Eminönü ve Galata Kulesi
Yerebatan Sarnıcı’ndan sonra yavaş yavaş Eminönü’ne doğru hareket ettik. Yol boyu gözümüze çarpan tarihî doku içerisindeki cumbalı evleri, konakları fotoğraflamayı da ihmal etmiyorum. Talat Paşa Konağı, dikkatimizden kaçmıyor. Sultanahmet Yerebatan Caddesi ile Alemdar Caddesi’nin kesiştiği yapı alanında inşa edilmiş güzel bir bina. 1917-1918 yılları arasında sadrazamlık yapmış olan Talat Paşa, bu konağı aynı zamanda resmî sadrazamlık konutu olarak da kullanılmıştır. Dört katlıdır. Ön cephesinde her katta üçer pencere var. Binanın çatısı ahşap ve kiremit kaplıdır. Her kat arasında cepheyi dönen beyaz silmeler vardır.
Kendimizi birden Mısır Çarşısı’nda buluyoruz. Bu ünlü çarşı, Eminönü'nde Yeni Camii arkasında ve Çiçek Pazarı'nın yanındadır. İstanbul'un en eski kapalı çarşılarından olan Mısır Çarşısı, Yeni Camii'nin yapılışı sırasında bu camiye gelir getirmesi amacıyla inşa ettirilmiştir. Sultan III. Murat'ın annesi Safiye Sultan tarafından 1597 yılında başlatılan inşaat uzun bir duraklamadan sonra Sultan IV. Mehmet'in annesi Hatice Turhan Sultan tarafından tamamlattırılmıştır. Mimarları Davut Ağa ve Mustafa Ağa'dır. Çarşı, 2013-2018 yılları arasında tadilattan geçmiştir.
Mısır Çarşısı'nda alışverişler yaptık, hediyelik eşyalar aldık. Açlığımızı Eminönü'nde balık yiyerek giderdik. Eminönü, çok kalabalık ve hareketli; insanların hareketliliği adeta insanın başını döndürüyor. Eminönü, İstanbul’a gelenlerin uğradığı ilk yerlerden birisi; birçok insan, birbirleriyle burada buluşuyor. Galata Köprüsü’nden İstanbul manzaraları bir harika görünüyor.
Eminönü’nden Süleymaniye Camii’ni ve Galata Kulesi'ni fotoğrafladım. Daha önceki İstanbul ziyaretimde Galata Kulesi’ne birkaç defa çıkıp İstanbul’u fotoğrafladığım için bu sefer uzaktan fotoğrafını çektim. Kültür Portalı’nda Galata Kulesi hakkında şu bilgiler yer alıyor:
“Dünyanın en eski kuleleri arasında sayılan ve İstanbul'un sembollerinden biri olan Galata Kulesi, 2013 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesine dâhil edilmiştir. İstanbul'un siluetini oluşturan en önemli yapılardan biri olan Galata Kulesi, uzun dönem yangın gözetleme kulesi olarak kullanıldı ve Galata Yangın Kulesi olarak adlandırıldı. 17. yüzyılda Hezarfen Ahmet Çelebi, uçuş denemeleri yaptığı Galata Kulesi'nden tahtadan yapılan kanatları sırtına bağlayarak gerçekleştirdiği uçuşunu Üsküdar'da tamamladıktan sonra kuleye olan ilginin arttığı bilinmektedir. Galata Kulesi, ilk olarak Bizans imparatoru Justinianos tarafından M.S. 507-508 yılında inşa edilmiştir. Günümüzdeki kuleyi 1348-1349 yılında Cenevizliler yeniden inşa etmiştir. 1500'lü yıllarda depremden zarar görerek, Mimar Murat Bin Hayrettin tarafından onarılmıştır. III. Selim döneminde kule onarıldıktan sonra kulenin üst tarafına bir cumba eklenir. 1831 yılında kule bir yangın daha geçirir. II. Mahmut kulenin üzerine iki kat daha çıkar ve külah biçiminde olan ünlü dam örtüsüyle kulenin tepesi kapatılır. Galata Kulesi, yığma, moloz, taş örgü sistemde inşa edilmiştir. Dış cephe taş örgüdür. Girişteki kitabede 16 mısralık methiye II. Mahmut döneminde yapıldığı için onun adına yazıldığı düşünülmektedir.”
Dolmabahçe Sarayı
İstanbul’a geldiğiniz zaman görmeniz gereken en önemli tarihî mekânlardan biri de Dolmabahçe Sarayı’dır. Daha önce de gezdiğim Dolmabahçe Sarayı'ndan söz etmek istiyorum. Boğaz turu yaparken de fotoğrafladığım bu sarayla ilgili olarak Millî Saraylar Sitesi’nde; şu bilgiler yer almaktadır:
“16. yüzyılda bugünkü Dolmabahçe kıyıları doldurulmaya başlanır ve bölgeye dolma bağçe denir. Bu saray, 19. yüzyılda Beşiktaş sahilinde Sultan Abdülmecit döneminde yaptırılmıştır. Boğaza nazır nefis bir manzarası olan sarayın odaları ve salonlarında da çok değerli eşyalar, inovatif kristal eserler, halılar, çini sobalar vb. nicelerini barındırıyor. Dolmabahçe Sarayı, dönemin yaşayış ve kültürünü de yansıtan bir eserdir. Antik dönemlerde gemilerin demirlediği bir koy iken, saltanatın gözde ikâmeti haline gelen Dolmabahçe, yüzyılların hafızasını Boğaziçi'nin sularının duru görkemini yansıtıyor.
