Akşam trene binmeden önce restoranda gittik , arkadaşlar yemek yediler.Trene bindik. Sabah saatlerinde varmamız gereken Varanasi'ye ancak 6-7 saat sonra varabildik.Tren yataklı ve rahattı. Varanasi'de ilk gözüme çarpan çöplüğü yiyen domuzlardı.
Babür'e göre:" Hindistan zarifliğin, inceliğin az olduğu bir yerdir. Halkında; güzellik, iyi muamele ve terbiye, edep, soyluluk,hüner, işlerinde usul ve düzen, iyi ad yoktur. Pazarlarında iyi yemek, iyi ekmek, buz, soğuk su, üzüm, kavun ve iyi meyveler yoktur. Hamam, mum, meşale ve şamdan yoktur. Diveti denilen kalabalık ve kirli bir zümre bulunur ki bunlar sol ellerinde mum ve meşale yerine küçükçe bir üç ayak tutarlar. Aşağı tabaka halkı tamamen çıplak gezer.Lüngüte denilen bir şeyi bağlarlar ve göbekten aşağı iki karış bir bez parçası asarlar.Kadınları ise uzun bir lüng bağlarlar. Yarısını bellerine bağlarlar, yarısını da başlarına örterler.Hindistan'ın iyiliği, büyük bir memleket olmasıdır. Altın ve akçe bol bulunur.Yağmur mevsimi havaları oldukça güzeldir.Rutubet fazladır.
İyiliklerinden biri de, her sınıf ve her sanat ustasının pek çok olmasıdır. Zafername'de Molla Şeref, Timur'un Taş mescidi yapılırken Hindistan 'dan da işçilerin çalıştığını not eder.Benim yapılarımda da Agra'da her gün 680 kişi çalışıyordu." der.
Ancak akşam saatlerinde otele gelip,eşyalarımızı bıraktık ve rikşaya binip törene uçucuna yetiştik..Soldan ilerleyen trafikte her an bir kaza olup, karşıdaki rikşaya ya da arabaya çarpacağın hissi korkunçtu doğrusu. Yürürken korna sesleri kulaklarını tırmalıyor.Üzerine doğru gelen insanlar, rikşalar, yoldan geçen ineklerin, köpeğin , motosikletlerin seyyar satıcıların, dilencilerin, sadhuların arasından geçtik. Yorucu ve şaşırtıcı bir şehir. Daracık ara sokaklardan geçerken inek gübreleri, çişleri,çör çöpe dikkat ederek hızlı adımlarla yürüdüm.
Şehrin koruyucu ve yok edici tanrısı Şiva Vishwanat'in şehri olan Varanasi, Hinduizm ve Jainizm 'de 7 kutsal şehir arasında en kutsalı. Varanasi'de Aarti törenini izledik.Son derece büyüleyici ve etkiliyici bir törendi. Ganj anaya minnettarlıklarını sunmak için her akşam bu ayin yapılıyor. Ganj nehrindeki kayıklarda da töreni izlemeye gelenler vardı. Törende çok kalabalıktı. İki çocuk, renkli balonlardan oyuncaklar satıyordu. Yorgun ve bezgin bir kadın; Hindistan cevizi ve çiçek satıyor. Onun biraz ilerisinde bir köpek, onun yukarısında yaşlı bir kadın satıcı ve en yukarda da bir barakada yaşlı bir kadın duruyordu. Varanasi'ye diwali sunan bir kadın dini rituelleri yerine getiriyor. Hava gerçekten çok soğuk. Bu soğukta suya girip çıkmış bir Hintli, Ghat'a oturmuş berbere traş oluyor.Sokak satıcıları göze çarpıyor. Bir çadırın içerisinde ateşin önünde çıplak Sadhular ısınmaya çalışıyor. Nehrin üzerinde sis var. Belki de bu sis yakılan cesetlerden dolayıdır. Puslu ve mistik bir hava var. Merdivenin yukarısında yakılan cesetlerden kalan küllerin döküldüğü insan ağacı var.Beton blokların üzerinde resimler, yazılar dikkat çekiyor.Tanrı Şiva'nın resimleri duvarlara boydan boya yapılmış.Kutsal sunaklar yolumuzun üzerinde. Nihayet cesetlerin yakıldığı yere geldik.Yanan cesetlerin başında beyaz ihrama girmiş adam ve bir kaç yakını var. Kadınlar ağladığı için törene alınmıyor. Karanlık, puslu ve ağır bir hava var.Kasvetli bir ortamda yakılmayı bekleyen cesetler. Yukarıdan başka bir cenaze,krematoryuma doğru geliyor.Üzerine çiçekler ve turuncu örtü örtülmüş ve tütsü atılmış. Diğer tarafta yanmış cenazenin, ihrama girmiş yakını yanmayan göğüs kemiğini nehre atıyor. Ölüler yüzleri açık bir şekilde yakılıyorlarmış.Bir yakınının yüzünü görerek yakılması korkunç geliyor. Hindistan'da yakılmayanlar; hamileler, 12 yaş altı çocuklar, cüzamlılar, din adamları, ve günahsız kabul edilenlermiş.
Hinduların bir çoğu buraya gelip, ölümü bekliyormuş. Dünyevi yaşamı bırakıp, karınlarını doyurmak yakılacakları odunu toplamak için dileniyormuş. Sadhular ise nehir kenarında çadırlarda yaşıyor. Öldüklerinde bedenleri Ganj'in sularına bırakılıyor. Dilenerek yaşamlarını sürdürüyorlar.
Hintli rehberimiz ;Cenazeyi beyazla kaplayıp cesedi ''ramnan sadnaya'' diye bağırarak getiriyorlar. Ganj nehri kıyısına cenazeyi bırakıyorlar, odun satın alıp, asırlardan yana yandığına inanılan Şiva ateşinden ateş alıyorlar.
Ateşi büyütüp odunu ateşle yakıyorlar. Ailenin büyük oğlu saçlarını, sakalını ve bıyığını kazıtıp, beyaz kıyafetleriyle seremoniye katılıyor.Ailenin büyük oğlunun oturmaması gerekiyormuş; Oturursa babasının ruhunun gitmeyeceğine inanılıyor.Erkeklerin göğüs kemiği kadınların kalça kemiği yanmıyormuş." dedi.
Otele gitmek için merdivenlerden çıkarken yakılmak için istiflenen odun yığınını görüyoruz. Odun alacak parası olmayanlar buradaki fırında yakılıyormuş. Fakir olanlar elektrikle, zengin olanlar odunla yakılıyor. Ganj nehrinin tanrısı Şiva imiş. Kadınlar içinde bu tören yapılıyormuş. Yukarı doğru çıktığımızda bir ara sokakta yatmış güzel bir inek ve arkadan gelen bir inek göze çarpıyor. İnekler tüm kainatın anası olan Tanrıça'nın sembolü ve insanlığa yararlı olması nedeniyle kutsal kabul ediliyor. Duvarlara çeşitli kutsal yazılar ve şekiller yapmışlar.