Geçen haftalarda, Çağıl Çayır’ın “Cermen’ Runik Yazısının Türk Kökeni (Kaynak Yayınları, 1.Basım, Mayıs 2023)” adlı kitabından yararlanarak, “Odin Türk’müş” başlıklı iki yazı yazmıştım. Aslında konu uzun; kısa köşe yazılarıyla anlatmak da zor. Yazar hem mitolojik olarak hem de somut deliller ışığında Avrupa’daki tartışmaları aktarmaya çalışmış.
Odin’le ilgili ayrıntılı araştırmayı size bırakıp kitaptan şu ifadeleri de aktarayım: “Wotan-Odin kültünün Cermen topraklarında yayılmasının çeşitli şekillerde ya ‘savaşçı bir kültürel hareketle’ ya da seçkin bir Cermen savaş ağasının maiyetinin kültünün sağladığı prestijle gerçekleştiği söyleniyor. Diğer filolojistler de benzer şekilde tanrının arka planının öncelikle mitsel değil, kültsel olduğunu vurguladılar. Wotan-Odin en başından beri kendinden geçen bir kâhin ve sihirbaz imajı üzerine ‘şamanistik’ özelliklerle şekillenmiş. Cermen bölgesine akın eden Doğulu kabileler, muhtemelen benzer bir yerli tanrı kültüyle karışmış olan bu gezgin ve şifacı şaman-tanrı imgesini de beraberlerinde getirdiler. Daha sonraki bir dönemde Wotan-Odin imgesi, savaşçı bir kültürün ortamında atlı bir savaşçı ve büyücü olarak yeniden şekillenmiş (s.93-94).” olduğu belirtilmektedir.
Başlıktaki konunun anlaşılır hale gelmesi için, Çağıl Çayır’ın kitabına geçmeden önce kitapta geçen bazı sözcüklerin tanımını, Türk Dil Kurumu (TDK) Güncel Sözlüğü’den aktarmak istiyorum:
*Run (Fransızca run): 1.(isim) III-XIII.yüzyıllarda İngiliz İskandinav dillerinde kullanılan alfabenin harflerinin her biri. 2.(isim) Göktürk yazıtlarında kullanılan yazı türünün harflerinden her biri.
*Runik (sıfat, Fransızca runique): Run harfleriyle yazılmış.
*Runik yazı: 1.(isim) Run harflerinin kullanıldığı eski bir Germen yazısı. 2.(isim) Göktürk yazıtlarında kullanılan yazı sistemi.
*Cermen (isim, özel, Fransızca germain): Bugünkü Almanya’yı, Bohemya’yı ve Polonya’nın batı bölümünü kapsayan Cermanya’da milattan önce III.yüzyıldan IX.yüzyıla kadar yaşayan halk veya bu halkın soyundan olan kimse.
*Cermen dilleri (isim, özel, çokluk): Kuzey Avrupa’da konuşulan, Hint-Avrupa dil ailesinin bir kolu.
*Cermence (özel): 1.(isim) Cermenlerin kullandığı dil. 2.(sıfat) Bu dille yazılmış olan.
*Latin (özel): 1.(isim) İtalya’nın orta kesimindeki Latium bölgesinde yaşamış olan halk veya bu halkın soyundan olan kimse. 2.(isim) Latin halkları.
*Latin halkları (isim, çokluk): Dilleri Latinceden türemiş Fransız, İspanyol, İtalyan, Portekiz halkları; Latin.
*Latince (özel, L ince okunur): 1.(isim) Latinlerin kullandığı dil. 2.(sıfat) Bu dille yazılmış olan.
*Latin dilleri (isim, dil bilimi, çokluk): Latin halkları tarafından konuşulan, Hint-Avrupa dil ailesinin bir kolu.
Runik yazılarının Avrupa’da tartışılması
Çağıl Çayır; kitabının önsözünde şu ifadeyi kullanmaktadır: “Özellikle runik yazı araştırmaları Avrupa'da ırkçı ideolojilere alet edildi ve siyasi çıkarlar için kötüye kullanıldı (s.12).” Yazar, araştırmaları ve tartışmaları üç ana döneme ayırarak değerlendirmiş. Bunlar:
1) 1453'ten sonra halkların ayrıştırılması,
2) 1893'ten sonra yazıların ayrıştırılması,
3) Günümüzün araştırılmaları (s.21).
“…araştırmalara göre; ‘Avrupa için en etkili göçler, …Hint-Avrupa dil ailesinin etnik gruplarından, Hunlardan, Türklerden ve Moğollardan gelmiştir. Asya ve Avrupa arasındaki kıtalar-üstü etkileşimin ve göçün tarihi 6 bin yıldan geriye uzanmakta. Üstelik tarihöncesi göçler 14.000 ve 19.000 yıl önce ‘Doğu Sibirya bölgesinden İskandinavya'ya kadar’ genişlemiş: ‘O halde bilinen tarihsel göçlerin tamamen eski Doğu-Batı göçlerinin ve beraberinde gelen dil temaslarının devamı olduğu görülmektedir.’