Dolmabahçe'de yaşayan son kişi ise Cumhuriyetin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk'tür. Mustafa Kemal Atatürk, 1927-1938 yılları arasında Dolmabahçe'de yaşamış, resmî çalışmalarını burada yürütmüş ve 10 Kasım 1938'te Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yummuştur. Atam ruhun şad, mekânın cennet olsun. Ardından İsmet İnönü, Dolmabahçe'yi resmî çalışma makamı olarak kullanmaya devam etmiş, saray 1984’te müze-saray olarak ziyarete açılmıştır.
1856'dan Cumhuriyetin ilanına kadar geçen sürede, Osmanlının batıya açılan her bir adımına tanıklık eden Dolmabahçe Sarayı, kuruluşundan itibaren pek çok önemli reforma, devrim niteliğindeki siyasi hamlelere sahne olmuştur. Latin alfabesine geçilen Dil Devrimi, Meclis-i Mebusan'ın açılışı, Tarih ve Dil Kurultayları bu önemli siyasi hareketlerin bir kısmıdır.”
Miniatürk
Bu İstanbul gezimin son durağı yabancıların Altınboynuz dedikleri Haliç’te yer alan Miniatürk oluyor. Daha önceleri, okul gezimiz sırasında, öğrencilerimi de getirdiğim Miniatürk (Minyatür Türkiye Parkı ve Müzesi), ülkemizin değişik şehirlerindeki önemli tarihî eserlerinin minyatürlerinin sergilendiği bir açık hava müzesidir. İstanbul’da iken küçük bir Türkiye turu yapabileceğiniz 60 bin metrekarelik bir mekân. Parkta neler yok ki; Amasya ve Safranbolu’daki Türk evlerinden tutun da Ayasofya, Selimiye Camii, Sultanahmet Camii, Mevlana Türbesi, Anıtkabir, antik tiyatrolar, saraylar, medreseler, köprüler ve kulelere varıncaya kadar yüzlerce eser. Sadece Türkiye’den değil yurtdışından da çeşitli eserleri görmeniz mümkündür; Pisa Kulesi, Mostar Köprüsü gibi… Miniatürk özellikle çocuklu ailelerin ziyaret ettiği bir mekân.
Tarihe şahitlik yapmış olan İstanbul'un güzellikleri saymakla bitmez. Maslak Kasırları, Ayvat Bend Millî Parkı, Öğümce Köyü, Baltalimanı Parkı, sakura ağaçlarının açtığı zamanlarda Gökyiğit Botanik Bahçesi, Beşiktaş'ta Yıldız Parkı Korusu, Mihribat Korusu, Atatürk Arberotumu, Küçüksu Kasrı, Adile Sultan Kasrı, Çiçek Pasajı, Çamlıca Tepesi, Beyoğlu, Kapalı Çarşı, Beylerbeyi Sarayı, Perili Köşk, Hacıllı Şelalesi, Ormanlı Köyü, Ihlamur Kasrı Kuzguncuk, Yedkule, Resim Müzesi, Anadolu Kavağı, Acarlar Langozu, Sarıyer'de Baltalimanı Japon Bahçesi, rengarenk yolları ve taş sokaklarıyla İstanbul'un tarihi semti Arnavutköy, Otağtepe Fatih Korusu, Kanlıca Beykoz, Rumeli Hisarı ile Arnavutköy arasında yer alan İstanbul Boğazı'nın en görkemli semtlerinden biri Bebek, İstanbul Arkeoloji Müzesi, Bursalı Rıza Bey Köşkü, İstanbul'un en mükemmel manzaralarından birine sahip en güzel hanlarından olan Büyük Valide Han İstanbul’da görülmesi gereken yerler. İstanbul’un, köşkleri, yalıları, hanları, hamamları, müzeleri, camileri, kiliseleri saymakla bitmeyecektir. Böylesi kadim bir şehri gezmeye, tarihe yolculuk yapmaya bir insan ömrü yeter mi? Bence dünyanın en güzel şehri İstanbul'dur. İstanbul’u gezmek değil yaşamak gerektir.
Yahya kemal Beyatlı'nın “Bir Başka Tepeden” adlı şiirinde söylediği gibi efsunlu güzellikleri yaratan İstanbul’u sevmek bir ömre değer:
“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim, gezmediğim, sevmediğim hiç bir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.”
İstanbul gezimize Boğaz turuna çıkarak nokta koyuyoruz. Boğaz’ın her iki yakasındaki güzellikleri görmek insanda apayrı bir duygu uyandırıyor. Martıların uçuşları, Boğaz’ın mavi suları insanın ruhunu adeta dinlendiriyor. İnsan kendisini geçmişe yolculuk yapar gibi hissediyor.
İstanbul’u gezdikçe divan şairimiz Nedim’in “Bu şehr-i stanbûl ki bî-misl ü bahâdır/ Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır” dizeleri aklıma geliyor ve İstanbul’un ve de ülkemizin ne denli güzel olduğunu, bir tek taşının bile dünyaya değişilmeyeceğini anlıyoruz.
Yaklaşık 15 gün kaldığımız dünyanın kalbi İstanbul’dan ayrılmanın hüznü ruhumuzu sararken, Sivas ellerine, baba yurduna kavuşmanın da sevinci içimize doluyor.