10 Kasım Atatürk’ün 85.ölüm yıldönümü cuma gününe tesadüf etti. Hepiniz gibi ben de hutbenin bu hususta olacağını sanmıştım ama Diyanet yine bizleri yanılttı. Hutbenin konusu, birkaç gün önceden sosyal medyada yazıldı-çizildi. Zaman zaman belirtiyorum: çocukluğumdan beri ibadetlerini yapan birisiyim ve her zaman Cuma namazına giderim.
Uzun zamandır camilerdeki vaazların ve hutbelerin konuları -ki çoğunun İslâm’ın temel ilkeleriyle çatıştığını düşünüyorum- sebebiyle beş vakit namazımı evimde kılıyorum. Hatta bazan Cuma namazına bile gitmemeyi düşündüğüm oluyor. Cuma hutbesi değil de sanki güncel siyasi metin okuyorlar. Dolayısıyla her defasında camiden gergin ve sinirli çıkıyorum. Son zamanlarda biraz Kur’an’a dönülmüş olsa da hutbede okunanlarla uygulamaların tezatlığını bildiğimden Diyanet gözümde küçülüyor. Bakalım, bu vebalin altından nasıl kalkacaklar! Ne ise…
Atatürk’ü anmazlarsa anmasınlar! Onlar anmadıkça, “Türk Milleti” Atasına daha çok bağlanıyor, anıyor; inanarak ve coşkuyla bayramlarını kutluyor.
Cumhuriyetin nimetlerinden faydalanıp da hâlâ cumhuriyeti anlamayanlar, idrak edemeyenler var. Cumhuriyet sayesinde ömürlerinde göremeyecekleri makamlara gelenler; şükran duyacaklarına, Atatürk’e hakaret ederek gün geçiriyorlar. Bunu Allah hoş karşılar mı? Düşünmüyorlar ki, Padişahın kuluydu Allah’ın kulu oldu ve özgürleşti. Tebaa, reaya iken vatandaş oldu, özgür birey oldu.
Cumhuriyetle her türlü imkâna kavuşan kadınlara ne demeli!.. Erkek egemenliğinin hâkim olduğu; kul, köle, cariye görüldüğü, alınıp satıldığı bir düzenden, eşit ve özgür haklara kavuştuğu bir rejime geçtiler. Herhalde bu haklarının farkında değiller ki, Kur’an ayetlerini kendi istedikleri gibi yorumlayan erkeklerin gönlündeki “cahiliye dönemi”ni özler halleri var!..
Konumuza gelince; yazılarımda zaman zaman Atatürk’ten bahsediyorum. Başta şunu belirteyim: Ben, O’nun gerçek bir Müslüman olduğuna inanıyorum. Bazı hocaların söyledikleri de beni hiç ilgilendirmiyor. Ben, O’nun -sağlığından bile fedakârlık ederek- milletimize ve ülkesine yaptığı hizmetlere bakarım. O’nun nasıl bir lider olduğuna bakarım.
6-23/06/2021 tarihleri arasında Yeniçağ Gazetesi’nde “Atatürk’ün Liderlik Özelliği” başlıklı seri yazı yayınlanmıştı. Bu yazıdan bazı alıntılar aktaracağım:
“Atatürk, Millî Mücadele’de millî birliği temin eden eşsiz bir lider, muharebe meydanlarında efsanevi bir kumandan, devlet kuran büyük siyaset adamı, milletin çehresini değiştiren kudretli bir inkılapçıdır. …hem fikir hem hareket adamıdır. O, fikri ve hareketi kişiliğinde birleştirmiş bir liderdi. Esasen ‘Modern Türkiye’nin Kurucusu’ sıfatını da işte bu büyüklüğünden almaktadır.
Atatürk gerçeğin adamıdır; sağduyunun ve ince görüşün adamıdır. Nerede ne yaptı, neye karar verdi ise daima en iyisini yapmış, en hayırlısına karar vermiştir. Halkın eğilimlerini çok iyi sezen ve ruhlara sızmasını bilen usta inkılâpçılığı sayesindedir ki müşterek arzu ve eğilimler kolayca millî ülkü haline gelebilmiştir.
Atatürk bütün teşebbüslerinde millet sevgisine dayanmış, kudretli kişiliği ve gerçeği sezişe dayanan ikna kuvvetiyle kütleleri sürükleyebilecek bir lider olduğunu göstermiştir. Millî kurtuluşa bayrak olan fikirleri, görüşleri ve ölmez eseriyle, tesirleri memleket sınırlarını aşmış, mazlum milletlerin bağımsızlık ve hürriyet mücadelesinde manevî kuvvet olmuştur.
Mısır elçisine, bir sabah Çankaya sırtlarından doğmakta olan güneşi göstererek: ‘Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Şu anda günü ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Bu milletler, bütün güçlüklere, bütün engellere rağmen mânileri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve iş birliği çağı alacaktır!’
