Ayasofya
Topkapı Sarayı’ndan sonra ilk uğrak yerimiz, Ayasofya’da yanındaki Şehzadegân (Şehzadeler) Türbesi ile Sultan III. Murat Türbesi oldu. Burada da birkaç kare fotoğraf çekip geçmişimize dualar ettik. Oradan da Ayasofya Cami'sine geldik.
Bir dönem müze olarak kullanılan günümüzde tekrar cami olarak hizmete açılan Ayasofya’nın bahçesinde Bizanslılara ait tarihî kalıntılar göze çarpıyor. Girişte 11. yüzyıla ait mermer kitabe, imparatoriçe lahdi var. Duvarlarda da 1166 yılında Ayasofya'da toplanan Synod Meclisi'nin (Ruhani Meclis) almış olduğu kararların alçıdan kopyası yer alıyor. Müzenin içinde Sultan I. Mahmut Kütüphanesi var. Okuma salonu ve kitaplık olmak üzere iki kısımdan oluşan kütüphane, 16-18. yüzyıl İznik, Kütahya, Tekfur Sarayı çinileri ile bezelidir. Sultan I. Mahmut tarafından 1739 yılında yaptırılmış. Kapalı olduğu için içerisini gezemedik.
24 Kasım 1934'te Atatürk'ün önerisi, Bakanlar Kurulu Kararı ile Ayasofya Cami müzeye dönüştürülmüş 1 Şubat 1935'te ziyarete açılmıştır. Ancak burada şu konuya da açıklık getirmek gerekir diye düşünüyorum. Atatürk, Ayasofya’nın tapu tescilini de Ayasofya-i Kebir Camii olarak tescillettirmiştir. Bu tarihten sonra Ayasofya’da bilimsel çalışmalara hız verilmiştir. Ayasofya içinde ilk sondajlar, 1945-1959 yılları arasında yapılmıştır. Ayasofya’nın batısında, İstanbul'daki Alman Arkeoloji Enstitüsü'nden A. M. Schneider'in 1935 yılında yaptığı kazılarda II. Ayasofya'nın atriumuna (avlu) ait kalıntılar meydana çıkarılmıştır. Bugünkü zeminin iki metre altında sürdürülen bu kazılarda II. Ayasofya'nın 3.5 metre genişliğindeki propylaionunun (Anıtsal Giriş) bir kısmı da açığa çıkarılmıştır. Ayrıca müze müdürlerinden Feridun Dirimtekin, anıt içi ve hazine dairesinde kazı yapmıştır. Mozaiklerden bazıları sıvalardan temizlenmiş olmakla beraber bir kısmı hâlâ sıva altında bulunmaktadır. İsviçreli Mimar G.T. Fossati ve kardeşi G. Fossati, 1847 yılında Sultan Abdülmecid'in emriyle Ayasofya'nın geniş çaplı onarımını yapmış, mozaiklerini temizlemiş, çizimlerini yaparak tekrar kapatmışlardır. Ayasofya'nın iç ve dış görüntülerini de resmeden Fossati kardeşlerin çalışmalarını Sultan Abdülmecid bizzat izlemiş ve yakından ilgilenmiştir.
Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasından sonra İstanbul (Constantinapolis) Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti oldu. Kentin en büyük kilisesi Ayasofya idi (330).
Üçüncü Ayasofya kubbeli, bazilika formunda ve üç nefliydi. Günümüze kadar ayakta kalan bu yapı, beş yıl gibi kısa bir sürede inşa edilmiştir. İnşasında Bin usta ve on bin işçinin çalıştığı söylenir.
Ayasofya Müzesi, 86 yıl sonra 24 Temmuz 2020 tarihinde Kur’an-ı Kerim tilavetiyle tekrar camiye dönüştürülerek ibadete açılmıştır.
Ayasofya'nın bahçesinde Osmanlı Yatay Güneş Saati var. Bu saat üzerinde Osmanlı döneminde kullanılmış olan üç temel saat kavramı görülmektedir. Çevrede yer alan eğik telin gölgesinden okunan saat öğle zamanını (zevalli saat) temel almaktadır. İçteki, dik çubuğun gölgesinden okunan saatte ise güneşin doğuşundan itibaren (sola eğimli, italik) batışına kadar (sağa eğimli, babil) geçen zamanı gösteren saat doğruları bulunmaktadır. Ayasofya bahçesindeki şadırvan Sultan I. Mahmut döneminde, 1740 yılında, yapılmıştır.
