Acelesi olan alacakaranlık bir telaş halinde çekilirken yeryüzünden, gecenin siyah örtüsü bir yorgan gibi tüm bozkırı kaplıyordu. Bir kartal sesi yankılandı göğün tenhasında. Geceyi yaran keskin bakışları arasında tüm vadiyi kanatlamış ve sonrasında ismini verdiği orduya gözcülük etmek için bir kayanın üzerine konmuştu.
Metehan ile beraber tarih sahnesine giren ve Atilla’dan sonra tarihi kaynaklarda çok göremediğimiz Kartal Savaşçıları döneminde düşmanlarının uykusunu kaçıran korkusuz savaşçılardı. Kartalların avlanırken sergiledikleri ani dalışlar ve sergiledikleri hızlı manevralar Kartal Savaşçıların bu adı almalarının en önemli nedeniydi.
Yaşadıkları coğrafyanın sertliğiyle çelikleşmiş bu askeri sınıf Hunların en seçkin ve en elit birlikleri olan Kartal Savaşçılarıydı. Yeryüzündeki en iyi at binen ve at üzerinde İskitler’den alıp geliştirdikleri kompozit yayı mükemmel şekilde kullanan bu cengaverlere düşmanları hayalet savaşçılar derlerdi. Çünkü düşmanlarının savaş meydanlarında onları görmesi neredeyse imkansızdı. Hem kendileri hem de atları, bozkırın sessizliğiyle hemhal olmuş bir şekilde menzillerine varırlardı. Savaş meydanlarına ise gökten yıldırım gibi inerler ve düşmanlarını adeta titretirlerdi. Kaybettikleri hiçbir savaş olmamıştı.
Metehan'ın uyguladığı bir savaş stratejisi olan ve tüm dünya savaş tarihini değiştiren Hilal taktiğini bir tümen yani on bin kişilik askeri birlik olan Kartal Savaşçıları ile başlattığı bilinir. Kartal Savaşçıları muharebe meydanına düşmanın tam orta noktasından saldırılar, bir cambaz gibi at kullanmaları ve isabetli atışlarıyla düşmana en ağır hasarı verirlerdi. Sonrasında geriye kaçma taktiği uygularlardı. Bu sırada yüz seksen derece tam geriye dönük ok atabildikleri için peşlerinden onları izleyen düşmanlara saldırmaya da devam derlerdi. Kartal Savaşçıları belirlenen noktaya kadar düşmanı peşlerinden getirir, sonrasında sağ ve sol kanatlardaki diğer Alpler düşman ordusunu araya alarak kıstırır ve savaşın kazanılmasını sağlarlardı.
Hun çocuklarının en büyük idealleri, atlarının üzerinde doğaüstü bir performans sergileyerek adeta uçan bir Kartal Savaşçısı olmaktı. Ama bu onurlu askeri birliğe katılmak sanılanın aksine oldukça zordu. Daha küçük yaşlarda eğitime başlanırdı. Gerçi tüm bozkırda yaşanılan coğrafyanın sertliğine alışmak ve bu iklimle şekillenip çelikleşmek zorunda olan her çocuğun doğal eğitiminde ata binmek ve yay kullanmak zorunlu idi. Her Türk, doğal olarak bir askerdi. Kadınlar dahi yayı mükemmel denilecek şekilde kullanır ve iyi at binerlerdi. Çocuklar daha küçükken bir koyunun üzerinde, koyunun adımlarıyla dengede durmayı öğrenirler; sonrasında koyun üzerinde yay kullanmayı öğrenirlerdi.
Zamanının en seçkin birliği olan Kartal Savaşçısı olmak için daha küçük yaşlardan itibaren eğitimlerine başlanan çocuklar belli bir zaman sonra bir sınava alınırlardı. İçlerinden en azimlileri, en kararlıları, en cesurları ve en dikkatlileri dört aşamadan oluşan bu sınavı verebilir, veremeyenler ise çok iyi bir asker olarak orduda hizmete devam ederlerdi.
Kartal Savaşçısı olmak için ilk aşama engellerden oluşan uzun mesafeli bir at yarışıydı. Tan yeri kızıllığında yarış parkurunda yerlerini alan seçici üyeler Kartal Savaşçısı olmak için aday olan yiğit çocukların atları ile neler yapabileceğini merak eder, en hızlısını, en çeviğini, en dikkatlisini seçebilmek için kendileri de pür dikkat meydanda başlayacak yarışma anını beklerdi.
İkinci aşamada adayların, at üzerindeki cambazlık becerilerini kanıtlaması gerekiyordu. At sırtındayken yerden bir objeyi alıp belirlenen bir hedefe atmak; at sürerken başka bir atın üzerine oradan yine yanında koşan atının üzerine geçmek; atı dört nala koşarken yana yatmak bu aşamanın kriterleriydi. Bazı savaşçı adaylar ne kadar kararlı ve azimli olduklarını göstermek istercesine at sürerken atın altından dolaşıp tekrar atının üzerine otururlar ve yıldırım hızıyla atlarını sürmeye devam ederlerdi.
Son aşamada adaylardan Türklerin imzası niteliğinde olan part atışını kusursuz bir biçimde yapmaları beklenirdi. Yani atıyla dört nala giderken yüz seksen derece geriye dönmeleri ve tam arkalarındaki hareketli hedefi kusursuz vurmaları gerekirdi. Tarihte bu atışın en iyi ve en ünlü uygulayıcıları Türkler olmuşlardır. Diğer üç aşamayı başarıyla tamamlayıp, Part atışını kusursuz bir biçimde tamamlayan Kartal Savaşçısı olmaya hak kazanır; başlıklarına yerleştirilen kartal tüyü ile onurlandırılırlardı.
Kartal Savaşçıları sadece savaşlarda rol almaz. Barış zamanlarında da Hun çocukların yetiştirilmesinde büyük katkı sağlarlardı.
Kartal Savaşçıları Metehan ile tarih sahnesine çıkmışlar ve Atilla’dan sonra yazılı kaynaklarda çok fazla isimlerini rastlanılmamıştır. Türkler o dönemde hala göçebe oldukları ve çok fazla yazılı kaynak kullanmadıkları için haklarındaki bilgileri ancak Antik Çin yazıtlarından ve Roma parşömenlerinden elde ediyoruz. Çok sonraları Büyük Selçuklu Devleti’nde de benzer askeri birlik kurulmuş, ancak at üzerinde yay kullanan hiçbir askeri sınıf Kartal Savaşçıları kadar efsane olamamıştır.
Kartal Savaşçıları, tüm dünya tarihinde Türklerin Savaş taktiği olarak geçen ve Türklerin nice toprakları yurt yapmalarını sağlayan Hilal tekniğini kusursuz biçimde uygulamışlar ve Türklerin imzası niteliğindeki bu savaş taktiğini sonraki nesillerine miras bırakmışlardır. Onlar bugün dahi tarihimizdeki en cengâver, gözü pek ve düşmanlarının uykularını kaçıran askeri sınıflardan biri olarak hatırlanırlar.
Tarihe bırakabilecek en kalıcı imza onurdur. Onlar, onurun en yüksek mertebesine bu imzayı atarak tarihe damga vurdular! Ruhları şad olsun…
"At'ın üstünde ki Türk değilse yüktür." Sözünün kökenini anlatmışsınız resmen. Okurken tüylerim diken diken oldu, kulağımda nal sesleri çınlayarak okudum.