Şüphesiz Yüce Kur’an-ı Kerim aklı ve akıl sahiplerini muhatap almıştır. Aklın sınırları içinde insana evrensel mesajını iletmektedir. Kur’an ve akıl birbirlerine zıt ve karşı karşıya gösterilemez.
Kur’an ve akıl yan yana ve iç içedir. İradenin etkisinde olan akıl, Kur’an ruhuna aykırı hareket de edebilir. İşte bu durumda iradenin terbiye edilmesinin önemi çıkar ortaya. İradenin terbiyesi ise kişinin imanıyla ilgilidir. İmana göre onaylanmış irade ve aklın gücü fiiliyatta yaptığı işlerin derecesi ile orantılıdır.
Yüce Kur’an direk olarak aklı muhatap aldığı için, aklın anlayamayacağı ve aklın makul görmeyeceği hiçbir şeyle insana seslenmez. Konuyu daha somut olarak şöyle de açabiliriz:
Hz Muhammed (SAV) kendisine tebliğ gelinceye , kırk yaşına kadar hem ailesi ve toplumda insanlarla birlikte yaşamıştır. O ana kadar kendisine ilahi bir mesaj da gelmemesine rağmen, toplumda ahlaklı, emin , güvenilir ve akıllı insan olarak bilinmekte olduğu herkesçe malumdur. Peygamber olmadan önce de kendisine aklından başka yol gösteren de yoktu... Yani akıl insana doğru yolu göstermek ve kendini idare etmek için verilmiştir...
Kur’an insana aklını kullanmayı ve düşünmeye davet etmektedir. Kur’an okumak, Allah’ın insandan ne istediğini anlamak niyetiyle okunmasıdır. Okunan ayetlerin üzerinde ne anlama geldiğini derin derin düşünmeyi emretmektedir. (Sana indirdiğimiz bu kitap bereketlidir, sana indirdik ki onu, ayetlerini derin derin düşünsünler ve öğüt alabilsin temiz özlüler. Sad, 29)
Toplumda ki, ahlaki ve manevi çöküntünün önüne geçebilmek için; Kur’an-ı güzel okumak yarışmaları düzenlemek çare değildir... Elbette ki Kur’an-ı güzel sesle okumak ve özendirmek faziletlidir. Fakat çare; Kur’an-ı doğru ve güzel anlamak , aklı kullanmak yarışmaları tertip edilirse genç nesillerin imanı kurtulabilir, toplum bunalımdan çıkabilir...
Kur’an zikirdir tabi ki...Fakat, tarikat ve cemaat sulandırmalarının iddia ettikleri gibi, Şeyh, şıh, hoca efendi her neyse önlerinde, ‘’ Allah Allah’’ sesleri çıkararak, def çalıp döne döne oynayarak, zıplayıp, hoplayarak, hocanın orasını burasını, elini eteğini öperek dönmek zikir değildir...
Zikir, Allah’ın insanlardan ne istediğini anlamak niyetiyle okumaktır.. Name ve sada zevki için okumak hiç değildir. İnsan ruhuna ve haysiyetine uygun olmayan, aklı teslim edercesine trans haline geçmek de zikir sayılamaz...
Bazı kişilerin akla , düşünceye karşı olmaları, sorgulama ve düşünceden yana olanları dinsizlik ve imansızlıkla suçlamaları, İslam’a fatura edilemez. Bunun nedeni İslam değil, İslam’ı kendi düşüncelerine ve menfaatlerine göre yorumlayanların ve dini kullananların kabahati ve kusurlarıdır.
Kur’anın ilk ayeti ‘’oku’’ dur. Yani ilk ayeti akıl ayetidir. Düşünmeyi, aklımızı kullanmayı ve özümüzden sapmamayı öğütler. Aklı kullanmadan, vahyi anlamamız mümkün değildir. Aklın kullanılmasını inkar edenler ve görmezden gelenler, Allah’ın indirdiği ayetlerin hikmetlerini ve evrende yaratılanların sebep, mana ve sırlarını da kavrayamaz ve anlayamaz..
Akıl sahibi kişi, düşünen, sorgulayan ve öğrenen insandır. Bu insana, ‘’ öğrenme, sorgulama, körü kürüne şeyhine itaat et, aklını kullanma, düşünme, sadece sana söylenenlere inan ve denilenleri yap...’’ demekle aynıdır...
Aklı gerektiği gibi kullanmamak, Kur’anın ifadesiyle, ‘’ pisliğe mahkum olmak’’ demektir. " O Allah aklını kullanmayanları pisliğe mahkum eder.’’ ( Yunus Suresi 100)
Aklı yaratılışın amacına uygun kullanmamak demek, Kur’ana göre, sürü iç güdüsüyle davranan hayvanlar gibi olmak anlamındadır...
