Rahmetli babamdan gelen / kalan bir alışkanlık olsa gerek silahı sever(d)im.
Çünkü çocukluğum onun silahları arasında geçti.
Önceleri hem tek kırma tabir edilen tüfek olurdu evimizde hem de 7.65 tabanca. İki ağızlı kama da cabası.
Ben doğmadan veya aklım sarmadan önce mavzer evin olmazsa olmazı imiş.
Zira, ellili yıllarda yirmi beş yıl kadar silah kaçakcılığı yapan babam, bir silahı daha yüzüne bakar bakmaz tanır, künyesine kadar bilir, sayardı.
Evimizdeki sedirin birinin altı silahlık gibiydi. Seyyar tahtanın kapattığı bu sedir hiç boş kalmazdı.
Çocukluğumda onun silah hikayeleri Dede Korkut hikâyelerinden daha fazla etkilerdi beni.
Muhtar olduğunda ilk işi Kırıkkale marka bir silah almak oldu. Her yıl harman kalkınca yine ilk işlerinden biri istikakı olan on kutu mermiyi almak olurdu.
Ancak gündüz hiç silah taşımazdı. Gece davarın yanına giderken ve ekini domuz zararından korumak için yine akşamları evden çıkmadan mutlaka tüfeğini, tabancasını yanına alırdı.
Onca yıl yaptığı silah işine hiç hile karıştırmadığını kendi dışında bir çok insandan duydum.
Ne mutlu!
Ayrıca ulu orta silah kullanmaz, atmayı da pek sevmezdi. Domuz korkutmak için ise benim attığım silahtan büyük keyif alırdı. Aynı zamanda silahı en büyük düşman olarak görürdü.
Muhtarlık sonunda ruhsatlı silahını “belgizar” olsun diye bana hediye etmişti. Köyden getirmediğim silahın yaşlılık döneminde çalınmasına çok içerledi.
Sil-ah.
Kaçak silah. Kayıp silah. Ruhsatlı silah. Tek kırma. Çift kırma. Süperpoze. Otomatik tüfek. Pompalı. Kuru sıkı. Yivli tüfek. Yivsiz tüfek. Piyade tüfeği. Ve tabanca.
Bütün bunları neden yazdım?
Çünkü, Türkler için “at, avrat, silah” üç mahrem alan kabul edilir.
Oysa günümüzde silahın ne mahremiyeti kaldı, ne asaleti, ne de silah sahibinin adaleti.
Haklısınız, gerçekten Teksas’ı çoktan geçtik. Piyasadaki silah sayısı ne yazık ki, 12 Eylül faşist askeri darbesi önceki silah sayısının üç beş katı.
Neden?
Son yıllarda bireyler hızla silahlanıyor. Ortalık ruhsatlı, ruhsatsız silahla dolu. Silah ruhsatı edinmek bakkaldan ekmek almak kadar kolay. Ancak hükümet vergi yoluyla gelir kaynağı gördüğü için ruhsatın bedelini yükselttikçe yükseltti. Bu fiili durumda kaçak silahlanmayı kat be kat artırdı.
Örneğin 2024 yılı, taşıma ruhsat harcı, 5 yıl için, 54.889,5 TL.
Bulundurma ruhsat harcı ise 5 yıl için, 17.566,60 TL.
Artık ehliyeti veya ruhsal durumu uygun olsun olmasın önüne gelen herkes silah alıyor. Üstelik silah sahipleri silahlarını ulu orta kullanıyor.
Gazetelerin üçüncü sayfaları katliamlarla, cinayetlerle dolu. Her akşam televizyonlarda iki üç cinayet haberi izliyoruz.
Ülkede her dört kişiden birinde silah olduğu tahmin ediliyor. Her yıl ortalama 4.500 kişi silahla vurularak hayatını kaybediyor. Oysa karıncaya basmak bile çok acı.
Acı olmasına acı da toplum neden hızla silahlanıyor?
Galiba en önemli etken güvenlik ihtiyacı. Geç tecelli eden veya tecelli etmeyen adalet. Özenti. Silah reklamlarının artması. Silah türlerinin cazibesi, silah sanayisinin büyümesi. Silahla ölümlerin çoğalması. Sonra gayri meşru kazanca hizmet. Arkasından yiğitliğin (!) ölçüsü olarak kabul edilmesi. Magandalık. Ve silahla kendini ispat edeceği zannı. Kaçak silah için uygulanan cezaların caydırıcı olmaması.
Peki, ulu orta silah sahibi olanlar silahı ne zaman kullanıyor?
Tuttuğu takım oynadığı maçı kazanınca.
Mutlu olunca.
Üzülünce.
Kafayı bulunca.
Kızınca.
Trafikte kafası bozulunca.
Arkadan yapılan sellektör.
Karısıyla tartışınca.
Borçlarını ödeyemeyince.
Kıskanınca.
Aldatılınca, aldatınca.
Alacağını alamayınca.
Haraç tahsilinde zorlanınca.
Seçim kazanınca, seçim kaybedince.
Biri yan bakınca.
Kiracısını çıkaramayınca, kira artırmak isteyince.
Çocuklar kavga edince.
Uyuşturucu kullanınca.
İşi yürümeyince.
Aynı kadına aşık olunca.
İntikam.
Bu yazıyı yazmama neden olan bir yorgun merminin Diyarbakır’da bir öğretmen adayını başından yaralanması. Dahası hayatın baharında hayat karartan rasgele atışlar.
Sahi, sakın silahı tasvip ettiğimi sanmayın. Benim silahım belli, “kalem”.
Silahla kadını yan yana koyduğumu da asla düşünmeyin.
Bakış açım Hacı Bektaş-ı Veli’nin şu dörtlüğünde ifadesini bulur: ” Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde /
Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde / Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok / Noksanlıkla, eksiklik senin görüşlerinde.”
Neyse, bütün bunlar bu ülke de yaşanıyor mu?
Sizce…
Desenize güvenlik ölmüş, bıçağın pabucunu dama atan silah ulusal kahraman.
Peki, devlet nerede?
Ben kaderine terk edilmiş sahipsiz, zavallı bir emekliyim. Vallahi de bilmiyorum, billahi de bilmiyorum.
Zira, kelin ilacı olsa kendi başına sürer.