Böylece Avrasya bozkırlar kuşağı kültürlerarası bir temas alanı olarak ortaya çıkıyor ve arkeolojinin yanında dilbiliminde de artan ilgi görüyor. Bununla beraber halkların birliğinden ve runik yazının Türk kökeninden söz eden Frank ve İzlanda göç destanları da yeniden gündeme geliyor. Bunun dışında sadece yazıların benzerliği karşılaştırılmaları için yeterince sebep ve imkanlar sunuyor. Ayrıca eski Türk yazısı için ‘runik’ teriminin kullanılmasının uygunluğunu ölçmek için de yazıların karşılaştırılmaları gerek. Tarihsel sorunların yanında felsefi nedenler de bütünsel bir bakışa çağırıyor: ‘Günümüzde insanlık artarak kültürlerarası iletişime girmeye zorlanıyor; dünya kültürlerin birbirine bağımlı olduğu bir topluluğa dönüşmektedir… (s.18-19)
Bunu dikkate almak da özellikle tarih biliminin sorumluluğu olarak görünüyor. (s.20)
O zamana kadar Asya ve Avrupa ‘runik’ yazılarının arasında bir tarihsel bağın olup olmadığı sorusu, Avrupa ve Cermen merkezci çarpıtmalar ve önyargılar, çelişkiler, yetersiz kaynak eleştirileri ve siyasi işgaller altında tutuldu… (s.22)
…Şimdiye kadarki ayrıştırılmalara karşı, Werner’in eski Türk ve Cermen runik yazısının ortak kökten geldiklerinin açıklaması önemlidir. Konunun disiplinler-arasılığı da vurgulanmalıdır. Ayrıca yazıların yanında, mitolojik, arkeolojik, dilbilimsel, dinsel-tarihsel yönler de dikkate alınmalıdır (s.23).
Runik yazı yazanların kendileri yazılarının tanrısal kökenine inanıyorlardı ve runik işaretlerini …çok eski zamanlardan beri sadece insanlar arasında bir iletişim aracı olarak görmüyorlardı:
Runik yazının Tanrı vergisi olduğuna dair inanç en erken yaklaşık 600.yıldan kalan Noleby Yazıtında aktarılıyor: (s.26)
‘…O dönemde, tarihsel olarak başarılı olanlar gezginlerdi, yerlerinde kalanlar değil. Avrupa oluşma sürecindeydi ve çalkantılar, göçler ve fetihlerle yaşıyordu. En azından ortaçağın hafızası bunu böyle anlatıyor. Ancak aydınlanmış yeniçağ kendini eski köken efsanelerinden izole ettiğinde, uluslarının köklerini çok eski zamanlardan beri Avrupa topraklarına taşıdı (s.88).’
Eski Türk yazısı ile runik yazı arasındaki tarihsel bağlantı sorusuna şu anda bir devrim niteliğinde bir araştırma ihtiyacı var. Bu ihtiyacı, bu çalışma, bilim tarihinde araştırdı ve şu sonuca vardı: Runik yazarların kendileri yazılarının ilahi bir buluş olduğuna inanıyorlardı. Dahası ortaçağda insanlar Türk ve ‘Cermen’ halkların akrabalığına inanıyordu. Runik yazının kökenine dair Eski İzlanda efsaneleri, yazının Türklerden geldiğini öne sürmektedir. Ancak Türk savaşları çağında bu tür türetmeler Roma siyaseti için çok sıkıntılı hale geldi ve saptırıldı. İstanbul’un Osmanlı fethinden sonra Türkler sistematik olarak barbarlaştırıldı, ebedi ve öz düşman ilan edildi. Bununla beraber, Hıristiyanlığın ‘kalesi’ olarak Avrupa kavramı ve bir savaş terimi olarak da ‘Cermen’ efsanesi ortaya atıldı (s.97):
Belki dikkat etmişsinizdir: Önceki yazılarımda da bahsettim ama bu yazımda da bir defa daha yazacağım. Hatta bundan sonraki yazılarımda da zaman zaman belirteceğim: Batılı bilim insanlarının, konulara ve olaylara objektif baktıklarını genelde düşünürüz. Esasen böyle olmadığını eserlerini okurken fark ediyorsunuz. Biz de olduğu gibi onlarda da marjinal, fanatik, bağnaz, aşırı kişiler/ bilim insanları, din adamları çıkıyor.
Onun için, nasıl ülkemin “yerli ve milli ulemaları (!)”mızın veya “solcuları”mızın eserlerini okurken veya onların söylemlerini dinlerken sorguluyorsam; Batılıların eserlerini, okurken de veya filmlerini ya da dizilerini seyrederken de sorguluyorum.
Haftaya devam…