatırla! Kim olduğunu hatırla! Babanın adı Dönenbay!" son sözlerini tekrar ede ede gökyüzünde uçmuş durmuş...
****
Mankurt evladı Nayman Ananın canını böyle yakmıştır ama Türk milleti olarak Mankurtlara katlanabiliriz belki.
Ancak asıl baş belası ve esasen katlanılamayacak bir de "Közkaman"lar var.
Mankurt, nihayetinde aklı ve hafızası olmayan biriyken; Közkaman öyle değildir. Közkamanlar dilini, milletini bilip, aklı ve hafızası varken, milletine, soyuna ihanet edendir.
Velhasıl, Mankurtları bertaraf etmek zor olmaz ama Közkamanlarla uğraşmak zordur ve bugün asıl sorunumuz budur...