1920 yılında, Afganistan’da Topal Molla adıyla, sakallı, cübbeli, şalvarlı, sarıklı ve elinde tespihiyle bir zat ortaya çıkar. Önce dergâh(Tekke) kurar ve bir cemaat oluşturur. Hemen ardından kendi adamlarını Afganistan’ın dört bir yanına salarak ‘’Topal Mollanın şöyle büyük bir evliya, büyük bir ulema ve şeyh olduğu’’ şeklinde yalanlarla reklamını yaptırır.
Üç yıl gibi bir zaman içinde Topal Molla’nın müritlerinin sayısı 200 bini ve 1925 yılına gelindiğinde müritlerinin sayısı 300 bini aşar.
Topal Mollanın müritlerinin sayısı 300 bini aşınca din kullanılarak Afgan Kralına karşı ayaklanma başlatılmış. Bu ayaklanma süresince büyük katliamlar yaptırılarak oluk oluk kan akıtılmıştır; Afgan Kralı Emmanullah Han bu olaylara engel olamaz. Ülkenin menfaati için Kral 1929’da ülkesinden kaçarak ayrılır.
Kral Emmanullah Han, vatanından ayrılmak için, Kabil Hava Limanında İtalya’ya gitmek üzere uçağın hareketini beklerken, aniden yanına esrarengiz bir kişi yaklaşır ve kendisine, ‘’Beni tanıdınız mı, ben meşhur Topal Mollayım der’’. İngiliz ajanı Topal Molla, sarığını, fesini atmış, uzun sakallarını kesmiş, başında İngiliz fötür şapkası ve kravatıyla, kazandığı zaferin mağrurluğu içinde İngiltere’ye yola çıkmıştı. Afganistan’ı karıştırmakla görevliydim, görev
İmi başarıyla bitirdim ve şimdi İngiltere’ye dönüyorum’’der.
Kral Emmanullah Han; acı acı iç çektikten sonra, İngiliz ajanı Topal Mollaya derki; ‘’Ben senin İngiliz ajanı olduğunu ve hangi görevle Afganistan’a gönderildiğini çok iyi biliyordum. Sen, dini kullanarak halkımı öylesine etkilemiştin ve onların gönüllerine girmiştin ki senin İngiliz casusu olduğuna halkıma inandıramadım’’der.
Böylece İngiltere, 1919 yılında, Afganistan, İngilizlerden bağımsızlık hakkını Ravalpindi savaşı ile kazanan Afganistan’dan öcünü almış olur; tıpkı 1. Dünya Savaşı yıllarında Arapları Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklandırmak için İngiliz ajanı Thomas Edward Lawrence’ı din adna kullandığı gibi
Hiçbir zaman İngiliz ve haçlı zihniyetinin İslam devletleri üzerindeki hain emelleri bitmez. Her türlü Bizans oyunları oynanır, oyunlar dün Afganistan’da olduğu gibi bugün de devam etmektedir. 2016 yılı15 Temmuz da olduğu gibi. Ülkemizdeki kalkışma bunun bir örneğidir.
( YESEVİ aylık Sevgi Dergisi, sayı 302, Şubat 2019 )
*
Müslümanların çoğu dünyayı din kaynaklı bilgiler ile anlamaya çalışır. Müslümanlardan hep bu beklenir. ‘’Allaha yapılan amellerin en sevimlisi Kur’an’ı baştan sona kadar okuyup bitirince hemen yenisine başlamaktır.’’ Hadisi, gereği gibi yorumlanamamış önemli bir uyarıdır. İşin üzücü tarafı Kur’an’ı anlamak amacıyla değil, sevap kazanacağım düşüncesiyle ezberden okunması ya da sadece anlamların derinliği ve nedenlerine inmeden okunması, öncelikle İslam Dünyasındaki düşünce boyutlarının kıstaslarını göstermesi bakımından önemlidir. Bu şekilde dini anlamak mümkün değildir.
İnsanı düşündürme amaçlı, ufkunu genişletme amaçlı nasihate, bilgilendirmeye yönelik Kur’an ayetleri bilim kabul edilmiştir. Esasında Kur’an, Müslüman’ı / İnsanı bilim yapmaya teşvik eden kutsal bir kitabadır.
Bilim / İlim, aklını kullanarak var olan bilinmeyenleri araştırma, geliştirmeyle çalışmalarıyla bilinir duruma getirmek, Yüce Yaratan’ın yarattığı Âlemin unsurlarını keşfederek edinilen yeni terkipleri insanlığın hizmetine sürme çalışmalarıdır Kur’an’ın insandan beklediği. Yüce Yaratan’ın,’’ yaratılmışların en şereflisi yarattığım insandır ’diyerek zatına muhatap aldığı insana verdiği en güçlü nimet olarak aklın fonksiyonel olarak çalıştırılmasıdır insandan beklediği.
Somut bir ifadeyle, matematik ve bilimsel veriler vahiy değildir. Bunların ilahi bir gücü yoktur. Güçlerini akıl ve rasyonellikten alırlar. Sonra insanlık için kutsal sayılacak görevler görürler.
*
Kur’an ‘’yanlış bir inancı, inatla sürdürmeyi’’ kınamış, tartışmaların ve davranışların doğru bilgiye dayandırılmasını öngörmüştür. Cahiliye geleneğinin taassup ruhu ile Hz. Peygamberin, verdiği nitelikli büyük bir mücadelesini görüyoruz. Günümüzde dahi Müslüman’ın mezhepçi taassuptan kendini arındıramadığını görüyoruz.
İslam dünyasında mezhep taassubu baskıları, ölümleri, yakılan-yıkılan şehirleri beraberinde getirmiştir. Gazali ‘’bir inanç veya düşünceye, gerçeğini anlamadan, sıkı sıkıya bağlılığın’’ taassup olduğunu söyler ve ‘’Bir mezhebin olduğu yerlerde bile liderlik peşinde olanlar, yapay ayrılıklar üreterek, halkı taassuba yöneltirler.’’der. Gazali’nin şu tavsiyesi ise günümüz yobazlarına ve mezhepçi tavırlara adeta bir şamar niteliğindedir.
Mezheplere yönelmeyi bırak, gerçeği düşünce yoluyla kendin bul ki sana ait bir bağımsızlıktadır, özgür düşüncededir… Yalnız kuşkular insanı gerçeğe götürür,
*
Haçlı ruhunu hiçbir zaman terk etmeyeceği gibi, değişik enstrümanları kullanıp İslam coğrafyasını sömürmeyi sürdürecek emperyalist güçlerin, çok iyi tanıdığı Müslüman halkının, Topal Mollalar aracılığıyla, yumuşak karnından girerek, dünyanın merkezi konumunda olan, yer altı kaynaklarınca zengin bu İslam Coğrafyasını rahat bırakmayacaklardır; her türlü hile yoluyla, iç dinamikleri de kullanarak sömürmeye devam edeceklerdir.
*
Başta Başbuğ Atatürk olmak üzere cumhuriyetimizin kurucu iradesinin yüzünü batıya çevirmesi, muasır medeniyet demesindeki amaç; Türk toplumu, bireysel yaşamını din temelli olarak düşünse de, toplumun ve devletin esaslarını zamanın ve mekânın kurallarına uygun olarak düzenlemesidir. Elde ettiği kazanımlardan vaz geçeceğini söylemek ise ihanet olur; gözünün önünde mezhep çatışmaları içinde boğuşan; demokrasi, özgürlükler ve insan haklarının sıfırlandığı Ortadoğu Coğrafyasının hali bu denli ortadayken!