Namaz vakitlerine bakmak için uzun yıllardır “Diyanet Takvimi”ni alırım. Okuma alışkanlığımdan dolayı da yapraklarını her gün mutlaka okurum. 3 Nisan 2024 Çarşamba günkü yaprağın arkasında, Peygamberimizin; “Kim bir topluluğa benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.” hadisini paylaşmışlar.
Altına da “Müslüman, dinî ve ahlaki değerleriyle yaşar” başlıklı bir metin koymuşlar. Metinde; “En hayırlı ümmet’ övgüsüne mazhar olan her mümin, zihnine ve gönlüne yalnızca İslâm’ın yüce değerlerini nakşeder. Kaynağı vahiy olmayan her çeşit düşünce, uygulama ve alışkanlık karşısında dikkatli davranır. İmanına zarar verebilecek tehlikelerden uzak durur. Söz ve davranışlarına İslâm ahlakını yansıtır. Dünyevi heves ve arzuların peşinden koşmaz. Alın terinin kıymetini, helal kazancın bereketini unutmaz. Aldığının ve sattığının hesabını vereceğini aklından çıkarmaz. Az da olsa yalnızca helalle yetinir. Allah’ın emirlerine uyar, haramlarından sakınır. Kimliğini muhafaza eden bir Müslüman, popüler kültürün girdabında kaybolmaz. Başka dünyalara ait yaşam tarzlarını bilinçsizce taklit etmez. Dinimizde ve sahih geleneğimizde yeri olmayan sembolleri, tutum ve davranışları benimsemez. Bunun, Müslüman kimliğini zedelediğini, toplumu ve gelecek nesilleri dinine ve değerlerine yabancılaştırdığını bilir. Müslüman’a yakışan hayatının her alanında İslâm ahlakını ve terbiyesini kuşanmaktır.” denilmektedir.
Yazıdaki birkaç cümleyi eleştirsem de genelde güzel ifade etmişler. Ama uygulamalara ve örneklere baktığımızda hiç de öyle değil. Nasıl yaşadıklarını görüyoruz. Böyle yazıları okuyunca hem gülesim geliyor hem de üzülüyorum!..
İslâm’ı, referans göstererek/ kullanarak iktidara gelmişlerdi. Yasaklarla, yoksullukla ve yolsuzlukla (3Y formülü) uğraşacaklardı. Peki, 22 yıllık dönemde -laftan başka- İslâm’ın ilkelerine uygun ne yapılmıştır?.. Aksine, işlerine geldiği gibi konuşmuşlar, fetvalar ve vaazlar vermişler, hutbeler okutmuşlardır. Maalesef! İtiraz etmesi gereken din adamları da buna alet olmuşlardır.
Acaba samimi Müslümanlar gibi Allah’ın emirlerine uyuyorlar mı? Sanmıyorum: “Görünen köy kılavuz istemezmiş”. Eskiler derler ki; “Hocanın dediğini yap ama gittiği yoldan gitme”. Bunlar, Allah’ın sözlerine muhalif, yanlış bir hayatın içindeler. Onun için, yaşanan süreci düşündüğümde, takvim yaprağındaki yazı anlamsızlaşıyor.
Örnek olmak, rol model olmak durumunda olan din görevlileri ve yöneticiler, cemaat ve tarikatlar; öncelikle İslâm’ın ahlâk kurallarına uymak zorundadırlar. Çünkü en büyük vebal ve sorumluluk onların üzerindedir. Tabii ki paranın tadını aldılar, din ticaretinden bol bol kazanıyorlar, rant iyi, vazgeçerler mi sanmıyorum.
Batının etik kurallarından binlerce yıl önce İslâm’ın ahlâk kuralları gelmesine rağmen, bugün İslâm dünyası ahlâksızlık girdabında boğulmaktadır. Oysa, Batıda bu kurallar işliyor. Yediği yemeğin parasını devlet bütçesinden karşılayan yönetici, kamuoyunun baskısı ile görevinden istifa edebiliyor, görevini bırakabiliyor. Meselâ: Japonya’da görevini lâyıkıyla yapamadığı veya bir zarara ya da ölüme sebep olduğunu düşünen/fark eden kişi intihar edebiliyor (harakiri yapabiliyor). Ya biz de?.. “Deveyi havuduyla yutuyorlar/ götürüyorlar”, hiçbir şey olmuyor. Adalet de sormuyor!..
Öyleyse, “Her koyun kendi bacağından asılır” misali, her Müslüman da kendinden sorumludur. Ve dinini öğrenmek ve Kur’an ilkelerine göre yaşamak zorundadır.
