Geçen hafta derneklerin “Mevzuattan kaynaklanan sorunlarından” bahsetmiştim. Diğer sorunlara geçmeden önce bir hususu belirtmek isterim.
Bakanlıklar, valilikler, Türkiye Tanıtma Fonu, Ulusal Ajans gibi bazı kuruluşlar; sivil toplum kuruluşlarının projelerine destek çıkmaktadırlar. Ancak, uzun uğraşlar sonucu hazırlanarak bu kurum ve kuruluşlara verilen projelerde taraflı davranıldığı, projenin kabulü hususunda eş-dost hatırı olduğu duyumları alınmaktadır. Hatta proje yazan ve projeyi kabul ettiren şirketler ortaya çıkmıştır. Bazı derneklerin projeleri kabul edilirken, bazı derneklerin projeleri kabul görmemekte ve “kabul görmeme” sebebi yazılı bildirilmediği gibi, verilen proje metni de iade edilmemektedir. (Kendilerine yakın derneklere -küçük değişikliklerle- uygulattıkları söylentileri dolaşmaktadır.)
B- Kurumsallaşamamaktan kaynaklanan sorunlar:
1- Kurumsallaşma: Bugün derneklerin en büyük sıkıntısı, kurumsal bir yapı oluşturamamaları veya oluşturmamalarıdır. Bunun başlıca nedeni ise yönetim kurullarından kaynaklanmaktadır. Her şey el yordamı ile yapılmakta, kurumsal olma yönünde bir çaba sarf edilmemektedir. Aslında bu husus, maalesef tüm kurum ve kuruluşlarımız da bulunmaktadır. “İşi ehline veriniz” sözünü, başka yönüyle “ehilseniz görev isteyiniz / alınız” şeklinde de değerlendirebiliriz. Buna rağmen ehliyetsiz, tecrübesiz, bilgisiz kişiler yönetimlere gelmek istemektedirler. Çok laf eden, ama elinden hiç bir şey gelmeyen kişiler; sadece “adımız olsun veya bana başkan denilsin” diye görev almak için uğraşırlar: Seçildikten sonra da hiçbir çaba ortaya koymazlar. Her şey eskisi gibi yürür ve derneklerde gelişme olmaz.
2- Üye olma: Derneklere üye olma zorunluluğu bulunmadığından üye bulmak ve kaydetmek zor olmaktadır. Üyelik işlemi eş-dost hatırı ile yapılabilmektedir. Ayrıca, Yasada üye sayısı ile ilgili bir sınırlama bulunmamaktadır. Derneği art niyetle veya farklı maksatla kuranlar, üye sayısını ancak zorunlu organları (asıl ve yedek) oluşturacak kadar yapmaktadırlar.
Diğer yandan, Ülkemizde yeteri kadar “sivil toplum” bilinci oluşmamıştır. Vatandaşların derneklere üye olmaları, dernek faaliyetlerine katılmaları; bilgisizlikten veya çekingenlikten dolayı mümkün olamamaktadır. Hatta korku duyanlar ve “fişlenirim” endişesi taşıyanlar bile bulunmaktadır. Üye olma ve/veya mevcut üyelerin yönetim kuruluna seçilmeleri, kimi zaman istekleri dışında veya ikna ile olduğundan; bu kişilerde zaman içerisinde bir bıkkınlık gözlenmektedir. Ayrıca, beklentisi olanlar, umduğunu bulamayanlar, mücadele ruhu taşımayanlar veya fedakârlık yapamayanlar; zamanla dernekten uzaklaşmaktadırlar.
3- Genel Kurullar: Dernekler, 3 (üç) yılda bir genel kurul yapmak zorundadır. En az 15 gün önceden tüm üyelere gündemli çağrı yapılması ve faaliyet raporu gönderilmesi; genel kurulun toplanabilmesi için tüm dernek üyelerinin salt çoğunluğunun bulunması gerekmektedir. (Tüzük değişikliği ve derneğin feshi hâllerinde üçte ikisinin katılımıyla toplanmak zorundadır.) Genelde birinci toplantıda çoğunluk sağlanamamakta ve toplantı ertelenmektedir. İkinci toplantıda ise çoğunluk aranmamaktadır. Ancak, bu toplantıda da yönetim ve denetim kurulu asıl ve yedek üye sayısı kadar katılım olması gerekmektedir.
Çoğu dernek yöneticileri, özellikle üyesi çok olanlar ve/veya taşrada üyesi olanlar; bu durumu bildikleri için genel kurulu ikinci toplantıda yaparlar (ayarlarlar). Genel kurullarla ilgili diğer bir husus; -yazımda açıklamaya çalıştığım bir çok sebeplerle- sık sık olağanüstü genel kurullar yapılmasıdır.
4- Yönetim Kurulları: Dernekler, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 56 ncı maddesine göre 7 (yedi) kişi ile kurulabilmektedir. Ancak, yönetim kurulu üye sayısı en az 5 (beş) kişiyle sınırlandırılmıştır: Üst sınır getirilmemiştir. Aynı şekilde denetleme kurulu üye sayısı da en az 3 (üç) kişi olması gerekmektedir. Mevzuat gereği genel kurullarda yönetim ve denetleme kurulu asıl ve yedek üyelerini oluşturabilmek için, en az 16 üyenin bulunması zorunludur. Dernek tüzüğü gereği, yönetim kurulu üye sayısı daha fazla ise katılımcı da artmaktadır.
