21 Nisan 2024’de yazdığım “Şükür Seçimler Bitti!..” başlıklı yazımda; millet olarak sık sık sandığa gitmekten ve yaşadığımız gerginliklerden dolayı çok yorulduğumuzu, biraz olsun artık dinlenmek istediğimizi belirtmiştim.
Ama mahalli seçimlerin hemen ardından, ülkenin asıl meselelerini unutturmak ve tabanındaki yenilgi psikolojisini bastırmak için iktidar “Anayasa değişikliği” konusunu gündeme getirdi: “Haydi ekonomik sıkıntıları geçtik; çevremiz ateş altındayken, derdimiz Anayasa mı?..” demek zorunda kalmıştım.
Bugüne kadar Anayasaya uyulmadığı ve değiştirilmedik maddesi kalmadığı halde hâlâ darbe Anayasası çığırtkanlığı yapılıyor. Anayasanın 177 maddesinin 96’sı değiştirilmiş, 23 maddesi yürürlükten kaldırılmış. Herhalde son amaçları, başlangıç maddeleri ile “Türk ve Türklük” kavramlarını kaldırmak!..
Yasalar
Söz konusu yazımda; “Öncelikle TBBM’nin itibarı ve milletvekillerinin niteliği sağlanmalıdır. Bunun için de TBMM İçtüzüğü değiştirilip meclise çeki düzen verilmelidir.” demiş ve sebebi olarak “Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu”nu göstermiştim.
Aslında Anayasadan önce bu yasaların değişmesi gerekmektedir. Çünkü mevcut bu iki yasa; partilerde lider sultasına (lider tanımına ve ölçütlerine göre değerlendirirsek, genel başkan ifadesi daha uygun düşmektedir) ve tek karar verici olmalarına sebep olmaktadır. Partilerin, parti üyelerinin ve seçmenlerin bu prangadan kurtarılması lâzımdır.
Partiler; genel başkanın hâkim ve güçlü olduğu kuruluşlar iken, bir de Anayasa değişikliği yaparak “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile tek adam rejimini getirdik. Bundan bir an önce kurtularak hem ülkede hem de partilerde demokratik ortam oluşturulmalıdır.
Ayrıca, partilerin amaçları farklı olsa da birer sivil toplum kuruluşu olduklarının farkında olarak sivilleşmeye yönelmelidirler.
Partiler
Tüzel kişi sayılan partilerin tüzüklerine uygun ilkeli bir duruşları olmalıdır. Kurumsallaşmak için bu şarttır. Maalesef! Partilerde kurumsal yapı oluşmamıştır. Ne parti açıklamalarında ne de yöneticilerin söylemlerinde bunu göremiyoruz. Partiler; yalan, yanlış ve çelişkili ifadelerle ve birilerine “temenna çakmadan” konuşamayan kişilerle dolu. Partilerin icraatları ise genel başkanların iki dudağı arasında… (Siyasi Partiler Kanunu’nun 15.maddesine 2014 yılında eklenen maddeyle “eş başkanlık” getirilmesi de yönetim açısından yanlıştır. Çift başlılık her zaman zarar verir. Konuya cinsiyet açısından da bakılmamalıdır.)
Siyasi Partiler Kanunu; bazı kıstaslar koysa da -özellikle 37.madde- inisiyatif kullanma hakkını, parti tüzüklerine bırakmıştır. Aynı maddenin, “(Ek: 31/7/1998- 4381/7 md.) Siyasi partiler, ön seçim ya da aday yoklaması yaptıkları seçim çevrelerinde, toplam olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının %5’ini aşmamak üzere, ilini, seçim çevresini, aday listesindeki sırasını, ön seçim veya aday yoklaması tarihinden en az on gün önce Yüksek Seçim Kuruluna bildirmek koşuluyla merkez adayı gösterebilirler. Ön seçim ya da aday yoklaması yapılmayan yerlerde, siyasi partilerin merkez yoklaması veya diğer usullerden biri veya birkaçı ile aday belirleme yetkileri saklıdır.” demektedir.
Partilerin mutlaka ön seçim yapmaları sağlanmalıdır. Yasa değişikliği ile inisiyatif kullanma hakkı kısıtlanmalıdır. Sadece doğrudan siyasetle bağı olmayan tecrübeli, birikimli, yetişmiş kişiler için genel başkana (veya MKYK’na) verilen merkez aday belirleme oranı %1-2’ye düşürülmelidir.
Parası olanın veya genel başkana yakın olanların milletvekili listesine girmelerinin önü kapatılmalıdır. En önemlisi partiler şirket görüntüsü vermemeli, genel başkanların ya da bir grubun şirketi gibi olmaktan kurtarılmalıdır. Partiler, parti gibi olmalıdır.
