bilgi toplumunda yetiştirilmek istenen insan tipi ve halk eğitimi merkezlerinin bundaki rolü:
ÜÇÜNCÜ DALGA
Toplumbilimci Alvin Toffler 'Sınırsız Güç' adlı eserinde insanlığın gelişim aşamalarını üç gruba ayırır. Bu sınıflamaya göre insanlık 'Tarım Toplumu' olarak yaşarken, l800’lü yıllardaki sanayi devrimi ile 'Sanayi Toplumu' aşamasına geçmiş, 1960’lardan sonra da 'Bilgi Toplumu ve Bilgi Çağı' aşamasına ulaşmıştır. Toffler’in deyimi ile 'Üçüncü Dalga' gelmiştir.(1) “Bilgi toplumu; daha önce görülmemiş bir hızla, bilginin toplanması, işlenmesi ve dağıtılmasıyla ilgili faaliyetlerin arttığı bir toplumdur.”(2) Auguste Comte da, insanlık tarihini ilgilendiren eksenin, esas itibariyle bilgideki bu ilerleme olduğunu belirtir. Bilgi ise, Prof. Dr. Cihan Dura’nın ifadesiyle “gelişme ve ilerleme” olarak tanımlanabilir.
SON ÇEYREK ASIRDA DÜNYA VE TÜRKİYE
Yüzyılın son çeyreğinde dünya siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik, teknolojik vb. köklü değişimler geçirmiştir. 'Demir Perde'nin yıkılışı, Avrupa Birliğinin kuruluşu, Türk Dünyası’nın dirilişi, savaşlar, buluşlar, buhranlar almış başını gitmiştir. Özellikle iletişim alanındaki gelişmeler dünyayı bir 'köy' haline getirmiştir. Bu arada değişimi izlemek, değişime ayak uydurmak büyük bir sorun halini almıştır. Dünyada bütün bunlar olup biterken, Türkiye 'gelişmekte olan' bir ülke olarak nitelendirilmiş ve değişim sancısını ekonomik buhranlar, bölücü terör olayları, yolsuzluklar, alt yapı sorunları, iç göçler vs. olarak çekmiştir. Kısacası iç ve dış nedenlerden dolayı üçüncü dalgaya hazırlıksız yakalanmıştır. Bunun sonucu olarak ülke, kısa süreli bir bocalama devresi geçirmiş, ardından bilgi çağına erişmek için büyük yatırımlara, köklü yeniliklere girişmiştir.
EĞİTİM SERENCAMI VE HALK EĞİTİMİ MERKEZLERİ
Bilgi toplumuna giden yolda, devletin tanımının doğru yapılması gerekir. “Devlet, bireylerin bir ülkü ve/veya menfaat etrafında bir araya gelerek oluşturdukları siyasal bir sistemdir. Ve sistem amaç değil, araçtır. Burada amaç halktır.”(3) Halkın mutluluğu ve kalkınmışlığıdır. Ülkemizde eğitim alanında Hamidiye Mektepleri, Köy Enstitüleri misallerinde de görüldüğü gibi zaman zaman özel uygulamalara gidilmiştir. Halk Eğitimi Merkezleri, bu tür özel uygulamaların bir devamıdır. Bireyleri birer dişli kabul edersek, büyük çarklardan oluşan devlet mekanizmasının sağlıklı işleyebilmesi için, dişlilerin en etkin ve verimli biçimde çalışması gerekmektedir. Bunu sağlamaya muktedir olan güç her ne kadar bireyler olsa da, imkânların düzenli ve planlı kullanılması açısından bunu devletin yapması gerekmektedir. Ayrıca bu, devletin yaşaması için de bir zorunluluktur. “Bu noktada günümüz toplumları günü yakalamak için kendilerini sürekli yenilemek zorundadır.”(4) Aksi takdirde "Sessiz çoğunluk olan halkın, çağın hicaplarına vakıf hale getirilmemesi beka-yı devlet için tehlikeli olur."(5) Bunun içindir ki, Halk Eğitimi Merkezleri, hem beka-yı devlet hem de halka hizmet anlayışlarının ortaklaşa bir ürünüdür.
Peki, Halk Eğitimi Merkezi nedir? Hangi amaçla açılmıştır bu kurumlar? Halk Eğitimi Merkezleri, “Her şeyden önce kaynakları en etkili ve verimli biçimde kullanarak; kullanılmasını sağlayacak bilgi, beceri alışkanlık ve tutumları kısacası davranışları eğitim çağındaki bireylere (dolayısıyla topluma) kazandıran bir eğitim faaliyetleri bütünüdür.”(6) Bölgeler arasındaki eğitim farkının azaltılmasını; eğitimde fırsat eşitliğinin, toplumun her kesimine, ülkenin her yöresine götürülmesini amaçlamaktadır. Öze inildiğinde ise Halk Eğitimi Merkezleri bireyi ilgilendirir. Diğer ilgili taraf olan devlet genelde kalır. Ama asıl, toplumun sosyal, kültürel, iktisadî ve eğitim durumuna yaptığı etki ile anlam ve önem kazanır. Birey-toplum-devlet üçgeninde, geleceğin sağlıklı ve güvenli olabilmesi için Halk Eğitimi Merkezlerine büyük görev ve sorumluluk düşmektedir.
