Babürlerden kalma Cuma Mescidine doğru yola çıktık.
Cuma Cami'si, Şah Cihan'ın başkentini Agra'dan Delhi'ye taşıyarak buraya Şahcihanabad adını vermesinin ardından başlattığı imar çalışması sonucu yapılan Hint-İslam dini mimarisinin en görkemli eserlerinden biridir.Aynı zamanda dünyanın en büyük ve en gösterişli camilerinden biridir.
TDV İslam Ansiklopedisi'nde caminin Şah Cihan'ın veziri Sa'dullah Han tarafından inşa ettirildiği, Fatehpurisikri Cami'sinden örnek alındığı belirtilmiştir.Ancak bu caminin planına göre yapıldığı halde farklı bir mimari yapı ortaya çıkmıştır.Caminin bulunduğu zemin özellikle seçilmiş olup, ihtişamını artırmak için gereken yüksek zemin o kesimdeki kayaların düzlenmesiyle oluşturulmuştur.
Caminin doğusunda bulunan ve içinde sarayında bulunduğu Kızıl Kale'ye bir saltanat yoluyla bağlı olduğu, Şah Cihan'ın büyük bir törenle cuma namazlarına geldiği tarihi kayıtlarda belirtilmekte, ayrıca Avrupalı seyyahlarla, mahalli tarihçilerin eserlerinde de bu törenlerin canlı tasvirlerine rastlanmaktadır.
Merdivenlerin dibinde el arabaları ile satıcılar meyve ve sebze satıyor. Bir kadın merdivenin kuytu bir yerinde para sayıyor. İki köpek uyukluyor. Mescide, kuzeydeki 39 basamaklı merdivenlerden çıktık. Mescidin künyesinde 1656 yılında Babür İmparatorluğu tarafından inşa edilen Şah Cuma Mescidi yazıyor.Cuma Mescidi'ne geldik. Bir Müslüman, mescidin havuzunda abdest alıyor. Bu ne kadar hijyen tartışılır doğrusu. Su yokluğundan olsa gerek.Henüz namaz vakti olmadığı için rahatlıkla fotoğraf çektim.Fotoğraf çekimi ücretli.Cuma Mescidinin duvarlarında Kuran'ı Kerim'den ayetler yazıyor. 25 bin kişinin rahatlıkla namaz kılabileceği cami, Hindistan'ın en büyük camisi.
Mescidin çıkışında eski Delhi'nin arka sokakları görülmeye değer. 6-7 yaşlarında bir kız çocuğu, kucağına henüz 1 yaşına girmemiş, gözleri sürmeli kız kardeşi kucağında, el açmış dileniyor.Bir adam ve bir köpek biraz ötelerinde. Yerde döşeğin üzerine bir kadın oturmuş, yanında iki kız çocuğu, döşeğin üzerinde bir bebek.Kap kaçakları, yorganları. Evsiz,sokakta yaşayan aileler. Biraz ötede yaşlı bir kadın, kızı ve yeni doğmuş bir bebek, incecik battaniyenin üstünde oturuyorlar. 3-4 tane battaniye ve bir iki tane incecik yastık az ötede. Biraz ilerleyince, bir barakanın önünde oturağın üstüne oturmuş kulak temizleyici adam, bir kadının kulaklarını temizliyor, biraz yürüyünce el arabasında Goala denen -armuda benzeyen tadı baharatlı- meyveyi satan satıcı, yaşlı bir dilenci ve ağacın etrafında motosiklet parkı göze çarpıyor. Sokak berberi bir Hintliyi traş ediyor. Diğer tarafta sokakta bir adam yemek yapıyor. Etrafında bir kaç kişi yere oturmuş, yemek yiyor. 4 tane kocaman zili olan bir tapınakta bir kadın dua ediyor. Az ötedeki ağaca zerdeçal sürmüşler.Tanrı Şiva'nın resmini asmışlar.
Babür Babürname'de," Hindistan halkının çoğu kafirdir.Hint halkı kafire Hindu der. Hinduların çoğu tenasüha (İnsan ruhunun tekrar tekrar başka bedenlerde dünyaya gelişi inancı) inanır.İşçiler,ücretliler ve hizmetkarlar hep Hindu'dur.Bizim vilayetlerde göçebe halkın, kabilelerine göre özel adları vardır.Her sanat sahibi o sanatı babalarından beri yapmaktadır.'' demekle kast sistemine vurgu yapar.Bir çocuk doğduğunda ölene kadar o kastın içinde yaşar.Kastın en üst katında brahmanlar, daha sonra ksatriyalar, vaisyalar ve sudralar yer alır. Sistemin dışında kalan paryalar ise hor görülenlerdir. Sudralar pis işlerle uğraşan işçiler ve kölelerdir. Diğer kasttakiler bu nedenle temizlikle uğraşmazlar.