Yol ver karlı dağlar aşam belinden,
Şimdi bekler kömür gözlü yar beni...
Karlı dağlar dediği, aha şu köyle kasaba arasındaki tepe, yar dediği de ana kucağı.
Bu sümsüğü bekleyen bir yar varsa adam değilim.
Hemde kömür gözlüsünden?
Bababa…
At sırtında düşman Avrupa’yı boydan boya dalkılıç dolaşan akıncı bir milletten, kasabaya inince köye doğru gurbet türküsü yakan bir topluma dönüştürülmüş garibanlarız biz.
Bakmayın “nizamı alem davası” gibi, ağzımıza sığmayan koca koca laflar ettiğimize.
Böyle toplulukların cihanşümul hedefleri olamaz.
Olsa olsa hayalleri olur.
O da ne kadar olabilirse işte.
Lan bizim askerlik anımızdan başka anımız yok olm, onun da yüzde sekseni dayak yemek üzerine.
Kalanı yalan zaten…
Bende o da yok.
Ziraat bankasındaki veznedara selam çaktım hepsi o.
Dönüp dönüp onu anlatıyorum herkese.
Peki aleme nasıl nizam vereceğiz?
Sıladan yana bakıp bakıp ağlayarak mı?
Zor iş baba…
Öyle burnunu koluna silerek cihan fethedilmiyor…
Valla…
Ben tecrübelerimden biliyorum.
Bakkala ekmek almaya gitsem gurbete çıkmış gibi içimi hüzün kaplıyor.
Reyhani babanın şu dörtlüğü takılıyor dilime;
“Sırtıma verdiler sitem yükünü
Yel devirsin sebeplerin kökünü
Elli yıldır beklediğim ekini
Harmana dökmeden yahtım gidirem…”
Elinde tahta bavulla Haydarpaşa garına inmiş gibi hissediyorum.
Salya sümük evi zor buluyorum.
Eğer ülkücülerin hepsi benim gibiyse, bizden de umudu kesin derim.
30 yaşındaki oğlumu 20 dakikalık yola göndersem, 20 defa arıyorum “vardın mı?” diye.
İnşallah o beni takmıyordur.
Yoksa bizim yetiştirdiğimiz nesilden de olmaz.
Sistemin mağdur ettiği, ama sisteme rağmen hayatta kalabilen insanlardan çıkacak cihan fatihi göreceksiniz.
Realist adamlara umut bağlayın.
Bir Mete Han, bir Atilla, bir Atatürk bulun kendinize.
Biliyorum bulamazsınız.
O zaman yetiştirin.
Yoksa harbiden sıkıntı büyük aga…
Valla bizden olmaz…
Öz canımdan çoh sevdiğim Erzurum
Çaresiz dişimi sıhtım gidirem.
Ele gafillerden darbe yedi gururum
Kaderime boyun büktüm gidirem…