BİLGİ ÇAĞININ BİREYLERİ
Geleceğe dair planlar yapılırken, Türk toplumunun zihniyet gelişimiyle ilgili görüntünün (profil) doğru çizilmesi gerekmektedir. Önü alınamayan değişimlerde; kabuğundan sıyrılmış, dünyaya açılmış bir toplum için neler yapmalıyız? Halk Eğitimi Merkezleri ve Halk Eğitimi Merkezlerinde eğitim nasıl olmalıdır? Her şeyden önce “Eğitim mutlaka sosyalleşmeli; halka rağmen değil, halka göre yapılmalıdır.”(7) Belki şimdilik “Ekmek arası diploma karın doyurur doyurmasına da...” (8) ileriki yıllarda bir işe yaramayacağı apaçık ortadadır. Bunun farkında olan Türk yöneticileri, aydınları “Eğitimde yüz elli yıllık bir serencamı... yaşamaktadırlar.”(9) Yok denecek kadar kıt öğrenme imkanları bulunan ve zaten bu nedenle Halk Eğitimi Merkezlerine gelen bireylerin endüstriyle, sanayiyle, sermayeyle… kısacası bütün sosyal yaşantılarla ilişkilendirilip, kalkınma ve kültürlenme atılımlarında bir denge unsuru olarak kullanılmaları gerekmektedir. Söz konusu toplumsal barışın tesisi ve devamı olduğu için de, halk dilinde 'mahrumiyet bölgeleri' olarak adlandırılan yerleşim birimlerindeki Halk Eğitimi Merkezleri işlevsel hale getirilmeli; kültürel, meslekî, gerektiğinde örgün eğitime destek babında eğitim faaliyetleri ile de desteklenerek -ulusal çıkarlarla da ilgili olduğundan- boşluk bırakılmamalıdır. Bu yörelerdeki insanların en kısa sürede büyük toplum kütlesiyle kaynaşmaları; çağın bilgi, birikim ve becerileriyle donanmaları sağlanmalıdır.
Türkiye’nin, bilgi çağında çözmesi gereken bir diğer sorun da dil meselesidir. Ulusal dil birliği açısından, pasif okuryazarlığa işlevsellik kazandırılmalı, bireylere sürekli okuma ve araştırma bilinci aşılanmalıdır. Kültür seviyesi düşük kesimlerden gelerek, Halk Eğitimi Merkezlerinde eğitim alan bireylere temiz ve duru bir Türkçe dil becerisi kazandırılmalıdır. Böylelikle ağız ya da şive baskısıyla oluşan dil karmaşasına da bir son verilmiş olacaktır. Son yıllarda artarak devam eden yabancı dil istilâsının önüne de ancak bu şekilde geçilebilir. Yine bilgisayar okuryazarlığının yaygınlaşması, her bireyin sanalağ (internet) sayfalarını okuyabilesi de bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
SÖZÜN KISASI
Eğitim, bir ulusun geleceğinin temel taşıdır. Eğitimden geçmiş vasıflı insan gücü, o ulusun, ileriye dönük adımlarını daha rahat atmasını ve başka uluslarla ilişkilerde de elinin güçlenmesini sağlar. Halk Eğitimi Merkezleri, özellikle bölgeler arasındaki gelişmişlik farkının azalmasına, toplumsal barış ve huzurun tesis edilmesine büyük katkılar sağlar. Ama bunun gerçekleşmesi için de bireyselliği, beceri ve yetenekleri geliştirici programlar uygulanarak, Halk Eğitimi Merkezlerinin içlerinin doldurulması gerekmektedir. Kısacası insanlara nasıl balık tutulacağı öğretilmelidir. Sürekli değişimlere ayak uydurabilen; çağın şartlarını azami ölçüde yerine getirebilen; çağın bilgi, beceri ve tutumlarını taşıyabilen bireylerin hayata tutunma, hayatta başarılı olma şansları daha yüksek olacaktır.
“2000’lerin Türkiye’si insan kaynaklarını geliştirmenin, kalkınma süreci açısından taşıdığı önemin bilincinde olmalıdır.”(10) “Endüstri ötesi” toplumların bilgi, birikim ve becerilerini kullanabilen: teknoloji ve bilgi üretecek insan gücünü yetiştirebilen kısacası nüfus birikiminin (potansiyel) tamamından istifade edebilen bir Türkiye; Bilgi çağına ayak uydurmuş, her şeyi başarabilecek bir Türkiye demektir. Bunun olabilmesi içinse evrensel düşünebilen ama aynı ölçüde de milli kalabilen bir toplum yapısına, bir birey modeline ihtiyaç vardır. Sözün özü, birey-toplum-devlet üçgeninde evrensel düşünen bir beyin ve millî hisseden bir kalptir bize lâzım olan.
ALINTILAR (DİPNOT) :
1- Alvin TOFFLER, (Gelecek Bilimci) Şok, Ada Yayınları.
2- H. Atik, Sanayi Sonrası Toplum... (Doktora Tezi).
3- Prof. Dr. Ziya BURSALIOGLU, A.Ü.E.F. Dergisi.
4- Nevzat AYAZ, (T.C’nin Eski Bakanlarından) Yeni Türkiye.
5- Prof. Dr. Ahmet Turan ALKAN, Türkiye Günlüğü.
6- Prof. Dr. Orhan TÜRKDOĞAN, Yeni Türkiye.
7- Prof. Dr. İrfan ERDOĞAN, Yeni Türkiye.
8- Dr. Önder KABASAKAL, Türk Yurdu.
9- Prof. Dr. İlber ORTAYLI, Yeni Türkiye.
10- Uygur TEZEBAY, (YÖK’ün Eski Üyelerinden) Yeni Türkiye.










