Daha sonra kentin sokaklarını geçip, küçük bir sokakta kuşların cıvıldadığı bir ağacın karşısında bulunan Art Dargile sanat evine geldik. Geleneksel yöntemlerle üretim yapılan mozaik atölyesinde, Zelliga denilen ve renkli kesme seramiklerden yapılan mozaikler 13 yy.dan beri yapılıyormuş. Fas'ta villaların, cami duvarlarının, medreselerin, vb... dekore edilmesinde kullanılıyormuş. Bu sanat Fes'te başlamış, Emeviler döneminde İspanya'ya yayılmış. Çeşit çeşit mozaikler, çömlekler, vb... Ustaların çalışmalarını izledikten sonra bir arkadaşımız çömlek yapmaya çalıştı, diğer odada renkli fayansları küçük küçük kesip yapıştırmalarını ve çinicilik çalışmalarını izledik. El emeği göz nuru çalışmaları fotoğrafladım ve sanat eserlerini çok beğendim.
Akşam güneşinin batışını izlemek üzere güney eğimli bir tepeye Merinidlerden kalan mezar kalıntılarının olduğu yere çıktık. Fes’i büyük yapan hanedan Merinidlerin; mezarlarının olduğu tepede kale ve kapı ve surlarını fotoğrafladım. Merinid hanedanının hükümdarlarının mezarları harabe halinde olan dikdörtgen bir türbe. Bir yandan şehrin gün batımında görünüşü diğer yanda dağların nefis manzaraları. Kapı ve kale 16. yy.dan kalmaymış.
Aşağı inerken önünden geçtiğimiz mezarlıktan davarlar ve çoban geçiyordu.
Atlas ve Rif dağlarının kesiştiği yerde kurulan Fes eski şehirde; Medinada ortaçağdan kalma daracık sokaklarında ve labirent gibi yollarında gezmek, kaotik bir durum.9000'den fazla labirent gibi dar sokağı olan Fes'te her an kaybolabilirsiniz, ya da bir haşhaşiyle karşılaşabilirsiniz. Rehberimiz eşliğinde gezdiğimiz için hem güvenli bir şekilde, hem de kısa zamanda önemli tarihi yerleri gezdik. Fes benim için yüzlerce yıl öncesine gitmekti. UNESCO koruma listesindeki Fes'te tarihi sokaklar ve dükkânlar yavaş yavaş restore ediliyormuş. Hava, sabahları ve akşamları çok soğuk oluyor. Öğlen saatlerinde ise ısınıyor. Ara sokaklardan geçerken yük taşıyan veya çöp toplayan eşek veya atın çektiği el arabalarına dikkat etmek gerek.
Bir mühendislik harikası 1357 yılında tamamlanmış bir su saati çarşının içinde. Nasıl tamir edileceğini Faslılar artık bilmediği için çalışmıyormuş. Bou Inanıa medresesinin tam karşısında yer alıyor.
Yolumuzun üzerinde kasaplar,meyve ve sebze satan mini dükkanlar, fırıncılar, yeni kepenklerini açmaya başlamışlar.Sabahın ilk saatleri olduğu için.Şimdi Fes'in sembollerinden biri olan giriş tarafı turkuvaz çinilerden, diğer tarafı yeşil işlemelerle bezenmiş.Bab Bou Jeloud kapısındayız. Kapı 12. yy. da inşa edilmiş, ancak günümüze kadar pek çok değişikliğe uğramış. Eski Fes kentinin giriş kapısı. Ara sokakları geçip, zenginlerin oturduğu sokaklara geldik. Yolları taş döşenmiş, düzgün. Evlerin kapıları da ihtişamlıydı. Daha sonra bir okulun önünden geçtik, duvarlara defter, kalem ve öğrenci resimleri çizmişler. Duvarın dibinde de bir hamal el arabasıyla müşteri bekliyordu. Ara sokaklarda sık sık sokak çeşmeleri, sokak kedileri insanları görebilirsiniz. Berberler, terziler, küçük mağazalar, yer alıyor.
