“Dizilerle Tarih Şuuru” başlıklı 14/06/2020 tarihindeki yazımın peşinden Moğolları ve Cengiz Han’ı anlatan yazılar yazmıştım. Tarihimize meraklı olduğumdan -dizileri beğenmesem de- sorgulayarak seyrediyorum. Çünkü çok yanlışlar, eksiklikler ve hatalar yapılıyor. Maalesef! Senaryoyu yazanlar tarihe bağlı kalmıyorlar.
Birçok kez belirttiğim gibi tarih, dizilerden veya filmlerden öğrenilmez. Ama çocukların ve gençlerin ilgilerini çektiği ve tarihe karşı merak uyandırdığı için önemli buluyorum. Okullarda verilemeyen tarih bilinci, bir nebze de olsa bu yolla verilmiş oluyor. Biz de çocukken Malkoçoğlu, Karaoğlan, Tarkan gibi filmleri seyrederek büyüdük.
Biliyorsunuz; Türklerin anayurdunun Orta Asya olduğu hususunda bir görüş ayrılığı yoktur. Sadece bölgenin hudutları konusunda farklı düşünceler vardır. İran’ın kuzeydoğusunda kalan bu bölgeye “Turan”, bölgede yaşayanlara da “Turan halkları” denmektedir. Orta Asya’nın kadim milletleri Türkler, Çinliler ve Moğollardır. İran bölgesindekiler de Parslar/Persler/ Farslardır.
Türklerle Moğolların tarihi, kültürü, mitolojisi aynıdır. Fransız tarihçi Rene Grousset, “Stepin dahili tarihi, Türk-Moğol kabilelerinin tarihidir (Stepler İmparatorluğu, Tercüme: Prof.Dr.Halil İnalcık, TTK Yayını,2011).” der. Yılmaz Öztuna ise, “Türklerle Moğollar, binlerce seneden beri birbirleriyle karışmışlar… (Büyük Türkiye Tarihi, Ötüken Yayınevi, 1977, c.1)” demektedir.
Prof.Dr.Ahmet Bican Ercilasun da, “Bugünkü Türk Dünyası'nı bir bütün kabul ediyorsak, bu dünyanın her köşesinde yaşayan insanların geçmişlerini de kabul etmek, hepsinin tarihini Türk tarihinin parçası saymak zorundayız. …Oğuznameler, Moğollar ile Türkleri birbirinden ayırmaz, Moğolları da Oğuz Han soyundan kabul ederdi. İlk Osmanlı tarihleri de Çengiz'e olumlu bakarlardı. Aslı ne olursa olsun Cengiz Han, bütün Türk ve Moğolları içine alan büyük bir imparatorluk kurmuştu. Ordusunun, ahalisinin en az %70'ini Türkler oluşturuyordu (Tarihe Nasıl Bakmalıyız? Yeniçağ, 22/09/2019)”.
Cengiz İmparatorluğu’nun çökmesi sonucu kurulan Altınordu, Çağatay, İlhanlı devletleri ile bunların dağılmasıyla ortaya çıkan hanlıklar hep Cengizoğulları tarafından yönetilmiştir. Mesela; Anadolu Selçuklu Devleti İlhanlılara bağlıydı ve sultanları, İlhanlı hükümdarı tarafından atanıyordu.
Dr.Rıza Nur’un, “Türk Tarihi” adlı eserinde Moğollarla ilgili kurduğu bazı cümleleri buraya almak isterim: “İmparatorluğu Çingiz Han ilk Moğollarla beraber Karluk, Nayman, Karayet gibi halis Türk uruklarla teşkil etmiştir. …Bu imparatorluğun resmi dili, yazısı Moğolca değil, Uygurca idi (c.2/s.45). Çingiz Han’ın ailesi olan ‘Burçiken’ler Karakurum taraflarından, yani eski Türk makamat-ı mübarekesindedir (c.2/s.46). Yesukey’in nesline ‘Burcikin (Burcıken)’ lakabı verdiler. Ebulgazi Bahadır Han’a göre ‘Burcikin’, gözü şehla demektir. Hakikaten Yesukey’in neslinin gözleri şehla, saçları sarı ve kendileri ak idi (c.2/s.50). Çingiz Han’ın kurduğu imparatorlukta her şey halis Türklerin elinde idi. Moğollar sade saltanat hanedanını teşkil ediyorlardı (c.2/s.117).”
Cengiz Han’ın esas adı Timuçin’dir: Babası Yesügey Bahadır, anası Uçin (Höelin Ujin)’dir. Andası (kan kardeşi) Camuka/ Camoka’dır. Camuka’nın Timuçin’e; “Dağın yamacına konalım/ At çobanlarımız, çadırlara girsinler. Dere boyuna konalım/ Koyun ve kuzu çobanlarımız karınlarını doyursunlar.” dediği söylenir!..
Yine, Atlas dergisinde (Şubat-1998, s.89) yayınlanan “Hun beyi ile evlenen bir Çin prensesinin feryadı” adlı şiiri, Hunların yaşayışlarını anlattığı için aşağıya alıyorum:
“Yurdumdan ayrıldım, kara bağlarım./ Şimdi de Hunların çadırı yerim./ Ocağım kül oldu, ona ağlarım./ Dünyaya gelmemiş olmak isterim.