O, ‘İnsan her şeyden önce mensup olduğu milletin varlığı ve mutluluğu için çalışmalı; fakat başka milletlerin de huzur ve refahını düşünmelidir.’ Çünkü O, insanlığın hepsini bir vücut ve her milleti bunun bir organı sayıyordu. …milletler bağımsızlıklarını, millî niteliklerini, millî kültürlerini kaybetmeksizin, her türlü emperyalist görüşün dışında, insanlığın ortak değerlerinde birleşmeli idi.
Adnan Nur Baykal; ‘Kemal Atatürk’ün Liderlik Sırları’ adlı kitabında, üstün liderlik özelliklerini şöyle sıralamıştır: Açık olma/ Adam yetiştirme/ Bilgi ve tecrübe sahibi olma/ Bilgi toplama yeteneği/ Bilgilendirme alışkanlığı/ Kendini bilme/ Cesur olma/ Çevre bilincine sahip olma/ Dayanıklı olma/ Karşısındakini dinleme alışkanlığı/ Emrivakiye izin vermeme/ Esnek olabilme/ Espri sahibi olabilme/ Soyut düşünebilme yeteneği/ Fedakâr olma/ Gerçekçi olma/ Göreve talip olma/ Güvenilir olma/ Kendine güvenme/ Hazırlıklı olma/ Hedefe yönelik kararlı olma/ Hesap adamı/ İkna etme yeteneği/ İnisiyatif kullanma/ İnsan sarrafı olma/ İnsana değer verme/ Yaptığı işe inanma/ Kamuoyu oluşturma yeteneği/ Çabuk karar verebilme yeteneği/ Karar verme yeteneği/ Konuşma ve yazma yeteneği/ Liyakat aşığı olma/ Mükemmeliyetçi olma/ Müsamahalı olma/ Müteşebbis olma/ Mütevazı olma/ Öğrenme azmine sahip olma/ Öncü olma/ Örgütleme yeteneği/ Prensip sahibi olma/ Problem çözücü olma/ Programlı olma/ Sıradışı olma/ Sorumluluk alma alışkanlığı/ Strateji bilincine sahip olma/ Olacakları tahmin edebilme/ Vizyon sahibi olma/ Yönetme yeteneği/ Zaman mevhumuna sahip olma/ Zamanlama yeteneği.
Bekir Tünay’ın, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nde yayımlanan yazısında ise şunlar belirtilmektedir:
Aslında Atatürk’ün liderliği tartışılmaz. Gerek kurduğu muhtelif teşkilatlarda gerekse olayların akışı içindeki tavırlarıyla bunu ispatlamıştır. Atatürk’ün liderliği, düşünürlerce kabul edildiği gibi büyük devlet adamlarınca da tasdik edilmiştir. Bilimsel esaslar içinde aranan niteliklerin fazlasıyla bulunduğu da bir gerçektir. Küçük-büyük yüzlerce olaydaki tutum, davranış ve tavırları tarihi dolduran apaçık belgelerdir. Biz burada birkaç örnek vererek bunu, bir kere daha ortaya koymaya çalışacağız. O büyük insanın lideliğini anlatmak için hiç de fazla çabaya gerek yoktur. O, lider yaratılmıştır. Liderliğini devamlı ve sistemli olarak geliştirmiştir. Böylece de, liderlerin lideri durumuna geçmiştir.
Bilindiği gibi, zorla lider olunmaz. Zorla lider olmaya yeltenenlerin acıklı sonlarını, hemen hemen bilmeyen yoktur. Atatürk’ün liderliği için, liderlerde aranan bir yığın şartı sıralamaya da hiç gerek yoktur. Onu, zamanın akışı içinde ve olayların zincirinde göstermeyi daha uygun bulduk. O, sadece Türk Millî Kurtuluş Hareketi’nin lideri değildir. Eğer böyle olsaydı, bu şimşek deha, Anadolu’nun dört yanından sonra; Afrika’da, Asya’da, Uzak ve Yakın Doğu’da ve de dünyanın dört bucağında böylesine etkili çakamazdı.
İşte gerçek lider budur. Herkesin hareketsizlik içinde ne yapacağını bilmediği anda, en uygun zamanda, en akılcı ve gerçekçi çareyi bularak süratle hareket edebilen insandır.
31 Ekim (1917)’de de, Yıldırım Orduları Kumandanlığını Alman generali Liman Von Sanders’ten teslim alır. Bu devr-i teslimde, Alman generalinin: ‘Yenildik… Bizim için her şey bitti’ sözüne karşılık olmak üzere Mustafa Kemal Paşa da: ‘Savaş, müttefiklerimiz için bitmiş olabilir. Ama bizi ilgilendiren savaş, kendi istiklâlimizin savaşı ancak şimdi başlıyor’ der.