Ayasofya, gün boyu yüzlerce insanı ağırlamakta, çok hareketli bir mekân, İstanbul denilince akla gelen önemli tarihî eserlerden biri. Günümüzde yapılan binalarla karşılaştırdığımızda hayran kalmamak elde değil. Ayasofya’dan Sultan Ahmet Camii’ne ilerliyoruz.
Sultanahmet Camii
Şimdi Sultanahmet Meydanı’ndaki Dikilitaş’ın önündeyiz. M.Ö. 15. yüzyılda Antik Mısır Uygarlığında III. Thutmosis tarafından Karnak'taki Amon Tapınağı girişine dikilen anıtlardan biri. Dört kenarı olan, tepeye doğru incelen ve üst kısmı piramit şeklinde olan bu taşlar “obelisk” olarak adlandırılıyor. Taş, Bizans İmparatoru Theodosius’un emriyle 390 yıllarında dikilmiş. Kaidedeki üzerinde I. Theodosius, oğulları, karısı, Arkedios, Honorios ile İmparator II. Valantinianos’un kabartmaları yer alıyor. Ayrıca Hipodrom sahneleri ve anıtın dikilişini gösteren tasvirler de yer almaktadır. Taş üzerinde Hiyeroglif yazısı var. Dikili taş 32 günde dikilebilmiş. Bizim ziyaret ettiğimiz saatlerde meydan bir hayli kalabalıktı. Bu tarihî alan, adeta yabancı turistlerin ilgi odağı halinde, her milletten insana rastlamak mümkündür.
Buradan Sultanahmet Camii'ne geldik. Cami, duvarlarındaki mavi renkli İznik çinilerinden dolayı Mavi Cami (Blue Mosque) olarak da bilinmektedir. Minarelerde Sultan Ahmet'in 16. padişah olması sebebiyle 16 adet şerefe bulunmaktadır. Cami, külliyesiyle birlikte İstanbul'un en büyük yapı komplekslerinden birisidir. Külliye; Bir cami, medreseler, hünkâr kasrı, arasta, dükkânlar, hamam, çeşme, sebiller, türbe, darüşşifa, Sıbyan mektebi, imarethane ve kiralık odalardan oluşmaktadır. Caminin ihtişamı karşısında hayran olmamak elde değil. Cami içini gezerek fotoğraflar çektik. Cami, Osmanlı imparatorluğunun muhteşem eserlerinden birisidir.
Daha sonra her İstanbul ziyaretimde girmek istediğim, ancak bir türlü fırsat bulamadığım Yerebatan Sarnıcı'na geldik. Yerebatan Sarnıcı, M.S. 542 yılında Doğu Roma İmparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından Büyük Saray'ın su ihtiyacını karşılamak amacıyla yaptırılmış. Suyun içinden yükselen mermer sütunların arasındaki ihtişamından dolayı halk tarafından Yerebatan Sarayı olarak anılmaktadır. Yabancı kaynaklarda geçen Basilika (Basilica) adının sarnıcın yakınında bulunan Ilius Basilikas'ndan geldiği rivayet edilmektedir.
Yerebatan Sarnıcı, 9800 metrekarelik bir alanı kapsayan dev bir yapıdır. Burada her biri dokuz metre yüksekliğinde 336 sütun bulunmaktadır. Belirli aralıklarla dikilen bu sütunlar, her sırada 28 tane olmak üzere 12 sıra meydana getirmektedir. Sarnıcın kuzeybatı köşesindeki iki sütunun altında kaide olarak kullanılan iki Medusa başı Roma Çağı heykeltıraşlık sanatının şah eserlerinden biridir. Medusa ile ilgili mitolojiye dayandırılan birçok efsane, bu sarnıcı daha da gizemli kılmaktadır. Sarnıç kurulduğundan günümüze kadar çeşitli onarımlardan geçmiştir. Yerebatan Sarnıcı, müze olmasının yanında ulusal ve uluslararası birçok etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır.
(Devam edecektir)