Nihayet yerel bir deri imalathanesine geldik, ancak imalat yapılmadığı için pek kokmuyordu. Sadece bir kaç işçi imalathanede çalışıyordu. Kış olduğu için üretimi düşürmüşler. Sonra birkaç deri cüzdan vb. aldık, fotoğrafladık. İyi fotoğraflar çıkmadı, ara sokaklara tekrar döndük, çok ilginç bir yer. Daracık iki duvarın ötesinde kapılarının önünde çocuklar top oynuyorlar. Resim yapılmış duvarlar, satıcılar, balıkçılar, sebzeciler. Nihayet haşhaş içenlerin yaşadığı izbe yerlerden hızlıca geçip, Kapalı çarşıya geliyoruz. Kadınlar mantılarını oval siyah bir taştan yapılmış, elektrikli bir saçta pişiriyor. Bir balıkçı yılan balığının derisini soymaya çalışıyor.
Kapalı çarşıyı fotoğraflayıp, iplik imalathanesine geldik. Oradan da bir köprüyü geçip,başka bir Kapalıçarşı’ya geldik. Endülüs Camisini dışarıdan fotoğrafladık. El arabasından dağ çileği aldık, afiyetle yedik. Kilim atölyesini, ara sokakları,çinilerle işlenmiş çeşmeyi tuhafiyecileri,pasta börek fırınlarını ve ara sokakları geçip, Seffarine meydanına geldik.Bir caminin dibinde iki büklüm halde bir dilenci dileniyordu. Karayyin medresesini dışarıdan fotoğrafladım. Fas'ta ibadet dışında camileri gezip, fotoğraflamak yasak. Dünyanın ilk ve en eski üniversitesi Al -Qarawiyyin Üniversitesidir.859 yılında kurulan Karayyin üniversitesi, UNESCO ve Guinness Dünya Rekorlarına göre dünyanın en eski ve sürekli Eğitim-Öğretim kurumudur. Muhteşem bir kapı süslemesi vardı. Medresenin bahçesinde de bir sebil vardı. Tunuslu Fadima el-Fihri tarafından yaptırılan medresede Ibn-i Haldun, Ibni Rüşd gibi felsefecilerde yetişmiş. Ağırlıklı olarak İslam ilimleri eğitimi yapılan medresede erkek öğrenciler çoğunluktaymış. Cami gibi üniversiteydi. Dersleri de halkalar oluşturup, geleneksel şekilde bağdaş kurarak işliyorlarmış.
Daha sonra yemeğe geldik. Ben Limonlu tavuk yedim, fena değildi.Mezeleri de çok güzeldi. Patates, börülce, zeytin turşusu, fasulye, acılı sosu ve kişnişli pilavı güzeldi.Tajin çömleklerde servis ediliyor,içerisinde tavuk, kırmızı et veya balık konularak pişirilir.Tajin yemeğini pek sevmedim.
Parfümcüler Medresesi olarak da bilinen Attarine Medresesini ziyaret edip, fotoğrafladık.El Attarine Medresesi,1323-1325 yılları arasında Marandi Sultanı II.Ebu Said Osman tarafından yaptırılmıştır. Medresenin en önemli özelliği Marinid mimarisiyle tasarlanmış ve süslenmiş olmasıdır.
İki katlı bir yapıya sahip. Medreseye; oyulmuş, bronz parçalarla kaplı büyük bir ahşap kapıdan girilmektedir. Giriş kapısı binanın avlusuna açılmaktadır. Medresenin ortasındaki avlusu ise dikdörtgen formlarla oluşturulmuş süslemeli ve kare şeklindedir. Avlunun çevresinde öğrencilerin konaklayacağı odalar yer almaktadır. Duvarları Arap hat sanatıyla ve çeşitli oymaları ile muhteşemdi. Mermer sütunları çiniler ve mozaik karolar kutsal duvarları süslemekteydi. Medresenin zemini ise küçük çinilerle kaplıydı. Müslüman olmayanların medreseye girmesi yasakmış.
Ondan sonra da kumaş imalathanesine gelip, el dokuması kumaşların üretim aşamalarını izledik. Kendime el dokuması şal aldım. Şalları gerçektende çok güzel ve kullanışlı. Daha sonra da büyük deri atölyesine geldik. İlk olarak genzimizi yakan deri kokusuyla karşılaştık. Maske takmama rağmen çok korkunç bir kokuydu. Güzel kareler çektiğimi düşünüyorum. Çantalardan kıyafetlere kadar her şeyi bulabileceğiniz dükkândan hiç bir şey almadan çıktım. Çünkü çok pahalıydı. Daha sonra Marakeş'ten pazarlık yaparak iki deri çanta daha aldım.