Bu kanunlarda gerekli değişiklikler yapılarak partilere çeki-düzen verilmelidir. Hem parti üyeleri hem de seçmenler, önlerine konulan listelere oy vermek zorunda kalmaktan kurtarılmalıdır. Teknolojinin bu kadar ileri olduğu bir çağda en azından parti içi ön seçimler yapılabilmelidir.
Mevcut “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” cumhurbaşkanı adaylarını, seçilebilmek için diğer partilerin bir oyuna bile muhtaç duruma getirmiştir. Dolayısıyla partiler arası pazarlıklar da artmıştır. Hem partilerin hem de adayların eli kolu bağlı hale gelmiştir. Koalisyon dönemlerinden daha kötü durum ortaya çıkmıştır.
Başka bir konu ise ülkemizde partilerin çokluğudur. Nisan 2024 itibarıyla 138 partinin etkin olduğu belirtilmektedir. Bu kadar siyasi partinin seçimlere katılması sıkıntıları da beraberinde getirmekte; harcamayı artırdığı gibi karmaşaya, kargaşaya ve oy pusulalarının iptaline sebep olmaktadır.
Birbirine benzer veya birbirinden bölünerek çoğalmış dolu parti vardır; önüne gelen parti kurabilmektedir. Ama birçoğu “tabela partisi” konumundadır. Maddi yanına değinmeyeceğim ama öyle kolay parti kurulmamalıdır. “Demokrasilerde böyle bir engel konulamaz” diyeceksiniz. Haklısınız ama “kurban pazarlığı yapar gibi” partiler arası pazarlık da olmamalıdır. Bir baraj getirilmelidir. Bu baraj %7’lik milletvekili çıkarabilme barajının dışında, seçimde yeterli -diyelim ki %1- oy alma zorunluluğu olmalıdır. Bu oyu alamayan partiler daha sonraki seçime -en azından bir seçime- katılmamalıdır.
Yasalar çıkarılırken muğlak olmamalı, kesin hüküm içermelidir.
Parti içi konular
Partilerde ön seçim yapma zorunluluğu getirilmelidir. Ayrıca, seçimlerde aday (aday adayı) olacakların, seçim tarihinden en az altı ay veya bir yıl öncesinde aday olacağı partiye üye olma zorunluluğu getirilmelidir. Zaten devlet memurları hariç, partilere herkes üye olabilmektedir. Aday olup seçilemeyen, geri memuriyete dönebildiğine göre devlet memurlarından da bu yasak kaldırılmalıdır. Memurlar da dolaylı olarak gönül verdiği partinin içindedir. Gerçek partililerin aday olmalarının önü açılmalı, derleme toplama adaylarla bir yere varılamayacağı bilinmelidir.
Partisinin amaç ve ilkelerinin bilmeden partiye üye olmak da ayrı bir garabettir. Zaten zırt-pırt parti değiştirenler bu tiplerdir. İnsan, her şeyden önce kendine, sonra da seçmenine saygı duymalı, kişilikli ve ilkeli olmalıdır.
Tam bağımsız ve tarafsız bir Yüksek Seçim Kurulu, partilerin üye listelerini düzenleyerek ön seçimi (aday yoklamasını) kolayca yapabilir. Sonuçlara -parti yönetimi dahil- herkes kesinkes uymalıdır.
Partilerin taşra teşkilatlarının genel kurullarında seçilen yönetimlerin görevden alınması keyfiliği -çok zorunlu haller dışında- kaldırılmalıdır.
Ayrıca, “çocukların evcilik oynadığı gibi” ülkede bir particilik oyunu oynanıyor. Bundan kurtulup gerçek partiler haline dönüşecek yollar açılmalıdır.
Tüm resmî ve özel kurum ve kuruluşlarda ciddiyet ve disiplin kalmadığı gibi partilerde de kalmamıştır. Parti değiştirenleri mi dersiniz, “zıllıdım/ cıllıdım oynamıyorum” diyen siyasileri mi dersiniz, herkes bir garip oldu. Gerçekten, bu durumu ne ülkemize ne de kişilere yakıştıramıyorum. Kendi çıkarlarından önce ve her zaman, vatan-millet sevdası ve çıkarı öne gelmelidir.
Mutlaka uygun bulmadıklarınız olmuştur ama siyasi bir gelecek düşünmediğim için görüşlerimi rahatlıkla sizlerle paylaşmış oldum.
Son olarak; genel ve yerel seçimler bir arada yapılarak, şu seçim yoğunluğundan çıkmalıyız. Stres yaşamaktan gerçekten çok yorulduk.