Basında yapılan bir habere göre okul müdürlerinden biri öğrenci kaydı için veliden değeri seksen bin lira olan Rolex bir saat istemiştir. Bu kişi hangi sendikadan veya kim olursa olsun makul olan böyle bir iddia varsa yetkililerin soruşturması ve bu haberin doğru olup olmadığını yine yetkililerin kamuoyuna duyurmasıdır. Ancak ne hikmetse meşhur hikayede olduğu gibi bu koyunun kuzusunu kim yedi diye haykıran ormanların kralı aslanın sesine yüzü kızararak ortaya çıkan kurt “vallahi ben yapmadım” diye ortaya çıkması gibi müdür sendikası temsilcisinin de çıkıp bizim üyemiz böyle bir şey yaşamadı demesi bir itiraftır. Bu itirafın birincisi müdürün muhtemelen kendileriyle ilgili oluşu ikincisi ise müdür deyince malum sendikanın akla gelmesidir.
Bu ve benzer birçok olay göstermiştir ki yıllardır eğitimin üzerine karabasan gibi çöken sendikal taasup devam edecektir. Zaten bunu son proje okul müdürlüğünde, çeşitli nedenlerle boşalan şube müdürlüklerine atamalarda gördük. Yine aynı sendikanın dediği oldu ve müdür sendikası hüviyetleri iyice perçinlendi.
Felsefecilerin erdem tanımında toplumun çıkarını kendisinin çıkarından üstün görmek olarak bahsedilir. Peki yukarıdaki uygulamalarda toplumun çıkarı mı öncelenmiş yoksa bir sendikanın çıkarı mı? Açık bir şekilde sendikal tasubun ağır bastığını görüyoruz. Peki böyle bir anlayışta erdemlilikten bahsedilebilir mi? Elbette bahsedilemez. Şu da gerçektir ki dünya var oldukça erdemli ve erdemsizler hep karşılıklı mücadele içerisinde olmuşlardır. Demek oluyor ki tarih boyunca toplumun çıkarını şahsi çıkarından üstün gören erdemlilerle, kendi çıkarını toplumun üzerinde gören erdemsizlerin mücadelesine sahne olmuştur.
İşte tam da bu bağlamda erdemli insanlara düşen toplumu daha iyi yerlere taşımak adına liyakat ve ehliyeti önemsemek, adaleti savunmak, devlet nizamına güveni tesis etmek için mücadeleyi seçmektir. Türk Eğitim Sen’in bir sloganı vardır. “Mücadele edenler her zaman kazanamaz, ancak kazananlar hep mücadele edenlerdir.” Şimdi Neslican Tay adlı kızımızın genç yaşta vefatı kamuoyunu oldukça üzdü. Ancak bu kızımızın bir başka özelliği daha vardı ki o da “Belki öleceğim ancak mücadeleyi asla bırakmayacağım” sözüydü. Bu oldukça önemliydi. Elinden geldiğince bu kızcağız mücadelesini verdi,ancak gücü yetmedi ve ebedi aleme göçtü. Slogan da olduğu gibi mücadele edenler her zaman kazanmıyordu. Fakat şu gerçek görüldü ki toplum mücadele edenleri unutmuyor. Ucunda ölüm dahi olsa elinden geleni yapan kişiler hayırla anılıyor.
Evet mücadele hayatın her alanında her an vardır. Bazen nefsimizle bazen egolarımızla bazen hırslarımız ve ihtiraslarımızla bazen de canımıza müssallat olan bir dert ile!.. Fakat mücadele direnci daha güçlü olan kişiler bir adım daha ileriye gidip bu mücadeleyi birkaç cephede sürdürebilirler. İşte mücadelesini toplum adına veren hiçbir çıkar gözetmeden vicdani kanaatinin sesini duyup doğrudan yana tavır alanlar ancak erdemli kişilerdir.
Sonuç olarak; bize düşen mücadele azmimizden hiçbir şey kaybetmeyerek kimden ve nereden gelirse gelsin erdemsizliğe ve erdemsizlere karşı mücadele etmektir. Tıpkı Neslican kızımız gibi hayırla yad edilmek için emin olun ki bu hem toplum adına, hem devlet adına önemli bir sorumluluk ve görevdir.