Bir topluluğa benzemek
Peygamberimizin, “Kim bir topluluğa benzemeye çalışırsa, o da onlardandır” sözüne gelince; bunu da ahlâk açısından değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Ahlâksız bir toplumu örnek alırsanız, ahlâksız olursunuz. Ahlâksız bir Müslüman dindar olamayacağı gibi dindar bir Müslüman da ahlâksız olamaz.
Bu söz; “Kültür Emperyalizmi”ni de çağrıştırmaktadır. Bir topluluğu birebir taklit etmek, benzemeye sebep olur. Bir milletin diğer bir milleti taklit etmesi de aynıdır. Her millet, kendi kültür değerleriyle vardır ve onu yaşarlar.
Araplarla Türklerin kültürleri çok farklıdır. Bu sebeple aynı dine mensup olsak bile birbirimize benzemeyiz. Kur’an’a bağlıyız ve Peygamberimizi çok sever, saygı duyarız. Bizim için örnek insandır. Kur’an’ın sure ve ayetlerini açıklayan hadisleri, yol gösterici tutum ve davranışları kabulümüzdür. Ancak, Araplar arasında yaşaması/ büyümesi sebebiyle giyimi-kuşamı, kılık-kıyafeti, sakalı-tıraşı veya yemesi-içmesi gibi Arap adet ve gelenekleri, sünnet olarak değerlendirilemez. Böyle daha çok dindar olunmaz; olsak olsak Araplaşmış oluruz.
Ümmetin iyilikte yarışması
Her Peygamberin ümmeti olduğu gibi biz Müslümanlar da, Hz.Muhammed Mustafa (sav)’nın ümmetiyiz. Ancak ümmet olmamız, Siyasal İslâmcılar gibi bir ideolojinin içinde olmamızı gerektirmez.
Kur’an (Maide 5/48)’da: “(Ey Muhammed!) Sana da o Kitab’ı (Kur’an’ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik. Artık, Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol koyduk. Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı. Öyle ise iyiliklerde yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman anlaşmazlığa düşmüş olduğunuz şeyleri size bildirecektir.” denilmektedir.
Ayetin tefsiri şöyle (kısaltılmış): “…Allah Teâlâ dileseydi başlangıçtan itibaren bütün insanlar için tek kitap gönderir ve onları tek bir ümmet yapardı. Fakat birçok hikmete binaen böyle yapmamıştır. Bunların başında Allah’ın insanı değişme ve gelişme kabiliyetiyle yaratmış olması vardır. İnsanı böyle yarattığı için dinleri de bu fıtrat çizgisine uygun kılmıştır.
İnsanın birden fazla din karşısında bulunması, bunlar içinden hak olanı seçmesi bakımından bir imtihan vesilesi olduğu gibi, kavim, ümmet, millet vb. isimlerle birbirinden ayrılmış sosyal gruplardan birine mensup olması da bir imtihan aracıdır…” Aynı surenin 67 ve 92.ayetlerinde, Peygamberin tebliğ görevinden bahsedilmektedir. O halde! Din adına konuşanlar; size ne oluyor!..
Prof.Dr. A.Bican Ercilasun “Din, siyaset ve ideoloji” başlıklı (25/11/2012, Yeniçağ) yazısında;“…Kısaca din manevi varlık ve kavramlara dayanır; ideoloji ise maddi varlık ve kavramlarla ilgilidir...
Dini, siyaset ve ideolojinin alanına çekmek her şeyden önce dinin kendisine zararlıdır. Bu tutum, yüce, manevi ve ulvi bir kurum olan dini; beşerî ve maddi olan ideolojiler ve politikalar seviyesine indirmek anlamına gelir. Yani dini, bulunduğu yüksek ve manevi mertebeden indiriyorsunuz; insanoğlunun ürettiği ideoloji ve politikalarla yarışa sokuyorsunuz. Dine bundan daha fazla zarar verecek bir tutum düşünemiyorum…
Din adamları ve dinini seven insanlar, dini siyaset ve ideolojiden uzak tuttukları ölçüde dinlerine ve insanlara yararlı olurlar. Aksi tutumda olanlar da o ölçüde zarar verirler.”
Maalesef! Toplumumuzu bir arada tutan değerler aşındı ve yıprandı; ahlâkî çürüme ve yozlaşma had safhada. Eskiden toplumda kıymet verilen sözler ve sözcükler, değersizleşti ve normalleşti. Televizyondaki yayınlar, diziler, gündüz kuşağındaki programlar rezalet dolu. Ama “dur” diyen yok!.. Sayelerinde değerlerimiz kalmadı!..
Bu durumda ne düşünürsünüz? Bence, milletimiz bunlarla oyalandırılarak ve Türkiye’nin gerçek sorunlarından uzaklaştırılarak, kendi politikalarını rahat rahat uyguluyorlar.
Bizim farkında olmamız yetmiyor; önemli olan yetkililerin farkına varıp çözüm üretmesidir.