Üşümesin diye üzerine battaniye örttüğünüz birinin cenazesinde bir avuç toprakla kalakalmak…
Bana kelimelerin yetemediği bir acı söyle dedikleri her seferde anacığımın başında elimde toprakla kalakaldığım o an canlanıyor zihnimde. Titriyor yeniden ellerim. Boğazımda kilitlenen ukdeler izin vermiyor ki sözcüklerim canlansın. Kürekler dolusu atılmış toprak üzerine bir avuç toprak atamayanlar, gözyaşlarını da öyle kolay dışarı akıtamazlar. Dünya artık o eski dünya değildir. Hele ki toprağa emanet edilen annen ya da babansa sen de artık o eski sen değilsindir. Bir evlat değil bir yetişkinsindir artık, yaşın kaç olursa olsun… Hüzün mevcudiyetinin yapı taşı oluverir birden. Artık attığın her şen kahkahandaki o hüzün tınısını yarana eş yaraya sahipler duyar. O sebeple yavaştan sıyrılırsın yarası yarana eş olmayanlardan…
Ben 18 yıl önce bugün bir gasilhanede mutluluğumdan vurulum. Küçük omuzlarda taşınırken o büyük acım, durdu Kehkeşan. Sessiz feryadımın sahibi toprağa emanet edilirken nutkum boğazımı deliyor, ona son bir kere daha sarılamamış olmamın verdiği o derin acıyla elimde kalakalan o toprağı iki elimle sımsıkı sarıyordum. O toprağı sardım sarmaladım ama yaramı saramadım. Saramadığım yaramı yıllarca içimde sakladım. Annemin hemen ardından teyzemi hemen ardımdan ananemi toprağa emanet ettim, saramadım. Sonrasında gün döndü, mevsimler döndü, koskoca Kehkeşan döndü; abimin başında yine elimde bir avuç toprakla kalakaldığımda saramadığım o yaram, hüznümün harını yeniden alevledi. Hemen ardından babamı toprağa emanet ederken mezarı başında yine bir avuç toprakla kalakaldım. Sanki bir uçurumun en ucundaydım. İnemiyordum, yaşayamıyordum, ölemiyordum.
Yoklukları şahdamarımdaki bıçak gibi. Her geçen zaman biraz daha saplanıyor. Daha çok acıtıyor canımı. O 40 günden sonra tek kalan mumun ateşi gün geçtikçe büyüyor. Ciğerimi deliyor. O delikten akanlar çoğu zaman dile dökülemiyor. Öyle çok özlüyorum ki;
Şiir olsa akmıyor yüreğimden. Kaskatı kesiliyor hasretimden…
Belki de bu yüzden Allah, derin iç çekişleri, gözyaşlarını, uzun uzun uykuları/ sabah ezanıyla seslenen uykusuz geceleri, soğuk tebessümleri ve titreyen elleri yarattı. Kim biliyor?
İşte tam 18 yıl önce bugün ilk defa bir gasilhanede mutluluğumdan vuruldum ben. Yüreğimi de defnettiler annemin yanına. Kayboldu çocukluğum dünyanın gözünde. Bir mezara sığınıp çocuk olmak istedim yine. O yüzdendir ki ben en çok çocukluğumu özlerim. Çünkü bilirim ne zaman çocukluğuma gitsem anneciğim oradadır. O vefakar, fedakar, o güleç yüzlü annem… ‘Gözlerinin elaya çaldığını’ belki de on yaşında fark ettiğim annem. Kaşlarının altındaki ışıltılı gözleriyle seven, beni kollayan, koklayan, öpen annem… ‘ Öldü’ mü? denir şimdi ona. O hala benim annem…
İşte tam 18 yıl önce bugün ilk defa bir gasilhanede mutluluğumdan vuruldum ben. 18 sene. Dile söylemesi ne kolay değil mi? Ama yaşaması çok da kolay değildi. Neler değişti, kimler değişti; şehirler değişti, mevsimler değişti. Bir tek yüreğim değişmedi anne. O hala seninle Karşıyaka’da yatıyor.
Anne,
Sahi senden mi doğdum anne
Yollar, nehirler, kuşluk vakitleri dururken
Bir insandan mı doğar bir çocuk
Anne senin yüreğin taş olsa dayanır mı?
Kuş olsa, çiçek olsa, gündüz olsa
Kırılmaz mı acıdan bir sap menekşenin boynu
Bu kez dağlar doğursun beni anne
Sen de ılık bir Nisan yağmuru ol,
Durmadan yağ
Özleminle kanayan yerlerime…
Çünkü toprağın altı soğuk olur üşüme diye,
Yüreğimde saklıyorum seni bunca sene…
Duygular ancak bu kadar güzel ifade edilebilir, çok etkileyici, yüreğine sağlık
Çok etkilendim , tüm yazılarınız etkiliyor ama bu başka ağladım…