Yapağı eğirir, keçe giyerler;/ Gözüme bet gelir, gönlüme kötü./ Koyunun o kokmuş etini yerler./ İçemem bakırla sunulan sütü.
Davulu her gece durmaz döverler,/ Dönerler tâ güneş doğana kadar./ Fırtına bozkırda gök gibi gürler,/ Yolları toz duman boğana kadar.”
Tarihî diziler
Kültür değerlerimizin aktarılmasının bir yolu da televizyon dizileri ve sinema filmleridir. Bu sebeple dizi ve film metinleri (senaryoları) yazılırken çok dikkat edilmelidir:
- Senaristler; tarihe duygusal yaklaşmamalı, kendi ideolojilerini veya inançlarını katmaya uğraşmamalı, objektif olmalı ve tarihî gerçeklere bağlı kalmalıdır.
- Yapımcılar; sadece para kazanmayı düşünmemeli, çok güzel bir hizmet yaptıklarını görerek masraftan kaçınmamalıdır.
- Dizilerde figüran sayıları çok yetersizdir. Hükümdarların, sultanların, beylerin, alpbaşıların, komutanların yanlarında bir-iki yoldaşı bulunmaktadır: İnandırıcı olmak için daha fazla asker olmalıdır.
- Gündeme dönük siyasi mesajlar verilmemeli, 1980’lerde kullandığımız sloganlar ve hamasi nutuklar atılmamalıdır.
- Her bölümde özellikle kadın oyuncular aynı kıyafetleri (kostümleri) giyiyorlar. Hükümdar veya bey eşlerinin düğünde, şölende, toyda giyeceği kıyafetle çatışmalara girmesi gülünç kaçıyor. Bırakın bu kıyafetlerle dövüşmeyi, kılıç kullanmayı; altında ezilirler!..
(Kültür emperyalizmi gerçeğini bilelim. Yabancılar; hiçbir masraftan kaçınmayarak öyle kaliteli filmler çekiyorlar ki, hayran olmamak mümkün değil. Kahramanlarının birçoğu hayali olmasına rağmen çocuklarımızı inandırıyorlar, kandırıyorlar.)
- Dizi kahramanlarını “dindar göstermeye çalışmak”; ibadet yaptırmak ya da dinî hikâyeler anlattırmak gibi aşırıya ve abartıya gerek görmüyorum. Dizinin geçtiği dönemlerde, “Türk Töresi”nin de geçerli olduğunu unutmayalım.
Mesela; “Lütfi Paşa Tarihi’nde, Osman Gazi’nin tahta geçiş merasimi şöyle anlatılır: “Oğuz resmince üç kere yükünüp baş koydular. Andan dürlü ballardan ve kımızlardan getirüb Osman Gazi’ye sağrak sındılar.” (Prof.Dr.Mehmet Eröz, Türk Kültürü Araştırmaları, Kutluğ Yayıncılık, 1977, s.137)
Şükrullar Tarihi’nde, Osmanlıların sefer esnasında çalınan davulu ayakta dinlediklerini, bunun töre olduğunu şöyle anlatır: “Doksan üç yaşında idi. Er Tuğrul’un ölümü haberi Sultan Alaeddin’e erişince buyurdu. Er Tuğrul oğlu Osman’a yarlık yazdılar. Tuğ, davul, kılıç, kaftan gönderdi. Osman’ı savaşa memur kıldı. Sancak, kaftan ve davul gelince Osman Beğ ayağa kalktı. Padişahlık türesince davul çaldılar. Kutlu olsun dediler. O zaman oturdu. O çağdan beri Osman’ın türesidir: ne zaman seferde davul çalınsa Osmanoğulları ayakta dururlar. (Aynı eser, s.138)”
- Güya istişare yapmak için divan toplanıyor ama divandakiler hiç görüş belirtmiyorlar: Daha çok “ne yapacağız beyim?” diyorlar. Akıl, sadece bey de var, diğerlerinde yok galiba!..
- Ağır yaralıların (sanki dokuz canlılar) çabucak iyileşip olaylara müdahale etmesi de komik kaçıyor…
- Kısacası tarihimizde; destanlar, masallar, kahramanlar, akıncı hikayeleri ve yaşanmış konular o kadar çok ki... Devletimiz katkı sağlamalı; eğitim amaçlı daha kaliteli diziler ve filmler yapılmalıdır.
Sonuç olarak; Moğollarla Gök Tanrı inancı, kam (şaman), atalar kültü, ateş kültü, anda (kan kardeşliği), ant içme gibi birçok benzerliklerimiz olup tarih ve kültür birliğimiz vardır. O sebeple, Moğolistan da “Türk Devletleri Teşkilatı”na -gözlemci olarak da olsa- katılmalıdır.
“Türk Tarihi”; erken yaşta çocuklarımıza çok iyi öğretilmeli, tarih şuuru (bilinci) verilmelidir. Türk Milleti’ne mensubiyet ve Türk Devleti’ne aidiyet ancak böyle sağlanır.