5- Takım çalışması: Dernek yönetim kurulu üyelerini, bir takım/ekip olarak değerlendirmemiz gerekir. Böyle olunca “takım çalışması” yapılmasının öne çıkması lazımdır. Maalesef! Toplumumuzda insanlar daha çok ferdî (bireysel) çalışmaya alışmışlardır. Özellikle başkan konumundakiler “ben bilirim, benim dediğim olacak” anlayışına ve inadında sahiptirler. Bu sebeple takım çalışması (ekip ruhu) becerisi olmayanlar veya tam tersi takım çalışmasına meyilli yönetim kurulu üyeleri, bu çalışmayı göremeyince zaman içinde uzaklaşmaktadırlar.
Dernek başkanı olmak isteyen kişi, genel kurulda bir liste çıkarır ve “uyumlu bir ekip olsun” diye söze başlar. Aslında bu liste sadece başkanın sözünü yerine getirecek bir ekiptir. Bir başka açıdan, başkanlığı düşünen kişi; dolaylı olarak hem genel kurula ve hem de yönetim kuruluna seçilecek diğer üyelere, kendi sözünden çıkmamaları gerektiğini telkin etmektedir. Esasen, başkanın her dediğini tartışmadan tasdik eden yönetim kurulu başarısız olmaya mahkumdur. “Uyumlu ekibin veya uyum içinde çalışan ekibin” anlamı farklıdır.
Yönetim kurulu toplantıları gündemli yapılması gerekirken, böyle bir uygulama pek yapılmaz. Karar defteri bile sonradan yazılır ve/veya imzalanır.
6- Demokratik anlayış: Tüm kurum ve kuruluşlarda bulunması gereken demokratik anlayışın, derneklerde de olması gerekmektedir. “Küçük olsun benim olsun” anlayışı ile derneklerin küçük kalması veya küçük bir grup tarafından yönetilmesi yanlıştır.
Ayrıca, karşıdakini dinleme ve tartışma kültürümüz yeteri kadar olgunlaşmadığı için dernek yönetimlerinde yapılan tartışmalar, biraz ileri gittiğinde kavgalara ve vuruşmalara kadar varmaktadır. Ardından yönetimde küskünlükler ve toplantılara katılmamalar başlamakta ve beraberinde olağanüstü genel kurula kadar gidilmektedir.
7- Yandaş dernekçilik ve müdahaleler: Merkez veya yerel yöneticilerin, dernekler arasında ayırım yapması veya yandaş dernekleri kayırması sonucu; dernekçilik esas amacından sapmış ve rant aracı haline gelmiştir. Tüzükteki amaçlarını özgürce gerçekleştirme imkânları ortadan kalkmıştır. Dernek olma özelliğini kaybeden ve bağımlı hale gelen dernekler çoğalmıştır.
Zaman zaman karşılaşıldığı üzere, derneklere partilerce (il, ilçe, bucak teşkilatları) tahakküm kurulmak istenilmektedir. Malî yönden ve/veya üye sayısı yönünden güçlü dernekseniz; bu durumdan yararlanmak isteyenler (özellikle partiler) dışarıdan müdahale etmeye başlarlar. Dernekleri ya arka bahçeleri yapmak isterler veya kendilerine uygun kuruluşlar oluştururlar.
Özellikle şehir derneklerinde çokça görülen bu durum, derneklerin esas amaçlarından uzaklaşmasına neden olmaktadır. Şehir derneklerinde görev alan yöneticilerin; kendi şehrine ve hemşehrilerine hizmet amacı gütmek yerine -bulunduğu makamı kullanarak- iktidardan makam, mevki, para sağlama yoluna girdikleri görülmektedir. Bu defa, dernek yöneticisi veya üyesi olan farklı düşüncedeki / ideolojideki kişilerle aralarında çatışma yaşanmaya başlar ve bölünmeler artar. Şehir derneklerinin çokluğu biraz da buradan kaynaklanmaktadır.
8- Mali katkı ve yardım: Üyelerden üyelik ödentisi (aidat) alma konusunda zorluk yaşanmaktadır. Aidat toplanamadığı için de mali yük dernek yöneticilerinin (hatta yönetimde birkaç kişinin) üzerinde kalmaktadır. Dernek yönetim kurulu üyelerinin veya birkaç yardımseverin destek ve bağışları ile dernekçilik yapılması mümkün değildir. Hele de mali sıkıntıları varsa; çok iyi ve güzel dileklerle kurulan dernekler kapanma durumuna gelmektedir. Zaten bir çok dernek de atıl haldedir; sadece kâğıt üzerinde ve kayıtlarda vardır.
Bu sebeple yönetim kurulu üyeleri bağış toplamak için çeşitli kişilere el açmak durumunda kalmakta ve bir çeşit dilenmektedir. Bu durum, hem derneğin hem de yöneticilerin saygınlığına gölge düşürmektedir.
Dernekler mevzuatı; derneğin işleyişini, faaliyetini ve denetimini, daha çok yöneticilere, deneticilere ve üyelere bırakmıştır. Ancak, yöneticiler, deneticiler ve üyeler; verilen sorumlulukların ne kadarını yerine getirmekte ve/veya getirebilmektedir!.. Benim kanaatim: Tartışılır…
Haftaya “çözüm önerileri” ile devam…