Furkan Suresi 44. Ayetine göre: ‘’ Yoksa, sen onların çoğunun söz dinlediklerini veya düşündüklerini mi sanırsın? Doğrusu onlar DAVARLAR gibidirler, belki yolca daha da sapkındırlar.’’
Kur’anda düşünmeye, akletmeye yönelik çok çeşitli kavramlar vardır. İlim (bilgi sahibi olma), Basiret ( anlayış ve kavrama), ayetler (deliller), Beyyine ( açık deliller), Tefekkür ( düşünme, anlam çıkarma, ders çıkarma), Tedebbür (anlam üzerinde titizlikle derin düşünme) ve nice kavramlar düşünmeye ve aklı kullanmaya yöneliktir.
Hiç birinde bi’at, körü körüne inanma, kendi yerine başkasının düşünmesini öğütleme gibi aklı kiraya verme manasında Kur’anda bir ayet ve delil bulunmaz...
Kur’an ayetleri, ‘’...De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akleden kalbe sahip olanlar bunu kavrayabilir. (Zümer 9)
Hülasa, İslam aleminin bugünkü durumunun en önemli sebeplerinden biri olarak aklın terkedilmesidir. Ve ne zaman ki akıl terkedildi, akıl devre dışı kaldı, Allah’ın ayetleri, emir ve yasakları da devre dışı kaldı...
ALLAH (CC) İLE ARAYA KİMSE SOKULAMAZ
Tarikat ve cemaat yapılanmalarındaki insanların çok büyük kısmı, kendilerince kutsadıkları ve ‘’ Allah dostu’’ olarak telakki ettikleri kişileri, Allah ile aralarına sokmalarıdır!...
Tövbe, her türlü niyaz ve talep, Allah’a yapılır. Güya ‘’..Şeyhinin gözünden düşmekten...’’ sakınan cahil insanlarımızın temiz ve saf duyguları sömürülmekte ve aldatılmaktadırlar...
Eğer şeyh, şıh, hoca ve Allah dostu olarak görülen!, kişiler gerçekten halis Müslümanlar ve kendilerini Allah yoluna adamış kişi ve kimselerse, kendilerini diğer Müslümanlardan farklı görmezler ve kendilerini yüceltenlere ve önlerinde kapaklananlara izin vermezler. Sözleri ve davranışları ile müritleri sayılan kişileri kendi hegemonyalarına değil Allah’a çağırırlar..
Gerçek manada inanmış bir kişi, şeyhleri ve efendi denilen kişileri, Allah ile arasına sokmaya izin vermez, vermemelidir... Aracı yapılarak, Allah’a daha çok yaklaşılacağı İslam’ın ruhu ve değer yargıları ile bağdaşmaz.
Efendi, şu bu dedikleri adamların önünde, bir Müslümana yakışmayacak tavır, davranış ve sapkınlıkların İslam’a göre şirk olduğu, ancak aklını kullanmayanların ve bi’at kültüründen beslenenlerin benimseyecekleri bir tavır ve davranıştır..
Halbu ki alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber böyle miydi?. Allah Rasulü bu tür insan onuruna ters düşen ve sahabelerin karşısında ezilip büzülmesine ve akla aykırı olan her türlü tutum ve davranışlara izin vermediği bilinen bir gerçektir..
İlimden uzak, okumayan, Allah’ın ayetlerinden habersiz olanlar, Allah’a yapacakları dua ve niyazı evliya kabul ettikleri kişiler üzerinden yapmaları bi’at adına, bidat kapısını aralamıştır.
Saf ve cahil kişiler üzerinde din simsarlığı yapan, dindar olmadıkları halde dincilik yapan bu tür sahte ulema din tüccarlarının bu tür kişilere dedikleri şudur:
‘’...Sen günahkarsın, Allah senin dualarını dikkate almaz...’’ demeleridir..."
Peki bunu diyenler Allah’dan yetki mi almışlardır?. Kimin duasının kabul edilip edilmeyeceğini, Allah bu kişilere mi bildirmiştir?!.. Yoksa İslam’da bizlerin bilmediği bir ruhbanlık sınıfı mı oluşmuştur?..
Tarikat, şeyh, cemaat yapısının devamı için, Allah’a aracısız ibadet etmek isteyenlere karşı isnat ettikleri gerekçe hazırdır...
‘’ Evliya’yı, müçtehitleri, şeyhi, şıhhı , hoca efendileri devreden çıkarmak isterseniz, şeyhi olmayanların şeyhi şeytandır olur...’’
Oysa ki Allah ile kulu arasında hiçbir mesafe yoktur. Allah kuluna şah damarından bile daha yakındır.
‘’ ...Kullarım beni soracak olurlarsa doğrusu ben yakınım. Ben yakaranın yakarmasındaki çağrısına cevap veririm. Öyle ise benim çağrıma uysunlar. Bana inansınlar, böylece doğru yolu bulurlar. ( Bakara 186)
Devam edecek...